Çok değerli karikatürist, sanatını inandığı davaya adamış Hasan Aycın Bocurgat/1 adlı kitapta karikatürlerini topladı. Çıdam yayınları arasında çıktı ilk baskısı. Defalarca bu kitaptaki karikatürlere bakıp okumaya ve anlamaya çalışmışımdır. Çizgi sanatının gücünü ben o kitapta daha iyi fark ettim. Her biri saatlerce üzerinde durulup yorumlanması gereken çizimler var. Ben bunlardan birisini konu edinip üzerinden yazımı ortaya koymaya çalışacağım.
Bahsettiğim karikatürde bir grup insan peş peşe dizilmiş ama hepsi belirlenmiş bir çizginin altında boyun bükmüş gözüküyor. Yani buradan yukarısını düşünemezsin. Senin düşünce alanın bizim belirlediğimiz kadardır. Bu çizgiyi çizen resmi ideoloji de olabilir, bir cemaat veya siyasi oluşum da olabilir. Herhangi bir ailedeki durumu da yansıtabilir. Bu karikatürdeki insanlardan bir kaçı çizginin üstüne hayalen geçmiş görünüyor. Ama bu hayaldir ve sanaldır. Yani üstü çizili adamlar belirlenen ideolojiyi ön şartsız kabul etmek zorundadır. Hayal kurmaya bile hakları yoktur. Buna da engel olmak isterler ama hayali tespit edecek aletleri yok. “Maneşşı'ri fî batnı'şair”, Şiirin gerçek anlamı şairdedir söyleminde olduğu gibi Hasan Aycın bundan neyi kast etti bilemem ama ben böyle anladım
Gerçi Mümin hayal adamı değil rüya adamıdır. Gerçek rüya ancak özgürce tefekkürün sonucu ortaya çıkar. Kafası karışıkların gördüğü rüya “edgasü ahlam” yani karmakarışık düşler olur. Bununla da kesin bilgiye ulaşılamaz. Ama sadık rüya hayal gibi değildir. Hz. Yusuf'un gördüğü rüya, Hz. Muhammed'in peygamber olmadan önce ve olduktan sonraları gördüğü rüya birer kilometre taşları gibiydi. Osman Gazi'nin gördüğü rüya da geleceğin inşasında hayalin üstünde bir hakikatin düşlenmesiydi.
Pozitivizmin özellikle batıyı kasıp kavurduğu yıllarda yetişmiş ve ondan çok çok etkilenmiş Osmanlı aydınları ve okumuşları bu akımın tesiri ile dine, dini söylemlere karşı daima mesafeli olmuş ve iktidar erkini de ellerine geçirince ya dini bir tarafa iteklemişler veya sembolik hale getirmişlerdir. Türkçe ezandan tutun da harf inkılabına, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından İslam dünyasının üzerinde önemli bir güç ifade eden Hilafetin meclise indimaç edilmesine kadar birçok kökten değişime gidilmiştir. Öte yandan uzun zamandır tekrardan öteye gidememiş, farklılıklar içinde birliği tesis edememiş İslam ulemasının bocalaması da bu işin hızlandırılmasına sebep olmuştur.
Bu psikoloji içinde kendini ifade edememe, simge ve imgelerle konuşma, düşüncenin sığlaşması, kendi düşünce dünyasını başkalarına empoze etme, hiç faydası olmayan konuları tartışma zeminine taşıma sadece moral bozuyor. Hiç cumaya gelmeyenlerin hutbeyi tartışması, dini referans gösterme gibi bir meyli olmayanlar için çeşitli organizasyonlara teşebbüs yazımın başında ortaya koymaya çalıştığım Üstü Çizili Nesil olmamızın hayata yansımasıdır. Lehte veya aleyhte hangi maksatla olursa olsun bu tartışılacak bir konu değildir. Zaten Mevlit dediğin şey dine ait bir rükün veya şart hatta sünnet dahi değildir. Ben şahsen hiçbir yakınıma mevlit okutmadım. Güzel sesli mevlithanları da dinlemekten geri durmadım. Halk arasında yaygın olan bu uygulama İslam Âlemi'nin pek çoğunda da yoktur. Kaside-i Bürde vb. kasideler yöreden yöreye okunur. Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'n Necat ismini verdiği Mevlid-i şerifi harika bir eserdir. Ancak Kur'an'dan bir ayete dahi denk değildir. Neyi tartışıyoruz öyleyse? Hele bir de işi tekfire kadar götürenleri gördüğümde “Allah'ım aklıma mukayyet ol” demekten kendimi alamıyorum.
Sonuç bir faniyi aşılamaz zannedip onu tabulaştırma ne faniye ne de tabulaştırana fayda vermez. Ancak kötü niyetliler kendilerine maske yaparak onun ticaretini yapmayı isterler. Buna engel olmak imkânsız. İnsan var oldukça aykırı düşünce ve eylemler de olacaktır. İşte bundan dolayı derim ki, asgari müştereklerimizle birlikte bir ve beraber olmamız icap eder. Anadolu'yu bize tavattun eden tüm emeği geçen ecdadı rahmet ve minnetle anarız. Hataları olanlar tarihe mal oldu. Verilecek hesabı olanlar hesap verecek. Ancak hesap soracak biz değil Yüce Rabbimizdir. Biz yolumuza bakalım. Üretken olalım. İyi niyetle kısacık ömrümüzde faydalı kimse olalım.
Yusuf SARIKAYA/ Timeturk