Dolar

42,5629

Euro

49,6746

Altın

5.772,76

Bist

11.007,37

Öcalan'ın Sağlığı, Bahçeli'nin Çıkışı ve 'Terörsüz Türkiye'

1 Saat Önce Güncellendi

2025-12-08 08:50:42

Şakir Kurter

Türkiye son yıllarda inişli çıkışlı, kimi zaman kapalı kapılar ardında şekillenen, kimi zaman siyasi liderlerin yüksek perdeden mesajlarıyla yönü belirlenen bir süreçten geçiyor: Terörsüz Türkiye. Bu süreç, elbette ki her adımında tartışmaları, kuşkuları, stratejik okumaları da beraberinde getiriyor.

Bu tartışmaların odağındaki en kritik figürlerden biri, hiç şüphesiz, teröre örgütüne karşı en sert muhalefet çizgisini yıllarca koruduğu halde bir anda sürecin destekçisi hâline gelen MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli. Bahçeli'nin yıllar boyu örgütle bağlantılı bütün girişimlere mesafeli, hatta sert bir muhalefet yürüttüğü biliniyor. Ancak bir gün geldi, canlı yayında yaptığı o çağrıyla Türkiye'nin gündemi bir anda değişti.

O çağrı hâlâ kulaklarımızda: Tonu, içeriği ve zamanlaması… Hepsi üzerine çok yazıldı, çok konuşuldu. Ve görünen o ki, konuşulmaya da devam edecek.

Bahçeli'nin Zamanlaması Neden Bu Kadar Önemliydi?

Siyasette “zamanlama” bazen açıklamanın kendisinden bile daha belirleyici olabilir. Çünkü siyaset, özellikle Türkiye'de, sadece görünen aktörlerin değil görünmeyen güç dengelerinin de oyunudur.

Sayın Bahçeli'nin çağrısının ardından süreç hızla ivme kazandı. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile altı çizilen bir mutabakat görüntüsü ortaya çıktı. Devletin farklı kanatlarından gelen mesajlar tek bir hedefi işaret ediyordu: Silahsız bir çözüm, terörün tamamen tasfiyesi.

Peki soralım:

Sayın Bahçeli yıllardır eleştirdiği bir çizgiye neden bir anda yöneldi?

Bu sorunun yanıtı, yüzeyin hemen üstünde durmuyor. Görünen sebepler kadar görünmeyen hesapların da olduğu aşikâr.

Öcalan'ın Sağlık Durumu ve Olası Vefat Senaryosu

Burada kritik bir ihtimal öne çıkıyor:

Abdullah Öcalan'ın sağlık durumu.

İddiaları, sızıntıları, kulisleri elbette kesin veri olarak görmek mümkün değil. Fakat devlet aklının, özellikle risk analizlerinde, “olasılıklar üzerinden politika üretme” geleneği vardır. Şöyle düşünelim:

Eğer Öcalan ağır bir hastalığın eşiğindeyse,

Ömrünün çok uzun olmadığı yönünde devletin elinde bilgiler varsa,

o zaman süreçteki zamanlama daha anlaşılır hâle geliyor.

Buradaki kritik soru şu:

Bu çağrı Öcalan hayattayken yapılmasaydı ne olurdu?

Yanıt çok açık:

Kandil ayrı konuşur, YPG ayrı yön çizer, örgüt içi güç savaşları daha sertleşir, hatta belki de birbirinden bağımsız yapılara ayrılarak kaotik bir tablo ortaya çıkardı.

Bugün örgütün hâlâ en baskın meşruiyet referansı Öcalan'dır. Onun “silah bırakın” mesajı, örgüt üzerindeki tekleştirici gücünü koruyan yegâne unsur. Dolayısıyla süreç, Öcalan hayattayken başlatıldığında örgütün “ben yokum”, “bu oyunu kabul etmiyorum” deme ihtimali büyük ölçüde sıfırlanmış oluyor.

Öcalan'ın vefatı sonrası ise süreç bölünebilir, dağılabilir, kontrol edilemez bir karar silsilesine dönüşebilirdi.

Devlet aklının bunu görmezden gelmesi düşünülemez.

Bahçeli'nin Çıkışını Yeniden Okumak

Şimdi tablo daha berrak:

Bahçeli'nin çıkışı ani değildi, stratejikti.

Sayın Erdoğan ile deklarasyon hâline gelen mutabakat bir tercih değil, zaruretti.

Süreç Öcalan hayattayken başlatılarak örgütün parçalanma ihtimali minimize edildi.

İmralı ziyaretleri de bu denklemin teknik ayağıydı.

Burada Sayın Bahçeli'nin yıllardır izlediği çizgiye rağmen birden bire pozisyon alması, aslında “davayı satmak” değil; devletin risk yönetimi açısından beklenmeyen bir krizin önünü almak olarak okunabilir.

Zira Öcalan'ın ölümünden sonra:

Kandil farklı bir liderlik profili çıkarabilir.

YPG, Suriye'deki jeopolitik dengelere dayanarak “ben ayrı bir yol izliyorum” diyebilir.

Uluslararası aktörler, örgütün farklı kanatlarını kendi çıkarlarına göre yönlendirebilir.

Türkiye içinde süreç tamamen kopabilir.

Bu karmaşa, Türkiye için yıllarca sürebilecek bir güvenlik açığı ve yeni bir istikrarsızlık anlamına gelirdi.

Süreç Nereye Gidiyor?

Bugün gelinen noktada terörün sahadaki gücünün zayıfladığı, örgütün eskisi kadar merkezi bir yapıya sahip olmadığı açık. Fakat aynı zamanda bölgede yeni jeopolitik cepheler, yeni aktörler ve yeni çatışma alanları da doğuyor.

Öcalan'ın sağlık durumu hâlâ bilinmez. Fakat bir gerçek var:

O hayattayken alınan her karar, örgütü masa üzerinde tutuyor; o öldükten sonra ise masanın dağılması ihtimali giderek artıyor.

Sayın Bahçeli'nin çıkışı da bu gerçekliğin farkında olan bir devlet refleksi olarak okunabilir.

Sessiz Bir Yol Haritası, Yüksek Sesli Bir Mesaj

Türkiye'nin “terörsüz bir gelecek” arayışı, duygusallıkla değil soğukkanlı bir stratejiyle yürütülüyor. Sayın Bahçeli'nin yılların zıt çizgisinden bu noktaya gelmesi, siyasetin dönüşkenliğinden değil, devlet aklının derin hesaplarından kaynaklanıyor olabilir.

Bugün olan bitene sadece siyasi söylem üzerinden bakmak yetersiz kalır.

Bu daha büyük: Bir güç yönetimi, bir zamanlama stratejisi, hatta bir kontrol mekanizması.

Eğer süreç Öcalan'ın ölümünden sonraya bırakılsaydı, Türkiye belki de bugün çok daha karmaşık bir tabloyla karşı karşıya olacaktı.

Ve belki de tam da bu yüzden, Sayın Bahçeli'nin o gün yaptığı çağrı “dün gibi kulaklarımızda”. Çünkü tarihte bazı cümleler, sadece o anın değil, gelecek yılların da yönünü belirler.

Şakir Kurter \ Timeturk

Tüm Yazıları

SON VİDEO HABER

Sivas'ta cezaevi nakil aracı devrildi; Valilikten açıklama

Haber Ara