Ankara'nın sanayi kalbi OSTİM, yarım yüzyılı aşkın süredir Türkiye'nin üretim ruhunu yansıtıyor. 1967'de başlayan “birlikte üretme” serüveni, 1992'de “ülkenin ihtiyaçlarını karşılama” hedefine evrildi ve 2014'te “insanlığın geleceğini koruma” vizyonuyla taçlandı. Bu evrim, sadece bir sanayi kronolojisi değil; aynı zamanda bir ahlak manifestosu, OSTİM'in kurtulduğu şehrin ve bölgenin pusulasıydı. OSTİM, 2017'de Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi (HTK) ile haberleşme sektörüne de sıçradı. Kağıt üzerinde kusursuz bir tablo: Aynı OSTİM'in kuruluş vizyonunda yer aldığı gibi; yerli ve milli kalkınmayı ateşlemek, üniversitelerin bilgi birikimini ticari değere dönüştürmek, donanım ve yazılım devlerini aynı masada buluşturmak amaçlanıyordu. HTK'nın ve üyelerinin; Türkiye'nin stratejik haberleşme bağımsızlığı için vazgeçilmez bir kale gibi durması hedefleniyordu.
Ama gerçekler, kağıt üzerindeki vaatlerden daha karmaşık. Bugün, 183 üyeli bu devasa yapı, bir güç simgesi mi yoksa bir yanılsama mı? sorusu ile karşımıza çıkıyor. HTK'nın hikayesi, Türkiye'nin teknoloji macerasında bir dönüm noktası olabilir – ya da bir hayal kırıklığı. Kuruluş amacının izini süren bir gazeteci olarak soruyorum: HTK, gerçekten nereye koşuyor? Milli kalkınmanın bayrağını mı taşıyor, yoksa sadece sözüm ona yerli ürün sahibi olduklarını iddia edenlerin bir üyelik kulübü haline mi dönüşecek?
HTK'nın çekirdeğinde yatan sorun, millilik kavramının retorikten öteye geçememesi. Üyeler arasında “yerli” etiketi taşıyan ürünler dolaşıyor, ancak bunların kritik bileşenleri yabancı tedarikçilere bağımlı. Gerçek stratejik çözümlerle, ithal parçalardan derlenmiş montajlar aynı sepette karışıyor. Bu durum, kümelenmenin iddiasını nispi de olsa sulandırıyor; bir nevi, altın madeninde sahte taşlar bulunması gibi. Denetim eksikliği, HTK'yı bir iyi niyet platformuna indirgiyor. Peki, bu üyelik furyası ne kadar sürdürülebilir? 183 üye, bir ordu gibi görünebilir, ama disiplinsiz bir ordu kaos ve kakofoni doğurur. Peki, 183 üyenin üretiminin yerlilik ve millik oranı, İCT sektörünün ihtiyacının ne kadarını karşılıyor?
Haberleşme sektörü, sıradan bir fabrika hattı değil; ulusal güvenliğin damarları. Veri egemenliği burada şekilleniyor, siyasi bağımsızlık burada test ediliyor. Düşünün: Bir ülkenin haberleşme altyapısı yabancı ellere teslim olursa, sırlarınız, stratejileriniz, hatta geleceğiniz tehlikede demektir. HTK, bu kritik alanda Türkiye'nin kalkanı olmalıydı. Ancak mevcut yapıda, milliliği ölçen bir mekanizma yok. Denetim yoksa, iddia da boş kalıyor demektir. ABD ve Avrupa Parlementosu, ısrarla yerli ve milli ürün kullanımına dair kararlar alırken; biz neden İCT sektöründe kendi yerli ve milli eko sistemimizi inşa etmiyoruz?
İşte tam burada, bir reform çağrısı yapmanın yerinde olacağı kanaatindeyim.HTK, niyet beyanlarını bırakıp somut kurumsal adımlar atmalı. Öncelikli hamle? Bir “Danışma ve Onay Kurulu”nun kurulması olmalı. Bu kurul, üyelerin ürünlerini millilik, yerlilik ve stratejik uygunluk kriterleriyle incelemeli; bir filtre gibi çalışmalı. Onay almayanlar dışarıda kalmalı. Bu, HTK'yı bir kulüpten öteye, gerçek bir karar merciine dönüştürür. Türkiye'nin ihtiyacı, güzel sözlere değil; katı kurallara ve bağımsız denetimler ile yönetilen kurumlardır.
OSTİM'in kuruluş mirası, HTK'ya ilham olmalı. Eğer kümelenme bu fırsatı kaçırırsa, Türkiye'nin haberleşme bağımsızlığı bir hayale dönüşür. Soru basit: HTK, pusulasını yeniden kalibre edecek mi? Yoksa tarih, onu bir “olabilirdi” hikayesi olarak mı yazacak? Cevap, Ankara'nın sanayi koridorlarında yazılacak.
Bu konuyu burada noktalayarak tamamlıyoruz. Bir sonraki yazımızda ise, haberleşme sektörü ve stratejik bağımsızlığımızın en kritik unsurlarından biri olan Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi (HTK) bağlamında “Millilik, söylemle değil, kurumsal yapılarla ve sağlam mekanizmalarla inşa edilir” başlığı altında; HTK'nın etkinliği, şeffaflığı ve uzun vadeli başarıları açısından neden bağımsız, yetkin ve çok sesli bir Danışma Kurulu'nun mutlak surette kurulması gerektiği konusunu ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz. Bu kurulun yokluğunda karşılaşılabilecek riskler ve Türkiye'nin millî güvenlik ihtiyaçlarına uygun bir model önerisi üzerinde duracağız.
Şakir Kurter \ Timeturk