Gazze…
Bir kelime, bir yara, bir çığlık.
Çocukların masum gülüşlerinin bombaların gölgesinde solduğu, açlığın bir cellada dönüştüğü, ölümün sıradan bir misafir olduğu o kutsal toprak. Gazze, bir şehir değil artık; insanlığın kırık aynası. O aynaya bakan, kendi sessizliğinin utancıyla yüzleşir. Kendi korkaklığını, kendi çaresizliğini görür. Ve o ayna, her sabah yeni bir toplu mezarın yansımasıyla kırılır.
İsrail'in zulmü, sadece taşları değil, insanlığın onurunu da un ufak ediyor. Betonlar çökerken, vicdanlar da gömülüyor altında. Peki, biz ne yapıyoruz? Lanet okuyoruz gökyüzüne, bildiriler yazıyoruz kâğıtlara, dualar fısıldıyoruz kalplerimize. Ama her şafak, Gazze'nin çocuklarının kanıyla boyanıyor. Soruyorum size: İnsanlık böyle mi dirilecek? Sessiz yakarışlarla, kuru öfkelerle mi kazanacağız bu savaşı?
Bir Çığlığın Yankısı
Geçtiğimiz hafta, Türkiye'nin kalbi Ankara'da attı. Meclis, olağanüstü bir sancıyla toplandı. Cumhurbaşkanı'ndan muhalefet liderlerine, herkes aynı öfkeyi haykırdı. İstanbul'da, Ayasofya'nın kubbelerinden bir feryat yükseldi; Dünya Müslüman Âlimler Birliği, insanlığı Gazze için çağırdı. Mehmet Görmez hutbede, Ali Erbaş namazda, vicdanları sarsmak için kelimelerini kılıç yaptı.
Batı'da ise başka bir isyan: Avrupa'nın vicdanlı bakanları, İsrail'e arka çıkan hükümetlerini terk ediyor. Onlarınki, insanlığın evrensel çığlığı. Bizimki ise hem insani, hem İslami bir sancının yankısı. Ama gerçek, bir hançer gibi saplanıyor: 700 gündür süren bu vahşet, Hiroşima'nın, Nagazaki'nin, Halepçe'nin gözyaşlarıyla aynı karede. Gazze'nin sokaklarında artık sadece yıkım değil, insanlığın yenilgisi yürüyor.
Çaresizliğin Gölgesi
İslam coğrafyasını tek bir kelimeyle tarif et deseler, o kelime “çaresizlik” olur. Dualar yükseliyor, toplantılar yapılıyor, bildiriler okunuyor. Ama İsrail durmuyor. Çocuklar ölmeye devam ediyor. Gökyüzü, bombaların uğultusuyla ağlıyor. Ve insanlık, kendi utancının gölgesinde diz çökmüş bekliyor.
Yetmez mi bu sessizlik? Yetmez mi bu çaresizlik?
Gazze, bir yürüyüş bekliyor. Tıpkı Gandi'nin tuz yolunda İngilizleri titrettiği gibi, kalpleri sarsacak, dünyayı uyandıracak bir hamle. CHP lideri Özgür Özel, “Gazze'ye gidelim,” dedi; belki bir kıvılcım. Ahmet Davutoğlu, “Tel Aviv'e giden yol Washington'dan geçer,” dedi; belki bir umut. Ama asıl soru, bir hançer gibi keskin: İslam dünyasının liderleri, Washington'un kapısına dayanıp Trump'ın yüzüne bu zulmü haykırabilir mi?
Vicdanların İttifakı
Belki de kurtuluş, sadece siyasetin soğuk koridorlarında değil, vicdanların sıcak ittifakında saklı. Papa, Patrikler, Hahamlar, Budist rahipler, Müslüman âlimler… İnsanlık için tek bir sözde birleşemez mi? Dünya Müslüman Âlimler Birliği, insan hakları örgütleriyle omuz omuza veremez mi? Çünkü Gazze, artık sadece Filistin'in değil; insanlığın onurunu kurtarma davasıdır.
Ben, bir gazeteci olarak kalemimi kâğıda sürüklüyorum. Ama kelimelerim bittiğinde, sancım bitmiyor. Çünkü bilirim ki, yazmak yetmez. Bu sancı, Türkiye'de de var, İslam dünyasında da, insanlığını yitirmemiş her yürekte de… O sancıyı Washington'a taşımalıyız. Trump'ın kalbine, zalimlerin suratına çarpmalıyız. Eğer o yürekler uyanmazsa, geriye tek bir yol kalır: İsrail'in zulmü, tarihin çöplüğüne gömülene dek direnmek. Çünkü tarih, hiçbir zalimi affetmedi. Hepsi, yenilmez sandıkları tahtlarında devrildi.
Ez Cümle;
Gazze için hangi cesur hamle tarihe yazılacak?
İnsanlık, kendi utancından hangi adımla kurtulacak?
Gazze, bir şehir değil; bir sınav. Ve bu sınavda, insanlık ya onurunu kurtaracak ya da kendi aynasında kırılıp dökülecek.