Dolar

42,5231

Euro

49,6009

Altın

5.763,16

Bist

10.918,51

Fransa, Yeni Kaledonya ve Seçici Vicdan

3 Ay Önce Güncellendi

2025-09-08 14:58:46

Şakir Kurter

Batı'nın demokrasi ve insan hakları nutuklarını dinlediğinizde, sanırsınız ki dünyada adaleti koruyan bir “medeniyet muhafızı” var. Oysa gerçeğe bakınca, bu yüksek ideallerin aslında birer jeopolitik aparat olduğu hemen ortaya çıkar. Fransa'nın Yeni Kaledonya'daki sömürgeci politikası ve Azerbaycan'ın buna verdiği karşılık, bu maskeyi düşüren en güncel örneklerden biridir.

1853'ten beri Fransa işgali altında olan, yerli halkın “Kanakya” dediği ada, modern çağın en utanmaz sömürgecilik vakalarından birine sahne oluyor. Paris yönetimi, bağımsızlık referandumlarını yıllarca erteleyip sonuçlarını manipüle ederek, Kanak halkını azınlığa düşüren nüfus mühendisliğini hâlâ sürdürüyor. Adeta 19. yüzyılın Cezayir'ini, 21. yüzyıla taşıyor.

Peki aynı Fransa, dünyanın geri kalanında ne yapıyor? Türkiye'ye “Kürt meselesi” üzerinden, Azerbaycan'a ise Karabağ üzerinden insan hakları dersi veriyor. Karabağ'da Ermeni pozisyonunu koşulsuz savunuyor, Suriye'de PKK/YPG'ye kucak açıyor, her fırsatta Ankara ve Bakü'yü “baskıcı” ilan ediyor. Ama iş kendi topraklarına gelince, Breton dilini susturuyor, Korsika'nın bağımsızlık talebini kriminalize ediyor, Müslüman azınlıkları başörtüsü yasağından cami kapatmalarına kadar sistematik biçimde dışlıyor. Bu mu insan hakları?

Azerbaycan'ın Yeni Kaledonya'daki bağımsızlık yanlısı hareketlere verdiği destek, işte bu seçici vicdana verilmiş stratejik bir tokattır. Numea'daki mitinglerde Azerbaycan bayraklarının Kanak bayraklarıyla yan yana dalgalanması, Batı'nın pek sevdiği “uzak coğrafyalar bizim işimiz değil” bahanesini paramparça etti. Fransa İçişleri Bakanı Darmanin'in “bazı liderler Azerbaycan'la anlaştı” açıklaması, Paris'in bu durumdan ne kadar rahatsız olduğunu gösteriyor.

Batı medyası hemen refleks gösterip, “Bakü provokasyon yapıyor” manşetleri attı. Oysa Karabağ ile Yeni Kaledonya'yı yan yana koyduğunuzda tablo net: Karabağ'daki Ermeni varlığı, 1828 Türkmençay Antlaşması sonrası Rusya'nın yürüttüğü bir demografik mühendislik projesinin ürünü. Yeni Kaledonya'daki Kanak halkı ise binlerce yıldır o toprakların sahibi. Biri, sonradan yerleştirilmiş bir nüfusun siyasi koz olarak kullanılması; diğeri, sömürgeci tarafından ezilen gerçek bir yerli halkın mücadelesi.

Fransa'nın “hak” anlayışı, kendi çıkarlarıyla sınırlı. Bretonya'da kendi dilini konuşamayan yaşlıların gözyaşları, Korsika'da polis baskınları, Paris banliyölerinde Müslüman gençlerin sokakta öldürülmesi… Bunlar Batı'nın “özgürlük” vitrininde yer almıyor. Ama Türkiye'deki bir terörist yargılandığında ya da Azerbaycan toprak bütünlüğünü koruduğunda, anında “demokrasi alarmı” veriliyor.

Azerbaycan'ın Yeni Kaledonya'ya verdiği destek, aslında Batı'ya şu mesajı veriyor: “Siz bizim coğrafyamızda hangi kartları oynuyorsanız, biz de sizin ‘arka bahçenizde' aynısını yaparız.” Bu, sadece diplomatik bir hamle değil; aynı zamanda tarihî hafızanın intikamıdır. Çünkü Azerbaycan, Batı'nın çizdiği haritalarla, dayattığı sınırlarla ve körüklediği etnik çatışmalarla defalarca yaralanmış bir ülke.

Batı'nın en büyük çelişkisi şurada: Hak ve özgürlükleri evrensel değerler olarak pazarlıyor, ama onları birer pazarlık kozu gibi kullanıyor. İşine gelirse özgürlükçü, gelmezse statükocu. Bu yüzden Yeni Kaledonya meselesi, yalnızca bir ada halkının bağımsızlık talebi değil, Batı'nın “ahlakî üstünlük” masalının çöküşüdür.

Bugün Türkiye ve Azerbaycan, farklı cephelerde aynı zihniyete karşı direniyor. Fransa, içeride azınlıkları asimile ederken dışarıda “hak savunucusu” rolü oynamaya devam ediyor. Ama dünya artık bu oyunu daha net görüyor. Azerbaycan'ın Yeni Kaledonya'daki duruşu, Batı'nın seçici terazisini kıran bir siyasal manifestodur: Adalet, Batı'nın ikiyüzlü defterinde değil, gerçek evrensel ilkelerde yazılıdır.

Tüm Yazıları

SON VİDEO HABER

Mevsim normalleri değişti, ayılar hâlâ uyanık

Haber Ara