Dolar

42,7874

Euro

50,1559

Altın

5.969,62

Bist

11.341,90

Sydney saldırısı ve düşündürdükleri

2 Saat Önce Güncellendi

2025-12-22 00:25:08

Dr. Mehmet Babacan

Global düzlemde taşları yerine oturtmanın zorluğu yanında tıpkı iç siyaset sahnesinde olduğu gibi uluslararası politikada da yaşanan sıcak gelişmeler bağlamında gündemin çok hızlı değişmesi analistleri ve uzmanları zorlayan unsurların başında geliyor. Daha düne kadar cephede tekrar kızışan, Karadeniz'e ve Türk hava sahasına taşan Rusya-Ukrayna Savaşını, Putin'in Batı ittifakına yönelik tehditlerini ve ABD Başkanı Trump'un deyim yerindeyse “son bombalarını” (sürprizlerini) konuşurken Avusturalya'dan gelen saldırı haberi uluslararası toplumu şoka uğrattı. Saldırı sıcaklığını korurken olaydan prim yapmak üzere harekete geçen siyasetçiler, liderler çoktan sivrilerek tartışmaya bambaşka boyutlar kazandırmaya çalışıyor ve bariz bir biçimde algı mühendisliğine başvuruyor. Devletler düzeyinde ise diplomatik gelenek ve kurallar çerçevesinde tepkiler ve taziyeler bildirilirken bu saldırının filli başka gelişmelere “meşru sebep” ya da “zemin” yapılması endişesi ise yüksek sesle dillendirilmese de zihinleri oyalıyor.

Küresel Sistem Yönünü Kaybederken…

Uzun zamandan beri var olan hatta Covid-19 Pandemisi ile ayyuka çıkan “Küresel Lidersizlik Krizi” Trump 1.0 döneminin ardından yaşanan Trump 2.0 döneminin gelişmeleri ile artık yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor. ABD'nin hegemon rolünden istifa ederek ve uluslararası sistemi güvenlik problemleri ve krizler ile baş başa çıkarak köşesine çekilmesi akabinde de sadece kendi ulusal çıkarlarını ilgilendiren konularda müdahale edeceğini beyan ederek başta Avrupa kıtası sakinleri olmak üzere tüm müttefiklerini büyük bir hayal kırıklığına uğratması Rusya ve Çin gibi global rakiplerinin en basit ifade ile “işine geliyor”.

Tabii Washington bununla alanı tamamen rakiplerine bırakmış da değil. Keza geçen hafta üzerinde durduğumuz “Yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi (NSS-2025)” kapsamında mezkûr aktörlere yönelik “stratejik” ve “ekonomik” dengelemeden bahsediliyor. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki jeopolitik güç mücadeleleri ise küresel aktörlerin öncelik sıralamasındaki yerine göre artan veya azalan şiddette sürmeye devam edecek. Bunlardan Afrika, Ortadoğu, Pasifik ya da Orta Asya gibi jeopolitik eksenler öne çıkan çatışma bölgeleri olarak belirirken, Trump'un Avrupalı dostları (!) üzerinde bir baskı ve tehdit unsuru haline getirdiği “Ukrayna Savaşı” ve bu savaşı bitirmeye matuf barış anlaşması dosyası ise Washington'un nadir elementler bağlamında Kiev'den kopardığı ödünçler bağlamında Washington'un bir an evvel gündemden düşürmeyi beklediği konular. Ortadoğu'da kırılgan ateşkes anlaşması ile Trump'a göre sönümlenen “Gazze Savaşı” ise şu an geleceği belirsiz bir şekilde tartışılmaya devam ediyor. Soykırım ve katliam, ateşkese rağmen İsrail terörü ile sürmeye devam etse de bölgedeki “barış gücünün” konumlanması ve teşkili hala netlik kazanmış değil. Dahası tüm bu tartışmaların üstüne yaşanan Sydney Saldırısı Netanyahu'nun söylemleri ile bambaşka bir yere doğru sürükleniyor.

Sydney Saldırısı ve İsrail'in Dezenformasyonu

14 Aralık günü Avustralya'nın New South Wales (NSW) eyaletine bağlı Sydney kentindeki Bondi plajına düzenlenen silahlı saldırı uluslararası medya organları aracılığıyla tüm dünyaya servis edilirken 16 kişinin hayatını kaybettiği, 2'si polis ve 1'i çocuk 38 kişi yaralandığı bu saldırı gözlerin İsrail'e ve Yahudi otoritelerine çevrilmesine yol açmıştır. Çünkü plajda bulunanların çoğunun Yahudi olması ve bahse konu plajda kutsal Hanuka bayramını kutlamak üzere bir araya gelmesi saldırının arka planına yönelik tartışmaların çoğalmasına yol açmıştır.

İsrail makamlarına göre Avustralya'da yükselen ve önlemi alınmayan antisemitist hareketlerin neticesi olan bu saldırıyı düzenleyen baba ve oğul tespit edilirken “NSW Yahudi Temsilciler Kurulu” Başkanı David Ossip, yaptığı açıklamada, saldırı sırasında saldırganlardan birini elindeki silahı alarak etkisiz hale getiren Suriyeli Ahmed el-Ahmed'in cesaretinin dünya çapında takdir edildiğini vurgulamıştır. Saldırı sonrasında İsrail makamlarının Avustralya hükümetine yönelik ithamları çoğalmış, saldırıdan 1 ay önce güvenlik tedbirlerinin artırılması maksadıyla Avustralya makamlarına bir mektup dahi yazıldığı ancak dikkate alınmadığı Tel Aviv hükümetince iddia edilmiştir. Bununla birlikte saldırıyı kınayan birçok siyasetçi yanında Lübnan Cumhurbaşkanı Avn kınama ile birlikte “Gazze'de, Lübnan'ın güneyinde ya da dünyanın herhangi bir yerinde masum sivilleri hedef alan her türlü saldırıyı kınıyor ve reddediyoruz.” ifadelerini de kullanmıştır.

Özellikle İsrail başbakanı Netanyahu ve Cumhurbaşkanı Herzog'un Gazze soykırımı sürecinde İsrail'e büyük tepki gösteren Avustralya hükümetinin “antisemitik” tavrının bu saldırıya yol açtığına dair ifadeleri Gazze'deki soykırım ile Sydney saldırısının kıyası gibi absürd bir durumu gündeme getirmiştir. Yine saldırı bağlamında ve sonrasında yaşanan gelişmeler ekseninde İslamofobi'ye zemin kazandıran açıklamalar yapılırken saldırı doğrudan daha geniş bir siyasi mücadelenin içine çekilerek özellikle İsrail hükümetinin işgali meşrulaştırmak, savaş suçlarını ve ağır insan hakları ihlallerini unutturmak ya da bu suçları örtbas etmek için saldırıyı araçsallaştırma eğilimi içerisine girdiği görülmüştür. Dahası iç siyasette oldukça sıkışmış bir durumda bulunan ve siyasi kariyeri de tehlikede olan Netanyahu'nun saldırıyla doğrudan orantılı bir biçimde zaten kırılgan ve hassas bir konumda olan Gazze ateşkesinin hedef alarak yeni işgal ve saldırı politikalarına gerekçe kazandırmak için kullanması da uzak bir ihtimal olarak durmamaktadır.

Bunun yanında saldırının uluslararası toplumun neredeyse tamamının tepki gösterdiği İsrail'in Gazze katliamının, ateşkes anlaşması sonrasında bir nebze durması neticesinde, ardından gündeme gelmesi ve Sumud filosu başta olmak üzere küresel sivil girişimleri cezalandıran İsrail makamlarının bu saldırı sonrasında Yahudi cemaatleri üzerinden olumsuz sicilini düzeltme çabası içerisine girmesi de son derece düşündürücüdür.

Son Söz

Şiddet dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın aynı derecede tepki gösterilmesi gereken bir olgudur ve terörizmle mücadele her koşul ve zeminde geçerli olmalıdır. Norm-bazlı küresel niteliğinden giderek uzaklaşan ve ABD'nin altını oyarak çöküşe sürüklediği liberal uluslararası düzen günümüzde her ne kadar insancıl, ahlaki ve değer temelli evrensel özelliğin yitirmiş olsa da Gazze soykırımı ile Sydney saldırısını kıyaslayarak bu kıyas üzerinden sempati ve meşruiyet devşirmeye kalkışan İsrail hükümetinin tavrı bütün kınama ve riyakârlığında ötesindedir. Kaldı ki emperyalizmin bir başka yüzünü temsil eden Siyonizm'e göre kendisine yönelecek en ufak eleştiri dahi anti-semitik bir harekettir. O yüzden yüzyılın son büyük katliamı, insani felaketi ve soykırım utancı olan Gazze'yi konuşmak ve her hâlükarda unutturmamak bir insanlık görevi ve insanlığa olan borcumuz vesselâm…

Dr. Mehmet BABACAN \ Timeturk

Tüm Yazıları

SON VİDEO HABER

İsrail ordusu 16 yaşındaki genci infaz etti

Haber Ara