4 Aralık 2025 tarihinde ABD Başkanı Donald John Trump tarafından Amerikan ve dünya kamuoyuyla paylaşılan “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi (National Securtiy Strategy)” içeriği, mesajları ve kapsamı ile siyaset, dış politika ve uluslararası ilişkiler çerçevesinden hararetle tartışılmaya başlandı bile. Esasen adından da anlaşılacağı üzere ulusal/national bir politika belgesi olan bu doküman, ABD'nin dünya politikasındaki (her ne kadar aşınmış olsa da) hegemon rolü, baskın ağırlığı ve diğer nedenlerden ötürü normal, sıradan bir devletin güvenlik politika belgesinden daha çok önem arz ediyor ve bütün coğrafyaları, o coğrafyalarda yaşayan insanlar ile ülke yönetimlerini ve siyaset-yapıcılarını yakından ilgilendiriyor.
Washington'un eylemleri ile politikalarının çerçevesini çizen, dış dünyayı ile olan ilişkilerinin temel esaslarını belirleyen bahse konu strateji belgesi ilân edildiği her Başkan dönemi ile özdeşleşerek çeşitli adlarla adlandırılan yeni kavram ve konseptleri doğurmuş (örneğin Bush Doktrini, Obama Doktrini, Carter Doktrini vb. gibi) ve çeşitli araştırmaların da odak noktasını oluşturmuştur. 2002 yılından itibaren Beyaz Saray (White House) tarafından 4 yılda bir yayımlanarak mevcut yönetimin dış politika hedefleri ile dış ve güvenlik siyasetinin temel esaslarını Amerikan kamuoyuna, kongreye ve uluslararası kamuoyuna ilân eden Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, Kasım ayında ilan edilse de Trump tarafından açıklanması Aralık ayını bulmuştur. https://www.whitehouse.gov/wp-content/uploads/2025/12/2025-National-Security-Strategy.pdf adresinden detaylı bir biçimde inceleme imkânı bulacağınız bu belge daha şimdiden içeriği ile çok tantana kopardı.
Başkan Trump'un kişiliği ve dış politika mantığıyla örtüşen bir belge olarak öne çıkan Strateji belgesi 33 sayfadan ve 4 bölümden oluşan kısa hacmine rağmen cürmünden çok ateş ya da tartışma çıkardı diyebiliriz. ABD'nin temsil ettiği Batı değerlerinden ve norm-bazlı uluslararası düzenden radikal kopuşları simgelemesinin yanında içerdiği ifadelerle bazı beklentilerin aksine Rusya ve Çin'e karşı daha yumuşak ancak Avrupa'ya karşı sert ifadeler içeren ve yerleşmiş algıları yerle bir eden bir siyaset belgesiyle karşı karşıya olduğumuzu da ifade edebiliriz. Kimi çevrelerce “ABD'nin Hür Dünya Liderliğinden İstifa belgesi” olarak adlandırılan 2025-Ulusal Strateji Belgesi Trump'un önceki döneminde “ilkeli realizm” olarak ifade edilen ideolojik/fikirsel altyapısını “esnek realizm” olarak dönüştürmesi yanında ulusal değer ve çıkarların öncelenmesi temasını da yeniden ve yoğun bir şekilde işliyor. Keza bir bütün olarak uluslararası kamuoyunun Trump'un birinci döneminden alışık olduğu “Önce Amerika (First America)”, “Dünyanın Jandarması rolünden sıyrılma” ve “Uzak coğrafyalarda Amerikan askerlerinin maceraya girişmesinin/ ya da hayatlarının tehlikeye atılmasının önlenmesi” gibi söylemler dokümanda adeta vücut bulmuş olarak karşımıza çıkıyor.
Yine Trump 1.0 döneminden hatırlayacağımız ABD'nin Avrupalı başkentleri NATO'daki özellikle mali yükümlülükleri ile tehdit eden diplomatik krizler nasıl ki Trump 2.0 dönemiyle Başkanlık masası etrafında okul çocuğu gibi dizilen Avrupalı liderler görseliyle daha da somutlaşan bir transatlantik çatlağa evrildiyse yeni strateji belgesi de adeta bu görsellerin altını doldurarak Avrupa'ya ve dolayısıyla NATO'nun varlığına ağır tehditler içeren bir dil kullanıyor. ABD'nin yeniden Monroe Doktrinine dönüşünden bahsedecek kadar sınırlayıcı ve transatlantik bağı koparan bir yapıya sahip belge Çin ile olan ilişkileri “ekonomik dengeleme” ve “askeri caydırıcılık” kavramları içerisinde özetlemeye çalışırken Moskova özelinde ise stratejik dengenin ve ticari alışverişin yeniden sağlanması için Ukrayna Savaşının ise bir an önce bitirilmesine odaklanıyor.
Peki ABD'nin yeni (2025) Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde Türkiye'yi ilgilendiren bir unsur bulunmuyor mu? Elbette var. Özellikle Ortadoğu ve Suriye ile ilgili kısımlarda Türkiye'yi de öne çıkarır bir biçimde Washington'un doğrudan müdahalesi yerine bölgesel aktörlere daha fazla alan açılmasından bahsediliyor. Her ne kadar Ortadoğu'dan istikrarsız ve çatışmacı retoriklerle beslenen pejoratif bir dil kullanılsa da yine öteden beri alışık olduğumuz azalan angajman ve geriden liderlik gibi unsurların kastedildiğini söyleyebiliriz.
Kısacası ABD'nin 2025-Ulusal Strateji Belgesi; Washington'un giderek azalan bir biçimde varlık gösteren hegemon rolünü artık isteksizce oynanmayı da bırakarak ve yükü müttefiklere devrederek sadece “oyun kurucu” ya da “ağ kurucu” bir statüyü tercih ettiğini bariz bir biçimde göstermektedir. Avrupa'yı aşağılayıcı bir dille deyim yerindeyse “ne halin varsa gör” durumuna iten Washington, popülist ve ulusalcı söylemleri yüceltmesinin yanı sıra ekonomik güvenliği bir ulusal güvenlik meselesi haline getirdiğini de metinde açıkça ifade ediyor. Pragmatik, nasyonel ve maliyetsiz yöntemlere gösterilen rağbet yanında Trump yönetiminin bu aşırı ulusalcı ve kendi ulusal güvenlik öncelikleri ile kendi kârına odaklanan ben-merkezci, tekçi/tekilci tavrı; ABD'nin 2. Dünya Savaşı sonrasında yücelterek adeta kutsal haline getirdiği ve dönem dönem dünyanın değişik coğrafyalarındaki müdahalelerinde meşru gerekçe olarak kullandığı “liberal demokrasi”, “serbest piyasa/pazar ekonomisi”, “uluslararası çok taraflılık/kollektif güvenlik” gibi temel dış politika ilkelerini de savurup atıyor.
Dr. Mehmet BABACAN \ Timeturk