Yaşamaktan yoruldu çocuk.
Hiç ölmek kolay olur mu?
Kolaymış.
Sormamalısın belki de, “Nasılsın?” diye.
Geceleri bombaların altında Aksa
ve tufan gibiyim Gazze düşümde —
yorgun ve susamış...
Riyanın bin bir halinde, saçılan hiçbir tohumun yeşermediği bir toprak. İhanetin muhatabının dahi kalmadığı; çıplak, çırılçıplak…
Güneş dürüldü.
Yıldızlar da söndü.
Dağlar... Dağlar yürütüldü.
Gebe hiçbir deve bağlı değil.
Zavallı, yaban hayvanları da toplandı.
Bakın, denizler kaynadı.
Bak, ayaklarımda yalın;
paçalarımı geceden kıvırdım.
Olmuş kumsalın kumları kan.
Ak diyorlardı bir de bu denize—
hep bir kızıl hep bir kan.
Şimdi…
Ruhlar bedenlerini arıyor.
Ve bir soru göklerde..
Tüm sahtekarlara soruyor!
Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü…
Çeneleri bağlanmış kalabalıklara soruluyor.
Açılacak o amel defteri.
Gökte yarılacak!
O bombaların alevlerini cehennem mi sandınız?
Daha yeni alevleniyor cehennem.
Asasını kaybetmiş Musa;
yine yarılmayacak deniz.
Geçemeyeceğiz, biliyorum.
Peşimizdeki de kim?
Riya, gaflet ve kin.
Cennet…
Kimilerinin bir adım ötesinde, yakın.
Bileceğiz.
Kimin neyi hazırladığını.
Şu meydanlarda görünüp, sonra sinenler ve akıp giden şekilsizler…
Geceye yöneliyoruz.
Ve Sabahın aydınlığına.
Lanetli ruhundan bir kıymıkla,
tırnaklarımın arasını kurcala.
Bir bebeğin bedeni sıkışmış...
Şunu ayıkla, bunu da;
biriktir bir kenarda.
Sözünden emin olduğumuz elçinin,
Arkadaşımız Muhammed'in, deli olmadığına şahidiz.
Onu gördüğü ufka diktiğimiz gözlerimizle şahit.
Gaybı görenleriz.
Kovulmuştu şeytan ve yine kovulacak!
Onun sözü ki cehennemde dahi muteber değil.
Üzerimdeki dondurma lekesi değil —
sıçramış komşumun gözleri.
Bahar kokmuyor artık üstüm başım;
ne habis bir amber,
düşünmeye dahi engel.
Peki…
Nereye gidiyorsunuz?
Öğüdü işitti her hücre…
Şimdi dileyebiliyorsak zaferi,
Biliyoruz, O'nun da dilediğini…
Bekledim, Yunus gelir diye sahilde.
Eğildim, bir dal atmak için denize.
İliği kuruyamamış bir kemik,
az öte de yarım bir baş...
Yok olmaya ne bu telaş?
Hani açılmıştı gözleri Yakub'un?
Hani Mısır'a sultan olmuştu Yusuf?
Nerede Zekeriya, Davut, hani Süleyman?
İsa'yı kandırdınız, anladım — tamam.
Hani Annem, Meryem nerede?
Bu sahile düşmez mi hiç umut?
Uğramaz mı şaşkın bir kaplumbağa?
Vallahi sığarım vatan diye kabuğuna.
İncitmem. Yem olur, dolarım karnına —
gitmek için... belki bir sahil, bir düş öteye.