Dolar

42,5129

Euro

49,5407

Altın

5.765,14

Bist

11.007,37

DAVA – III: Seküler Mühendislik ve İman'ın Kurtuluşu

2 Hafta Önce Güncellendi

2025-11-22 00:26:17

İsmail Yurdseven

Belki de asıl trajedi, davanın iman edenlerce değil, iman etmeyenlerce biçimlendirilmiş olmasıdır. Çünkü modern çağın en zeki kurgusu, inananları inançları üzerinden kontrol etmeyi başarmasıdır. Sekülerizm, sadece Tanrı'yı toplumsal hayattan çıkarmadı; Tanrı'ya inananların zihnini de yeniden tasarladı. Bu mühendislik, kaba bir yasaklamayla değil, kavramsal bir tuzakla yapıldı: dava adı altında iman edenlerin ruhuna seküler bir refleks yerleştirildi.

Sekülerizm, iman karşısında savaş açmak yerine, imanla konuşmayı öğrendi. Bu, modernliğin en tehlikeli zekâsıdır: inkâr edenin değil, taklit edenin hâkimiyetidir. Seküler zihin, inananlara “sizin inancınızı güçlendireceğiz” diyerek aslında o inancı örgütleştirdi, sonra bürokratikleştirdi, ardından ideolojikleştirdi. Böylece iman, Tanrı'yla insan arasındaki ilişki olmaktan çıkıp, insanla sistem arasındaki ilişkiye dönüştü.

“İslam davası” denilen şey, tam da bu dönüşümün laboratuvarıdır. Görünürde İslami, özünde seküler bir program. Çünkü dava, iman sahiplerini eyleme çağırırken aynı zamanda onları düşünmeden itaat etmeye alıştırdı. Sekülerizm bunu fark etti; ona dokunmadı, onu besledi. Çünkü düşünmeyen iman, seküler düzen için tehdit değildir. Tehdit, akleden imandır. Akleden iman sorgular, adalet arar, düzeni rahatsız eder. Seküler zihin bu yüzden “iman edenleri imanlarından uzaklaştırmak” yerine “iman edenleri davaya yönlendirmeyi” seçti. Bu bir bastırma değil, bir yönlendirmeydi — zekice, soğukkanlı ve uzun vadeli bir toplumsal mühendislik.

Böylece dava, sekülerizmin en başarılı Truva atına dönüştü. Çünkü bu at, dışarıdan değil, içeriden taşıdı düşmanı. “Hasbi” iman sahipleri, “samimi dava adamı” kimliğiyle sisteme entegre edildi. Onlar samimiyetle mücadele ettiklerini sanarken, aslında seküler düzenin sürekliliğini sağlıyorlardı. Seküler akıl, dini iktidar biçiminde yeniden tanımlayarak inananlara bir rol biçti: yönetsel dindarlık. Bu dindarlık, iman değil, görevdi. Bu yüzden o görev bittiğinde iman da biterdi.

Bu tasarım, sadece inananları değil, inancın dilini de dönüştürdü. Artık “tevhid” bile politik bir motife dönüştü. İman kelimeleri, ideolojik şifreler haline geldi. Sekülerizm, inananlara kelimeleri bıraktı ama anlamlarını aldı. Bu yüzden bugün “iman” dendiğinde zihin siyaseti; “tevhid” dendiğinde örgütü; “cihad” dendiğinde stratejiyi; “ümmet” dendiğinde blok siyaseti hatırlıyor. Seküler mühendislik, Tanrı'yı değil, Tanrı'nın kelimelerini dönüştürerek kazandı savaşı.

Fakat bu oyunun ustalığı tam da buradadır: sekülerizm, kendi zıttını daima kendi varlığına hizmet edecek biçimde üretir. Bir tarafı “inançsızlık”la şekillendirirken, diğer tarafı “aşırı inanç”la zehirler. Çünkü denge, sistemin sigortasıdır. Bir yanda Tanrı'yı unutan akıl, diğer yanda aklını unutan iman. İki taraf da seküler paradigmanın iki kanadıdır. Sistem, bu ikisini birbirine düşman kılarak ayakta kalır. Biri hakikati inkâr eder, diğeri hakikati tahrif eder.

Bugünün sekülerizmi, 19. yüzyıl pozitivizminin kaba formu değildir. O artık inananların içinde yaşamaktadır. Kutsalı dışlamak yerine, kutsalın içini boşaltmakta ustalaşmıştır. Artık Tanrı'yı inkâr etmek gereksizdir; yeter ki O'nun anlamı değiştirilsin. Yeter ki O, “dava”nın sloganına sığsın. Yeter ki iman, akletmeyi unutsun. İşte bu unutuş, modern çağın en derin tahrifidir: iman edenin düşünmekten korkar hale gelmesi.

Sekülerizmin bu oyunu, sadece dış baskıyla değil, iç onayla yürür. İnananlar, kendi putlarını kendileri taşır. “Dava” bu putlardan biridir. Dava'nın çöküşü, sadece bir ideolojik başarısızlık değildir; seküler aklın, iman dünyasını yeniden şekillendirme operasyonunun başarı hikâyesidir. Çünkü artık kimse iman etmek için düşünmüyor, sadece dava için inanıyor.

Simülasyon çağındayız. Gerçeklik, sürekli olarak yeniden üretiliyor. Bu çağda sekülerizm bile seküler olmaktan çıktı. O da bir inanç haline geldi. “Tarafsızlık” iddiası, en güçlü ideolojiye dönüştü. Artık seküler akıl bile kendi sekülerliğini anlamıyor. O, bir zamanlar inancı kısıtlayan gücün, şimdi inançla ortaklık kurduğu bir düzene dönüştü. Çünkü sistem, kutuplarla değil, döngülerle yaşar. Bir tarafı dizayn eder, diğer tarafı tahrif eder. Hakikat iki uca bölünür; ortada sadece işleyen bir çark kalır.

İslam davası da bu çarkın dişlilerinden biri haline getirildi. Kutsal olanı araçsallaştırmak, modernliğin tek evrensel metodudur. Bu yüzden iman, sistemin en çok ihtiyaç duyduğu meşruiyet aracına dönüştü. Tanrı, artık devletlerin, örgütlerin, partilerin, liderlerin dilinde dolaşan bir kelimedir. Oysa Tanrı kelimede değil, kulda aranmalıydı. Bizse kelimenin peşinden gidip kul olmayı unuttuk.

İşte bu yüzden “Dava Truvası”nın ikinci versiyonuna izin verilmemelidir. Çünkü versiyon iki, artık dinle değil, insanla oynayacaktır. Dava kelimesi yeniden kutsallaştırılırsa, bu kez hakikati değil, insanın kendini tamamen kaybettiği bir sanal iman çağı doğacaktır. İnsan, hakikatle değil, yapay kutsallıkla yaşayacak. O zaman artık hiçbir fark kalmayacak: inançsızlar da, inananlar da aynı simülasyona hizmet edecek.

Bu tehlikenin önüne geçmek, yeni bir ideoloji kurmakla değil, imanı yeniden düşünmekle mümkündür. Çünkü iman, sistemle savaşmaz; sistemin varlık nedenini ortadan kaldırır. Düşünen iman, davayı susturur; konuşan dava, imanı öldürür. Bizim çağımızın kurtuluşu, imanla davayı yeniden ayırmakta değil, davayı aşmakta gizlidir.

Seküler mühendislik, iman edenleri ideolojik tüketicilere dönüştürdü. Ama hâlâ suskun bir azınlık var: hâlâ akleden, hâlâ düşünen, hâlâ sorgulayan iman sahipleri. Onlar bu çağın gerçek direnişçileridir. Çünkü onlar davaya değil, hakikate inanırlar. Ve hakikat, hiçbir zaman gürültüyle gelmez. O, sessizce çöker bütün sistemlerin üstüne; tıpkı hakiki imanın insanın kalbine sessizce indiği gibi.

Bu suskun azınlık, çağın en derin farkındalığını taşır. Onların sessizliği korkudan değil, bilgiden doğar; itaatten değil, idrakten. Sekülerizmin bütün o aşağılık ama dahiyane mühendisliğini çözmüşlerdir. Çünkü bilirler ki sahici iman ne hükmetmek ister ne görünmek; sadece hakikati taşır. Onlar konuşmaz ama her şey onların sessizliğinde yankılanır. Bu sessizlik, modern çağın son yankısı değil, yeni bir aydınlanmanın ilk soluğudur.

Ve işte o an geldiğinde, hiçbir sistem, hiçbir dava, hiçbir maskeli inanç ayakta kalamayacak. Çünkü insan yeniden duymayı hatırlayacak.
Bu, bir son değil — sessizliğin içinden doğacak hakikatin başlangıcıdır.

İsmail Yurdseven \ Timeturk

https://x.com/ismail.yurdseven

Tüm Yazıları

SON VİDEO HABER

Sosyal medyadaki 'beyaz diş' tuzağı

Haber Ara