(ÇOK YORULDUK/VALLAHİ ÇOOOK YORULDUK)
Böyle sesleniyordu Gazzeli bir anne. Yorulduk, bıktık artık diyerek tepkisini koyuyordu. “Sizin insanlığınız yok mu? Bizi görmüyor musunuz? Bizi öz vatanımızdan koparmak istiyorlar. Özgürce vatanımızda yaşamak bizim hakkımız değil mi?” Diye haykırıyor Gazzeli yetişkinler.
Çocuklar mı? Onlar masum masum bakıyor etraflarına. “Ne oluyor?” diyorlar masumca ne olduğunu bile anlayamadan. Çünkü anlam veremiyorlar olan bitene. “Bu dünya herkese yeter” dercesine masum masum bakıyorlar. Bir müddet geçtikten sonra işin vahametini anlıyorlar galiba bu sefer bedenen küçük olsalar da akılca büyümeleri ve bu kutsal mücadelede saflarını almaları gerektiğini anlıyorlar. Yıkıntılar arasında dolaşan üç dört yaşındaki kız “Allah! Allah!” diyerek yürüyor bir yerlere. “Hasbünalli hüve nı'me'l vekîl” “Allah bize yeter O ne güzel vekildir.” Diyorlar metanetle. Büyümeden tevekkülü öğrenmişler bu sabiler.
Kimisi bulabildiği metal ve plastik kaplarla koşuyor varsa yemek dağıtılan yerlere. İncecik kalmış kollarına, bacaklarına bakmadan kapabildiği koca çuvalı taşımaya çalışıyor varsa ve ölmediyse annelerine. Ekmek yapması için ölmedilerse kardeşlerine. Böyle binlerce sahne var bu mazlum coğrafyada. “Anne ölürsek cennette karnımız doyar öyleyse ölelim diyen” çocuklara şahit olduk biz bu kara günlerde. Basın mensubu birisinin uzattığı ekmeği çekinerek alan kızcağızın gözündeki mana yüklü bakışlara şahit olduk. Bir parça ekmeğe nasıl sarıldığını ve koşarak ayrıldığını seyrettik gözyaşlarımızla. Kahrolarak gördük bu sahneleri.
Bir kap yemek için kuyrukta ezilen bedenler gördük. Hiç yemek alamayan bir çocukla tanımadığı halde biraz yemek alan yine bir çocuğun kapabildiği azıcık yemeğini paylaştığına şahit olduk. Bu ne muhteşem bir medeniyet Ya Rabbi! Bundan ders çıkaramayanlara yazıklar olsun. Ya tankerin altında damlacıkları toplayıp kabına koymaya çalışan çocuğun manzarası evimizde yutkunmamıza sebep olmamışsa vah bize vahlar olsun bize. Bir kenara çekilip tencerenin dibinde kalan üç beş pirinç tanesini toplayarak yemeye çalışan yavru çeşitli yemekler yerken bizi utandırmadı mı? Utandırdı elbet. Elhamdülillah ki, ülkemin güzel ve vicdanlı insanları elbette bu acıları birlikte yaşadı. Canını ortaya koyan gönüllüler oldu. Devletimiz zaten her daim bu davanın yılmaz savunucusu oldu.
Tek parça kefene sarıp çocuğunu mezara defneden, paramparça olmuş bedenleri poşetlerle taşıyan babalar ve anneler gördük. Ölürse tanıyayım diye sağ iken kollarına isimleri yazıldı çocukların. Hastanelerde anestezi uygulanamadan ameliyat edilenler gördü bu talihsiz gözlerimiz. Kolu bacağı kangren olmasın diye uyuşturulmadan kesilen çocuklar, gençler ve yetişkinler oldu.
Çok acılar çekti insanlar. Sadece Gazze mi? Hayır Doğu Türkistan'dan haber bile alamıyoruz. Suriyeli kardeşlerimizin yıllardır Katil Esed'in zulmünden çekmediği kalmadı. Elbette tüm mazlumlar hepimizin meselesi. Ancak Gazze başkaydı. Siyonist İsrail Hükümeti, ona destek olan tüm yandaşları burada tam iki yıl kullanmadıkları silah kalmadı. Yüz bini aşkın şehit var. İki yıl sürdü bu kıyım. Oturacak bina, okuyacak okul, tedavi olacak hastane kalmadı. Ancak buna rağmen “Len nesküte la, len neslime la” yani, “Asla susmayacağız ve asla teslim olmayacağız.” Dediler. Böylece Siyonist ve soykırımcı Netenyahu'ya ve destekçilerine Müslümanlığın onurlu ve kararlı yüzünü gösterdiler. İnşallah Hanzala'nın yüzü Özgür Filistin kurulur da insanlığa “merhaba” der.
Her daim kırılganlık ihtimali olan ateşkes anlaşması inşallah özgür Filistin'in kapılarını aralar. Katillere karşı oluşan toplum vicdanını canlı tutmaya devam etmemiz gerekir. Boykota devam etmemiz gerekir. Ta ki, Holokost ve Antisemitist yalanlarına sığınıp dünyayı kana bulamak işin soykırım yapmak isteyen Siyonistlerin gerçek amaçlarını herkes bilsin ve duysun.
Yusuf SARIKAYA / Timeturk