“Kavram kargasının cirit attığı bir zamanda yaşamak sanırım tarihin en şanssız zamanında bulunmak demektir. Çünkü sosyal ilişkilerin sıhhati, kavramlara yüklenen anlamların doğruluğu ile ölçülür. Bu ölçü kaçırıldığı zamanda yaşamanın zorluğundan bahsediyorum sizlere.
Müslüman toplumlar ve bu toplumun bin yılı aşkındır sürekli üyesi olmuş Türk toplumu özellikle batılılaşma hareketinden sonra (Yani eşyaya ve olaylara Batı perspektifinden bakmak ve ona göre tavır belirleme hareketi de denebilir.) büyük değişimleri tecrübe etmiştir, halen de etmektedir. Hem de gayet yüzeysel ve metazori bir metotla.
İşte bugün bunu anlamanın gün doğumundayız. Kendi öz değerlerimizi yeniden gün ışığına çıkarma ve içinde bulunduğumuz zamanı sorgulamaktayız. İnsaf sınırlarını zorlayan ve kendi değerlerimizi yok sayan anlayışlarla, taklitten öteye gitmeyen yüzeysel anlayışların hakim olduğu bir zaman diliminde yaşamaktayız. Körü körüne saplantıların ağında boğulmakta toplumumuz. Böyle zamanda düşünmekte zor, tartışmakta zordur. Ama yeniden “Diriliş” için, böyle “Zor Zamanda Konuşmak” ve düşünmek, sevgi ve barışın simgesi “Gül Yetiştiren Adam” olmaya soyunmaktır. Bu asil davranışa bugün her zamankinden daha fazla muhtacız.” ( Yusuf Sarıkaya, Truva Edebiyat Dergisi)
Dini ve ondan beslenen milli kavramlarımızdan pek çoğunun içi boşaltılmış törenselleşmiş vaziyettedir. Dil emojilerle konuşma sürecine girmiş, semboller zihinleri yönetir hale gelmiştir. Elbette semboller çok önemlidir. Bu her çağda gücünden faydalanılmış bir hakikattir. Ancak hangi anlamın yüklendiğini bilmediğimiz kavram ve sembolleri bilinçsizce kullanmak bizi sürüleştirir. Maalesef bugün bu tehlike her tarafımızı kuşatmıştır ve bundan da rahatsızlık duyulmamaktadır. İsmet Özel Üç Mesele isimli eserinde Anadolu irfanı ile beslenmiş bir teyzenin yetkilileri taşıyan köye gelen cipin önüne ot ve su koymasını o cipe şuursuzca binenlerden daha anlamlı bulur. Teyzenin davranışı misafiri ve onun bineğini ağırlama medeniyetinin tesiri varken, diğerinde şuursuz tüketici ruhu vardır.
Dini kavramlarımız ve uygulamalarımızda da maalesef çoğu zaman anlam kayması yaşanmaktadır. Örneğin Kur'an tilaveti ve buna bağlı diğer pek çok dini törenler maksadını aşan birer gösteriş yarışına dönüşmüştür. Bu uygulamalarda çoğu zaman mana aranmamakta, güzel sesin ve peşinden gelen çoğu zaman da israfa yol açan ikramlarla son bulmaktadır. Mananın derinliğine inme ve Kur'an'ın öğretilerini hayatta yaşanır kılan davranışlar sergileme pek gözükmez. Anlam kaybına uğrayan İlah, Rab, Din ve İbadet kavramlarını açıklayan Ebu'l A'la Mevdudi bu nedenle Kur'an'a Göre Dört Terim adında eser yazmıştır. Yusuf Kerimoğlu (Hüsnü Aktaş) Kelimeler ve Kavramlar isimli eserinde bu konulara temas etmiştir. Kavramlar medeniyetimizin yaşaması için nesilden nesle aktarılması, zamanın ihtiyaçlarına göre yenilenmesi ve yeni kavramlarla medeniyetimizin beslenmesi gerekir.
Bizim medeniyetimizin temel özelliği kavramlara anlam yüklerken sadece kendi mensuplarını değil tüm insanlığı kucaklayıcı olmasındadır. Batı toplumu son iki asra yakın bir zamandır ürettiği kavram ve kurumlarla dünyayı peşinden sürüklemeye devam ediyor. Batıyı taklit eden dünya milletleri de bu kavramlar üzerinden kendilerini şekillendiriyor. Demokrasi, İnsan Hakları, Uluslararası Adalet Divanı, BM, Kadın Hakları, Çocuk Hakları, Beslenme Hakkı, Seyahat Hakkı ve daha yüzlerce seküler Batı değerlerini sayabiliriz. Kaldı ki, bunun daha da kapsamlı değerler bizim kendi medeniyetimizde mevcuttur ve günlük hayatta da uzun yıllar uygulanmıştır. Ancak Batı değerlerini üreten üst akıl, tüm insanlık için değil kendi toplumları için bu değerleri üretmişe benziyor. Çünkü Gazze'de ve Batı Şeria'da sadece öldürülen çocuk sayısı otuz bindir. Sivillerden öldürülen Müslüman sayısı toplamda seksen yüz bin civarında deniyor. Bu sayı artar ama eksilmez. Engelli kalanları, yaralıları saymıyoruz. Bosna'yı hatırlamak bile istemiyoruz. Ancak Paris'te meydana gelen terör saldırısında öldürülen yüz otuz kişi için tüm Batılı liderler dayanışma içinde gövde gösterisi yaptılar. Güzel bir şeydir bu tabii. Ama bu hassasiyeti Gazze'de göremedik. Bosna'da ve Doğu Türkistan'da göremedik. Üstelik Soykırımcı Netenyahu ile kol kola oldular. Silah ve mühimmat satmaya devam ettiler. On bir eylül saldırısı nedeniyle Afganistan işgal edildi. Irak'a yapılanlar hala hafızalarımızda. Batılı liderler ve ABD Başkanı Sivil vicdanların ayaklanması ile söylem değiştirseler de bu durum iddiamızı nakzetmez. Daha çok örnek verebiliriz.
Özetle Batı, değerlerini tüm insanlık için değil kendi halkı için üretmiştir. Bu nedenle de savundukları bu değerler batılıların dışındakiler için pek te sadra şifa olmuyor. Kelime oyunları, siyasi manipülasyonlarla borularını öttürüyorlar. Ürettikleri sembolller ve kavramlar insanlığın hayrından ziyade kendi çıkarlarına olmaya devam ediyor. Yaldızlı ve süslü laflarla kavram ve sembol ihracına devam ediyorlar. Bu da sadece kan ve gözyaşına sebep oluyor. Hiçbir sözlerine güvenilmez ve hiçbir taahhütlerine sadık kalmaz bunlar. Çünkü kavram ve sembolleri kendi çıkarları için üretiyorlar. Lütfen farkında olalım.
Bize gelince kendi sembol ve kavramlarımızı yenilemezsek, işin kolayına kaçarak taklit bataklığından çıkmazsak daha çok mağdur edebiyatı yaparız. Kavram üreten ve bunu pazarlayanlar dünyaya hâkim olurlar. Kavram üretemeyen, değerlerine sahip çıkmayan veya çıkamayanlar benliklerini kaybederler. Giysilerimizdeki ne anlama geldiği bilinmeden baskılanan yazı ve sembollerden tutun da çocuklarımıza verdiğimiz isimlerdeki değişime kadar ithal kavramlar ve semboller hep sömürü aracı olmaya devam eder. Lütfen dikkatli olalım.
Yusuf SARIKAYA/ Timeturk