Dolar

42,6973

Euro

50,1272

Altın

5.907,53

Bist

11.311,31

Medeniyetin Kalbinde Sessiz Bir Çöküş: Filistin ve İnsanlığın Ahlaki Sınavı

2 Ay Önce Güncellendi

2025-10-21 00:00:16

Nuray Canan Songür

Küresel ölçekte derinleşen insani krizler, özellikle Filistin'deki zulüm, insanlığın varoluşunu yeniden sorguladığı bir döneme girdiğini açıkça gösteriyor. Bu yaşananlar, sadece güncel bir siyasi çatışmanın değil, kökleri yüzyıllar öncesine uzanan bir değerler ve medeniyet krizinin dışa vurumudur.

Tarih bize şunu defalarca hatırlattı: Medeniyetler, askeri ya da ekonomik nedenlerle değil, öncelikle ahlaki çürümeyle yıkılır.

İslam medeniyeti de bu yasadan muaf değildi. Sekizinci yüzyıldan on beşinci yüzyılın sonlarına kadar süren o büyük “Altın Çağ”, bilimden sanata, felsefeden siyasete kadar insanlığın ufkunu aydınlatmıştı. Fakat zamanla bu parlak dönem, hem içeriden hem dışarıdan gelen darbelerle sarsıldı. Moğol istilaları, Haçlı seferleri ve Kara Ölüm gibi yıkımlar, medeniyetin fiziki yapısını harap etti ama asıl yıkım, manevi omurganın çözülmesiyle başladı.

On dokuzuncu ve yirminci yüzyıla gelindiğinde, Müslüman coğrafyanın büyük kısmı Batılı emperyal güçlerin hâkimiyeti altına girmişti. Bu işgal, sadece siyasi bir kayıp değildi; ruhu da hedef almıştı. Batı, kendi yaşam tarzını “medeniyet” adı altında dayatırken, yerel değerleri küçümsedi, toplumlardaki özgüveni kırdı. Böylece Müslüman toplumlarda aşağılık kompleksi derinleşti; kendi kimliğine yabancılaşan bir nesil ortaya çıktı. Bugün “Bize ne Filistin'den?” diyebilen duyarsızlığın ardında işte bu uzun tarihsel travma ve manevi kopuş yatıyor.

Artık yozlaşma bireysel bir sapma değil, örgütlü bir kültürel proje halini almış durumda. Medya ve eğlence sektörü, bir zamanlar ayıp ya da günah sayılan davranışları, “özgürlük” ve “sanat” kılıfı altında normalleştiriyor. Dizilerdeki entrika ve ihanet sahneleri, toplumun bilinçaltını yavaş yavaş yeniden şekillendiriyor. İnsanlar kötülüğü kanıksıyor, vicdan sarsılmıyor. Bu sessizlik, ahlaki bağışıklık sistemimizin çöküşünü haber veriyor.
Filistin'de yaşanan vahşet karşısında dünyanın büyük bölümünün susması, işte bu manevi çöküşün en açık göstergesidir.

Ancak bu karanlık tablo, umutsuzluk değil, aksine ilahi bir uyarıdır. Tarih, medeniyetlerin küllerinden yeniden doğabildiğinin örnekleriyle doludur. Moğol istilasından sonra ortaya çıkan Osmanlı, ve Babür imparatorluklarının yükselişi, bu yeniden dirilişin mümkün olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Bu dirilişin temeli, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şu hadisinde yatar:

“Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”
Bu söz, sadece bireysel bir sorumluluk değil; toplumun yeniden inşası için kolektif bir çağrıdır.

Ancak yeniden diriliş, yalnızca fertlerin gayretiyle değil, devletin kararlı iradesiyle de mümkündür. Kültürel emperyalizmin yıkıcı etkilerine karşı koymak, ahlaki ve manevi dokuyu korumak; eğitimden medyaya, hukuktan sanata kadar her alanda bilinçli bir duruşu gerektirir.
Toplum olarak yozlaşmaya karşı sessiz kalmamak, tepkimizi ahlaki ve hukuki zeminde dile getirmek, hem vatandaşlık hem de kulluk sorumluluğudur.

Gerçek kurtuluş, Kur'an-ı Kerim'in ölçülerini yeniden hayatın merkezine almakla mümkündür. Yüce Allah'ın şu buyruğu, bu yolculuğun özünü özetler:

“Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra'd, 11)

Bu ayet, yalnızca bir teselli değil; aynı zamanda ilahi bir yasadır. Bugün yaşadığımız her kriz, bizi bu hakikate geri çağırıyor:
Eğer biz değişirsek, tarih de yeniden değişecektir

Nuray Canan Songür \ Timeturk

Tüm Yazıları

Haber Ara