Dolar

42,8232

Euro

50,3833

Altın

6.116,85

Bist

11.311,06

Sınırların Büyüsü

2 Saat Önce Güncellendi

2025-12-23 00:02:14

Nuray Canan Songür

Son günlerde gündemimizi sarsan iki hadise, aslında aynı hakikatin farklı yüzleri.

Bir yanda ünlü isimlerin yasaklı maddeler ve gayri ahlâkî davranışlar sebebiyle tutuklanmaları; diğer yanda ise bir annenin, kendi evladının eliyle hayattan koparılması…

Birbirinden kopuk gibi duran bu olaylar, hakikatte sınırlarını yitirmiş bir hayat anlayışının acı sonuçlarıdır.
Modern dünyanın “özgürlük” adı altında kutsadığı sınırsızlık; insanı yüceltmek yerine, onu pusulasız bir gemi gibi yönsüz ve savruk hâle getirmekte, zamanla hem kendisine hem çevresine zarar veren bir varlığa dönüştürmektedir.

Bugün yaşadığımız bireysel ve toplumsal çöküşlerin arka planında, sınır kavramının bilinçli şekilde itibarsızlaştırılması yatmaktadır.

Aristoteles, erdemi “orta hâl” olarak tanımlar. Aşırılık da eksiklik de insanı yozlaştırır.
Ne var ki bugün özgürlük kavramı, ölçüsüzlükle eş tutulmakta; her fren “baskı”, her sınır ise “yasak” olarak yaftalanmaktadır. Oysa ölçü, insanın kendine koyduğu en asil disiplindir.

Yağmur rahmettir; fakat ölçüsüz yağdığında felakete dönüşür. Ateş ısıtır; kontrolden çıktığında yakar. Hayatın her alanında sınır, kaosu düzene dönüştüren görünmez bir iksirdir.

Ülkemizde, İslam inancından ve ahlâkî ölçülerden uzaklaşmayı “modernlik” olarak topluma lanse eden bazı zihniyetlerin ne denli sığ ve insanı merkeze almayan bir dünya görüşüne sahip olduğunu yakın geçmişten ibretlik bir örnek açıkça göstermektedir.

Bir tiyatro sahnesinde, “sanat” adı altında savunulan bir olayda; gerçek hayatta başka kişilerle evli olan bir kadın ve bir erkek, sahnede rol gereği evli bir çifti canlandırırken müstehcen ve edep dışı davranışlar sergilemiş; gerçekteki eşleri ise seyirci koltuklarında bu çirkinliği “çağdaşlık” adına alkışlamıştır.
Bu ve benzeri edep dışı gösteriler, yalnızca birer sahneleme değil; sınır tanımazlığın alenen kutsandığı, çürümüş bir zihniyetin toplumun ahlaki değerlerini hiçe saydığını ilan ettiği utanç verici bir manzaradır.

Sınırsızlık, sanatı anlamından, asaletinden ve insanı yücelten özünden kopartır.
Bugün alkışlanan pek çok sahnenin, yarın suç, şiddet ve trajedi olarak karşımıza çıkması tesadüf değildir. Çünkü toplumlar, neyi meşrulaştırırsa onu çoğaltır; neyi yüceltirse sonuçlarına katlanır.

Dün “sanat” adı altında normalleştirilen edepsizlik, bugün aile içi çözülme; yarın ise vicdanları körelmiş bireyler olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte bu yüzden sınırların yıkılması yalnızca bireysel bir tercih değil, toplumsal bir felakettir.

İslam, insanı bu savrulmuşluktan korumak için sınırları yasak olsun diye değil, hayat yaşanabilir kalsın diye koymuştur. Kur'an'da, “Zinaya yaklaşmayın; çünkü o hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur” (İsrâ, 32) buyrulurken, yalnızca bir fiil değil; o fiile götüren yollar da uyarı konusu yapılır. Çünkü İslam, sonucu değil süreci de ahlaka bağlar. Yine “Müminler iffetlerini koruyanlardır” (Mü'minûn, 5) ayeti, bireyin ahlakını toplumun sigortası olarak görür.

İslam'ın emrettiği ölçü, insanı bastıran bir zincir değil; onu koruyan bir kalkandır. Sınır, insanı küçültmez; onu insan kılar. Ve unutulmamalıdır ki, ahlakın kaybolduğu yerde ne sanat güzeldir ne özgürlük masum ne de toplum ayakta kalabilir.

Allah, toplumumuzda O'nun hükümlerine göre yaşayan ve ahlâkını güzelleştirenlerin sayısını artırsın.

Nuray Canan Songür \ Timeturk

Tüm Yazıları

Haber Ara