Cumhurbaşkanımız:
“Sosyal medya ve siyasette Atatürk maskesi takarak millete düşmanlık edenlere nasıl karşıysak… Milletimizin önünde yeni bir yol açan Gazi Mustafa Kemal'e yönelik hakaretamiz ifadelere de aynı şekilde karşıyız.” diyor. Buna itirazı olan var mı? Yok elbette. Hakaret, iftira vb. davranışlar kim tarafından kime yapılırsa yapılsın, bir insan hele ki bir Müslüman asla tasvip etmez. Kaldı ki gerek sosyal medyada gerekse gerçek hayatta, istisnaları dikkate almazsak, hakaret, küfür, iftira vb. davranışların çoğunun İslami değerlere inanmayan, karşı duruş sergileyen kişiler tarafından yapıldığı gerçeğini biliyor, görüyoruz.
Toplumun büyük çoğunluğunda oluşmuş olan Kemalizm karşıtlığının sebebi, bu ideolojiyi benimsemeyen insanlara karşı Kemalizmin bir cezalandırma aracı olarak kullanılıyor olmasıdır. Bu vesileyle toplumun özgür iradesine müdahale edilerek bir baskı kurulup, düşünce ve inanç özgürlüğünün ipotek altına alınmasıdır.
Örneğin saygı duruşunda bulunmak ya da Mustafa Kemal Atatürk'ün fikirlerini sorgulamaksızın doğru kabul etmek ve bu fikirler doğrultusunda bir yaşam felsefesi oluşturmak bir kesim insan için doğru olabilir, buna kimsenin itirazı yok.
Burada problem, bu ideolojiyi benimsemiş kişilerin Cumhuriyet kurulduğundan bu yana bir kesim üzerinde baskı kurup neticesinde cezalandırmaya kadar varan, evrensel hukuka aykırı uygulamaların gündeme geliş olmasıdır.
İnsanlar neye inanacaklarını, neye inanmayacaklarını, hangi fikri benimseyeceklerini ya da benimsemeyeceklerini kendi özgür iradeleriyle karar vermelidirler ki tüm gelişmiş ülkelerde bu, genel geçerliliği olan, insanın doğuşundan itibaren sahip olduğu bir haktır.
Yani kişiler için bu ülkenin vatandaşı olmak, bu ülkede doğmuş, büyümüş ve yaşıyor olmak, beraberinde Mustafa Kemal'in fikirlerini benimsemeyi, savunmayı ve idealize etmeyi mecbur kılmamalıdır. Bu sadece Kemalist ideoloji için değil, tüm inanç ve ideolojiler için geçerli bir durumdur.
Türkiye'de yıllardır süren tüm baskı ve haksızlıklara karşı, her türlü bedeli göze alarak büyük bir özveriyle mücadele eden Cumhurbaşkanımıza yönelik her tür saygısızlığın karşısında dururuz. Böyle bir durumda, tıpkı 15 Temmuz'da ve 28 Şubat'ta olduğu gibi onun yanında dimdik durmayı ve mücadele etmeyi bir görev biliriz. Ancak onun adını kullanarak yapılan çarpıtmalara da müsaade etmemeliyiz.
“Menderes'in sonunu Kemalizm'e yaptığı şirinlikler getirmişti. İnşallah Müslümanların mevcut iktidarı da aynı akıbete uğramadan kendine çeki düzen verir.” diyen Furkan Bölükbaşı'nın her söylediği, her yorumu sonuna kadar doğrudur diyemeyiz; fikirlerinde, söylemlerinde katılmadığımız, eleştirebileceğimiz yorumlar olabilir. Fakat bu ifadeleri üzerine şunu söyleyebiliriz ki bu cümleler dünyanın hiçbir yerinde Cumhurbaşkanına suikast ve fiili saldırı (tehdit) suçlamasıyla tutuklanmaya yol açmazdı.
Ancak Türkiye'de böyle talihsiz bir durum yaşandı ve sosyal medyada art niyetli kişilerce başlatılan karşıt kampanyaların da etkisiyle ifadesi çarpıtılarak ortaya düzeltileceğine inandığımız bir durum çıktı. Kemalizmin müntesiplerinin kendilerinin dışında hiç kimseye fikir özgürlüğü hakkı tanımayıp, bu kaideye uymayanları ellerinden gelen en ağır cezayı verecekleri gerçeği, bir kez daha yaşanarak gözler önüne serildi. Bunun birçok farklı örneği olarak saygı duruşunda bulunmadığı için üniversite öğrencisinin gözaltına alınması ve bir vatandaşın ev hapsine mahkûm edilmesi vb. olaylar da gündeme geldi.
Örneğin Cuma namazı kılınırken bir kişinin “Vay sen neden gelip cemaate katılmadın!” diye çay bahçesinde oturan kişilere saydırdığını ve polisi arayarak onları gözaltına aldırdığını düşünün. Teşbihte hata olmasın ama çok da farklı bir durum sayılmaz. O vakit senin için, senin inancına göre kutsal olan ibadeti sen ve senin gibi düşünüp inananlarla saf tutarak yaparsın ama sokaktaki insanı buna zorlayamazsın. Zaten böyle bir olay da yaşanmaz, yaşanmadı.
Çünkü problem olan şey, Kemalistlerin millet üzerine kurduğu “bizim gibi olacaksın” baskısı ve bunu reddedenlere ödettiği ağır bedellerdir. Düşünelim: Ezanın yıllarca Türkçe okutulması, şapka giymeyi reddettiği için İstiklal Mahkemelerinde yargılanıp idam edilmiş Müslümanlar, tek partili dönemde Kur'an eğitiminin yasaklanması, İslam'ı anlatan kişilerin “irticai faaliyet” suçlamasıyla hapsedilmeleri ve başörtüsü yasaklarından dolayı binlerce kızın eğitim ve çalışma hakkının zorla gasp edilmesi hep Kemalist ideolojiyi benimseyen kişiler tarafından yapıldı ve desteklendi.
Millete dayatılan bu durumla Mustafa Kemal'i özdeşleştirmek doğrudur, yanlıştır ayrı bir meseledir; ancak kim adına olursa olsun insanların özgür iradesine pranga vurulması kabul edilemez ve insanlık dışı dayatmaların son bulması için yapılan haksızlıkların karşısında durmak vicdan sahibi herkesin boynunun borcudur.