Son zamanlarda bazı başörtülü hanımefendilerin Anıtkabir önünde çektirdikleri fotoğraflarda “bugünkü haklarımızı Mustafa Kemal sayesinde kazandık” demeleri ya da benzer içerikli videolar paylaşmaları dikkatinizi çekmiştir.
Bu, birkaç kişinin kişisel minnet ifadesi olmaktan çok, eş zamanlı yayınlarla yürütülen planlı bir algı operasyonudur.
Aynı çevreler, 28 Şubat sürecinde başörtülü kadınlara yapılan haksızlıkları, gözaltıları, psikolojik ve fiziki işkenceleri, iftiraları, yargılamaları ve hapis cezalarını görmezden geliyor.
Sanki Kemalizmi savundukları için zulme uğramış gibi anlamsız tepkiler veriyorlar.
Gerçekte rahatsız oldukları şey; kendileri gibi görünse de laikliği benimsememiş Müslümanların varlığı.
Amaç, “sen de benim gibi ol” fikrini dayatmak.
Kemalizm ve laik sistemi benimsemeyen Müslümanların fikirlerinden duydukları rahatsızlığı, ayetleri çarpıtarak meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Oysa İslam'ı gerçekten öğrenmiş ve iman etmiş bir Müslüman için ideal sistem, İslami esaslara dayalı olandır.
İslam'ın eksiği ya da fazlası yoktur; başka ideolojilerle desteklenmeye veya açıklanmaya ihtiyacı da bulunmaz.
Hele ki İslam inancıyla taban tabana zıt olan Kemalizm'e hiç.
BAŞÖRTÜSÜNÜN ANLAMI NİYETLE BELİRLENİR
Bugün başörtüsünün anlamı, onu taşıyanların niyetine göre tartışılıyor.
Kimi için bu sadece bir aksesuar, gelenek veya tarz…
Kimileri içinse imanının, Müslüman kadın kimliğinin ve Rabbine bağlılığının sembolü, yani bir ibadettir.
Bu nedenle, başörtüsünü modaya uyarak takanlarla; inancı gereği takıp bunun uğruna zulme, baskıya, dışlanmaya, hatta ölüme direnenlerin anlam dünyası elbette bir değildir.
Bu farkı doğru anlarsak, kimin ne söylediğinin önemi kalmaz.
Bir kadının başörtülü olması, onun mutlaka Müslüman olduğu anlamına gelmez; rahibeler de başörtülüdür.
Aynı şekilde “Müslümanım” demek ya da tesettürlü olmak da kişinin her sözünün doğru olduğunu göstermez.
Bilgisi, itikadı, idraki eksikse kolayca yanlışa düşebilir.
En tehlikelisi ise başörtüsünü toplumda algı yönetimi aracı olarak kullanmaktır.
Bir erkek söylediğinde ilgi çekmeyecek bir söz, başörtülü bir kadın tarafından dile getirildiğinde kamuoyunda daha fazla yankı bulabiliyor.
Bu da kimliğin bilinçli şekilde araçsallaştırılmasıdır.
GERÇEK TEKTİR, DEĞİŞTİRİLEMEZ
Kim ne söylerse söylesin, gerçek birdir, değişmez.
Cumhuriyet kurulurken cepheden cepheye koşan, canını hiçe sayarak savaşan bu milletin yegâne motivasyonu İslam inancıydı.
Asırlarca İslami hükümlere göre yönetilen topraklarını küffara teslim etmemek için mücadele eden ecdadın hedefi buydu.
Ancak sonrasında dengeler değişti ve bir el her şeyi tersine çevirdi.
Allah'ın hükümlerini dışlayan laik sistem, tek parti döneminde Müslümanları baskı altına aldı; inancına sahip çıkanları düşmanlaştırdı, cezalandırdı.
Şapka Kanunu gerekçesiyle idam edilenler, ezanın Türkçeleştirilmesi, Kur'an eğitiminin yasaklanması gibi uygulamalarla Müslümanlar zulme uğradı, laiklik kutsandı.
Başörtüsü ve tesettür, bir kimlik sembolü olduğu için Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana en fazla hedef alınan değer oldu.
Bu yasakları koyan, sürdüren ve uygulayanlar üç-beş kişi değil, Kemalist zihniyetin ta kendisiydi.
Devlet gücünü kullanarak Müslüman kadınların inancına saldıracak kadar ileri gittiler.
Bu tarihî gerçek ortadayken kimse Kemalizm güzellemesi yaparak milleti yanıltmamalı.
Başörtüsü yasağının uygulandığı dönemde Kemalistlerin “makbul başörtülü” olarak gördüğü bir kesim vardı.
Bunlar —zorunlu olanlar hariç— iş yerinde veya okulda başörtüsünü çıkarabileceğine inanıp bu şekilde yaşamayı sürdürdü.
Bugün ise “makbul başörtülü” tanımı, Cumhurbaşkanımız aleyhine konuşanlara dönüşmüş durumda.
İslam'ı tam olarak benimsememiş bu kişiler, bir zamanlar partisinin kapatılmasını göze alarak başörtüsünü her alanda serbest kılan, bu uğurda bedel ödemiş Cumhurbaşkanımıza dahi dil uzatabiliyor.
Daha da ilginci; Kemalizm övgüleriyle gündeme gelen bu kişiler, geçmişte Müslümanlara yapılan yasaklardan ya da o yasakları uygulayanlardan hiç rahatsızlık duymuyor.
Tam tersine, Cumhurbaşkanımıza minnet göstermek yerine, bilerek karşı tavır sergiliyorlar.
Mücadeleyi çarpıtmak, hafızayı silmek isteyenler bu içerikleri üretiyor ve yaygınlaştırıyor.
YENİ DÖNEM: “BAŞÖRTÜLÜ ETKİ AJANLARI”
Yeni dönemde ortaya çıkan “başörtülü etki ajanları”, Kur'an ayetlerini bağlamından koparıp kendi siyasal tezlerine dayanak yapıyor.
Bir yandan “dini siyasete alet etmeyin” derken, diğer yandan dinin en kutsal referanslarını siyasal propaganda malzemesine dönüştürüyorlar.
Videoların aynı anda servis edilmesi ve söylemlerin aynı kalıplarla yayılması bunun tesadüf değil, örgütlü bir medya operasyonu olduğunu gösteriyor.
Bugün sahip olduğumuz hakların mücadelesini, bedel ödemeden konuşanlarla değil; bu yolda direnen liderlerle omuzladık.
Rahmetli Necmettin Erbakan ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, sabırla ve inançla bu hakların öncüsü oldular.
Haklarımızı gasp edenleri, zulmü uygulayanları kahramanlaştırmaya kimsenin hakkı yok.
Tarih duygularla değil, belgelerle konuşur.
Ve belgeler, bu kişilerin anlattıklarının tam tersini söyler.
Güneş balçıkla sıvanmaz; gerçeği gizlemeye çalışanlar sadece kendi karanlıklarını büyütürler.
Nuray Canan Songür \ Timeturk