24 Kasım Öğretmenler günü yaklaşırken ataması yapılacak öğretmenlerin görev yerleri de aynı tarihte belirlenecek. Öğretmen atamalarında uzun zamandır tartışma konusu olan mülakatların artık atama sürecine yer alamayacağı açıklaması da yapıldı.
24 Kasım tarihinde öğretmenlerin görev yerlerinin belirlenecek olması, mülakatı artık söz konusu olmadığının açıklanması eğitime dair temel problemlerin ortadan kalktığı anlamına gelmez. Söz konusu öğretmenlik olunca ülkemizde öğretmen eğitimi ve öğretmen yetiştirmenin sürekli bir sorun ve tartışma alanı olduğunu unutmayalım.
Uzun zamandır tartışılan öğretmen atamalarında mülakat meselesi aslında bir sorun değil, öğretmen yetiştirme ana sorununun bir sonucudur. Bir başka ifade ile asıl sorun temelde öğretmen yetiştirme ile ilgili bir sorundur.
ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SORUNUMUZ!
Öğretmen yetiştirme sorunumuz var. Öğretimin her kademesinde görev yapacak öğretmenlerin nasıl eğitileceği, adında “Milli” kelimesi geçen bir “Milli Eğitimin” ruhuna uygun eğitimin nasıl programlanacağı ve uygulanacağı tam bir netlik kazanmamıştır.
Milli Eğitim misyonuna uygun öğretmenler için kendimize özgü öğretmen yetiştirme modelleri geliştirmemiz gereği ortaya çıkmaktadır. Bu tür modeller geliştirilirken dikkate alınması gereken önemli bir husus, öğretmenlik mesleğinin öncelikle kişilik ile doğrudan ilişkili bir meslek olduğunu kabul etmemiz gereğidir.
Mevcut uygulamada öğretmenlikle ilgili belgelerini tamamlayan birinin öğretmenlik yetkinliğine sahip olduğunu kabul etmemiz yanlıştır. Öğretmenlik sadece bilgi gerektiren bir meslek değildir. Kendine özgü kuralları, ahlakı ve terbiyesi olan bir meslektir.
Öğretmenlik mesleği kendine özgü bir kişilik gerektirmektedir. Üstelik belli periyodlarda yapılan çeşitli testler arasında kişilik testi uygulanarak öğretmenliğe devam edenler de değerlendirilmesi gerekir. Öğretmenin de bir insan olduğu esası ile hareket ederek yaşanan olaylar, deneyimler, yaşam koşulları organik olarak değişim gösterir. Bu nedenle belirli aralıklarla testler uygulanmalı ve sürece uyum sağlayamayan, hatta sorunlar oluşturan öğretmenlere uygun önlemler alınmalıdır.
Mevcut öğretmen yetiştirme uygulamaları gözden geçirilmelidir. Fakat asıl problem bizim kendimize özgü bir eğitim felsefemizin olmayışıdır. Başka tarlalarda yetiştirilen, uygulanan yöntem ve teknikleri olduğu gibi alıyoruz ve bizim tarlaya uygunluğuna da bakmaksızın uygulamaya geçiyoruz. Bizim coğrafyamız, iklimimiz, sosyolojimiz, kültürümüz dikkate alınmalı. Tüm bu değişkenler dikkate alınarak bir öğretmen yetiştirme yaklaşımı benimsenmelidir.
EĞİTİM FELSEFEMİZ
Eğitim felsefemiz 1739 Milli Eğitim Temel Kanunu içinde sıralanmaktadır. Türk milli eğitiminin düzenlenmesinde esas olan amaç ve ilkeler, eğitim sisteminin genel yapısı, öğretmenlik mesleği, okul bina ve tesisleri, eğitim araç ve gereçleri ve Devletin eğitim ve öğretim alanındaki görev ve sorumluluğu ile ilgili temel hükümler bu kanunda yer almaktadır.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu 24.06.1973 tarihli resmi gazetede yayınlandı. Bir başka ifade ile Milli Eğitimimizin temel kanunu 53 yaşında. Kanun yayınlandıktan sonra ülkemizde 12 Eylül 1980 ihtilali yapıldı. 1990'lı yıllarda İnternet ve bilgisayar eğitimde yer almaya başladı. 21. Yüzyılda yeni kavramlar ortaya çıktı. Bu yüzyıl dijital çağ ve toplum da dijital toplum olarak adlandırıldı. Devreye 21. Yüzyıl Becerileri kavramı girdi ve Hayatboyu Öğrenme ile birlikte andragoji pedagojinin yerini almaya başladı.
Artık davranışçı ve objektivist öğretim yaklaşımları, hatta bilişsel yapılandırmacılık bile yerini Konnektivizme (Bağlantıcılık) bıraktı doğal olarak. Öğretmen merkezli yaklaşım yerini öğrenen merkezli yaklaşıma bırakırken sübjektivizm her alanda hakim olmaya başladı. 1973 tarihli 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu hala yürürlükte. Kanunda geçen "temel eğitim" terimi yerine "ilköğretim" teriminin kullanılması gibi küçük tadilatlar yapıldı ama kanun hala temel olmaya devam etmektedir.
1973 tarihli 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununu değiştirmek, güncel ve günün ihtiyaçlarına, ülkenin yeni hedeflerine uygun bir kanun çıkarmak çok zor olsa gerek. Anayasanın değiştirilemez maddeleri arasına Milli Eğitim Temel Kanununa bir atıf da yok.
Esasicilik, İlerlemecilik, Daimicilik gibi eğitim felsefeleri ABD merkezli ve bir önceki yüzyılda uygulanmış eğitim felsefeleridir. Kendi tarlamızda yetişmeyen bitkilerin tohumlarının kendi tarlamızda yetişmesi ve verimli ürünler vermesi bekleniyorsa bu Milli teriminin anlamı ile çelişmektedir. Bu felsefelere uygun olarak geliştirilen programların bizde sonuç vermesini beklemek de yanlış olur. Neden? Çünkü başkaları için biçilen gömlek bize uymuyor.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modelini bir yenilik olarak görmek isterdim. Ancak, bir eğitimci olarak gördüm ki bu yeni programı uygulayacak olan öğretmenlerin bu modele uygun biçimde yetişmiş olması gerekirken öğretmenler öncelik olarak ele alınmadı. Oysa Maarif Modelinin ruhuna uygun olarak yetişmiş olan bir öğretmen için uygulayacağı programı içselleştirmiş olması yeterli olacaktır. Maarif modeline göre öğretim yapalım derken öğretmenleri dikkate almamız gerekirdi.
“Bir elinde bilgisayar, öbür elinde Kuranı Kerim” olarak özetlenebilecek bir yaklaşım 1973 tarihli 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile hiç gerçekleşemez. Evrensel olan ile yerel olanı eğitim sistemine entegre etmemizde sorun yaşanmaktadır. PISA gibi uluslararası sınavlarda yapılan ölçümlere göre kendimize çeki düzen verdiğimizde bu evrensel yanımızı yansıtır mı? Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin kendimize özgü bir model olduğunu savunuyorsak uluslararası standartlara göre ölçme-değerlendirme yapmanın anlamı nedir? Kendimize göre bir ölçme-değerlendirme modelini geliştirmemiz gereklidir. Mevcut merkezi testler ile Maarif Modelinin üzerine oturduğu temel yaklaşım çelişkili görünmektedir.
TÜRK EĞİTİM STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
Yerellik ve evrensellik ile ilgili olarak iki arada bir derede kalmanın gereği yoktur. Mevlana ile anılan pergel metaforundan hareket ettiğimizde öncelikle yapmamız gereken şey kendimize özgü olanlar ile evrensel olanları netleştirmemiz gerekir. Bir elimizdeki bilgisayarın temsil ettikleri ile öbür elimizdeki Kuranı Kerimin temsil ettiklerini net biçimde belirlememiz hayati önem taşımaktadır.
Evrensel olan ile yerel olanı veya pergelin sabitelerini ve değişkenlerini belirlemek, bir başka ifade ile kendi eğitim standartlarımızı belirlememiz gerekir. Eğitim felsefemizin oluşturulması ve günün ihtiyaçlarına göre dönüştürülmesi, eğitimin organik yapısının canlı biçimde ilerlemesi, eğitim kurumlarının işleyişi ve görevlerinin tanımlanması için Türk Eğitim Standartları Enstitüsü elzem görünmektedir.
Kendi modelimiz olduğunu savunduğumuz Maarif Modelini işler hale getirmek, bu modele uygun işleyişi ve işlemleri düzenlemek ve denetlemek, uygun ölçme ve değerlendirme modelleri geliştirmek ve uygulamak için derhal kendi standartlarımızı belirlememiz gerekmektedir. Bu amaçla Türk Eğitim Standartları Enstitüsünün kurulması, devamında öğretmen yetiştirme süreçleri içinde elzemdir. Ancak böyle olursa kendi modelimizi kendi standartlarımıza göre değerlendirmiş ve şekillendirmiş oluruz.
GÜNCELLENEN AHİLİK
Özgün bir model olan Maarif Modeline uygun bir öğretmen yetiştirme modeli de geliştirmemiz gerekir. Tarihsel ve kültürel olarak kökleri bizim kendi kültürel genimizde olan Ahilik Teşkilatının uyguladığı modeli güncelleyerek öğretmen yetiştirmede uygulamak tekrar düşünülmelidir. Unutmayalım ki Ahiliğin 7 temel kuralı geçerliliğini yitirmedi ve özellikle öğretmenlerimizin yetiştirilmesinde rehber olmaya devam edecek kurallardır. Eğitimdeki temel sorunlarımız çözmek için kendi geçmiş uygulamalarımıza tekrar bakmamız gerekir. Böyle yaparsak kendi geçmişimizde yeni ve yenilenmiş keşifler yapmamıza yardımcı olur.
1973 tarihli 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu 21. Yüzyıla dijital çağının eğitim, öğretim ve öğretmen yetiştirme süreçlerinin ihtiyaçlarına cevap verecek tazeliği koruyor mu?
Türkiye Yüzyılı Maarif Modelini uygulamak için uygun öğretmen yetiştirme modelini geliştirmeyi neden öncelemedik?
Uluslararası standart ölçme ve değerlendirme sınavları ile özgünlük ve Masarif Modeli ne kadar uyumlu ve anlamlı olabilir?
Maarif Modeli sübjektif bir yaklaşım ile geliştirilmişken objektif olarak düzenlenen ve uygulanan merkezi sınavlar ne kadar uyumlu olabilir?
Merkezi sınavlarla ölçme yaptığımızda kendimize göre belirlediğimiz standartlar var mı?
TOHUM SAÇ, BİTMEZSE TOPRAK UTANSIN!
Tarla bizim tarlamızdır. Tohum da ata tohumudur. Yapmamız gereken kendimizi ve değerlerimizi yeniden keşfetmek, eğitim uygulamalarımıza entegre etmektir. Rahmetli Necip Fazıl'ın ifadesi ile ifadesi ile:
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Prof. Dr. Mehmet ŞAHİN \ Timeturk