Yörük veya Türkmen Anadolu'da oluşmuş bir kavramdır. Kendisi de Avşar Yörüklerinden olan Prof. Dr. Tufan Gündüz hocanın Yörük ve Türkmen tanımlamasına katılıyorum. Yörükler, Yazlak ve Kışlak arasında konup göçen, yaşam tarzı bakılımındın göçebe olan Türklerdir. Yerleşik hayata geçiş göçebeliği de yavaş yavaş ortadan kaldırmakta. Göçebelik azalınca Yörükler de yavaş yavaş yerleşik mahalle veya şehir hayatına uyum sağlamaya başlamışlardır. Yörük veya Türkmen ayrı bir etnik yapıya işaret etmez, tümüyle bir yaşam tarzı ile ilgilidir.
Yörükler ve Göçebeler
Anadolu'daki göçebeler Yörük olarak adlanırmışsa da Anadolu dışındakiler genel bir terim olarak sadece Göçebe (Nomad) terimi ile anılmaktadır. Göçebe terimi artık genel anlamda göçebeler için kullanılan ve uluslararası kabul gören bir terim haline gelmiştir.
Bu anlamda Dünya Göçebe Oyunları (World Nomad Games) ilk olarak 9-14 Eylül 2014 tarihleri arasında Çolpon-Ata şehrinde Kırgızistan tarafından düzenlendi. Bu oyunların beşincisi Astana'da düzenlendi. Bu oyunlar da tek bir etnik yapıya işaret etmiyor. Bu oyunlar Anadolu dışındaki tüm Türk Göçebe kültürü ve hayatına dayandığı için Göçebe Oyunları ifadesi kullanılmıştır.
Biz Yörükler
Benim şahsen çok iyi tanıdığım Yörükler Batı ve Güney Anadolu Yörükleridir. Zaten Güneydeki Yörüklerin çoğu, atalarının veya ötelerinin batı Anadolu'dan, özellikle Manisa Aydın, Denizli ve Muğla'dan güneye doğru göç eden Yörükler olduğunu söylerler. Buradan da anlaşıldığı gibi Yörükler sadece Kışlak ve Yazlak arasında konup göçmemişler, Batı Anadolu'dan başlayarak Akdeniz Bölgesine ve daha da ileriye göçmüşler, yeni yurtlar edinmişlerdir.
Bu nedenle Yörüklerin kullandığı yer isimleri, konup göçtükleri yerlere genellikle kendi oba veya boylarının isimlerini vermişlerdir. Bu nedenle günümüzde Yörüklerin göç yolları üzerinde aynı isimlerle anılan çok sayıda belde veya köy isimleri vardır. Mesela Köselerli ismi Köseli veya Kösreli versiyonları ile çok yağın olarak farklı yerler için kullanılmıştır. Keşli, Karakeçili, Avşar, Bahşış gibi yer isimler de hem Yörük obalarını hem de bu obalarını yurtlarının ismi olarak kullanılmıştır.
Ayrıca, Yörük kültüründe önemli olan bazı değerler de yer isimleri olarak geçmektedir. Deliktaş, Yarıkkkaya, Derbent, Ardıç gibi isimlerin her birisi Yörük kültüründe ayrı bir yere sahiptir. Yörükler kadim Türk kültürünün günümüze taşıyıcılarıdır. Kadim Türklere göre herşeyin ruhu vardır. Yani ağaç, taş da canlıdır.
Yörük Karakteri
Yörüklerin “saf” oluşu kültürel gende vardır. Yörükleri “abdallık” mertebesine ulaştıran bu saflık, pazarlıksız, saf imandan kaynaklanır. Mesela Yörüklerin Tahtacı kolu ormanda ağaç işleri ile uğraşırlar. Tahtacılara göre ağaçların da bir canı vardır. Bu nedenle ağaç kesmeden önce Cem yapıp Tanrı'ya dua ederler. Kesecekleri ağaçlardan helallik isteme töreni yapıp ağaçtan af dilerler.
Yörükler, saf ve pazarlıksız imandan dolayı kendilerini sadece Allah'a emanet ederler ve ondan yardım dilerler. Ağaç kesme duasında bu pazarlıksız yakarış açık biçimde görülür. Yapılan dua, bu saflık ve saf imanın ifadesidir: “Bizi bu dağlarda açlıktan kazadan beladan koru. Haram lokma odamıza uğratma, kötüyü uğursuzu uğratma. Yolumuzu doğruluktan şaşırtma, …”
Bu bakımdan her bir Yörük aslında potansiyel bir derviştir. Allah'tan başkasına iman etmeme, Allah'tan başkasından mutlak olarak emin olmamama, doğrudan Allaha yakarma Yörüklerin kültürel genindeki “abdallık” mertebesinden kaynaklanır. Kültürel gen o kadar basit bir şey değildir. Nasıl topraktan geldik toprağa gideceksek, onlar da bir gün öze, yani Yörüklüğün kültürel genine dönecektir.
Yörükler ne düşünürlerse onu hemen ifade etmekten çekinmezler. Bu nedenle Yörük kültürünü ve davranışını bilmeyen yabancılar Yörüklerin özellikle konuşma tarzından rahatsız olurlar. Yörüklerin konuşması kendi hayatlarından benzetmeler, deyimler, küfürler içerir. Yörük için küfür denilen sözler küfür olsun diye söylenmez. Yabancılar için küfür veya argo veya kaba söz olarak nitelenen sözcükler günlük konuşma ve hayatın normal akışı içinde yerinde kullanılan diplomatik olmayan dildir.
Yörükler hile, kurnazlık, yalan ve tuzak gibi araçları kullanarak kursağına haram girmesinden sakınırlar. Bu bakımdan Yörüklerin günümüzdeki ticaret ve işletme alanında başarısız olmaları doğaldır. Yörükler, başkalarının hakkı ve hukuku konusunda çok titiz davranırlar. Sırf bu nedenle özellikle ticarette kendi saflıklarından dolayı batırarak veya zarar ederek başkalarının mağdur olmasına rıza gösteremezler. Bu nedenle ticaret ve işletme alanlarından uzak durmayı tercih eden Yörükler de var.
Yörükler ve Devlet
Dağlarda taşlı, patika yollarda yürürken, daracık geçitlerden geçerken, ormanda yolunu kaybederken, hastalanınca veya darda kalınca ağzından çıkan ilk söz “Nerede bu devlet?” diyen hiç Yörük gördünüz mü? Yörük için devlet vazgeçilmezdir. Devlete laf edilmez. “Allah başımızdan devletimizi eksik etmesin” diye dua edilir. Devlet söz konusu olduğunda “ya devlet başa ye kuzgun leşe” der Yörük.
Yörükler hep devlet imkânlarından en az yaralanan vatandaşlar olmasına rağmen devletine çok bağlıdırlar ve devlet onlar için kutsaldır, dokunulmaz ve tartışılmaz. Devleti temsil eden kaymakam gibi kamu yöneticilerine ve jandarma gibi kolluk kuvvetlerine çok saygılıdırlar. En alt düzey bir kamu görevlisine bile devlet saygısı gösterirler.
Meraları, yaylaları devlet tarafından ormanlaştırılınca geçim zorluğu çeken, elindeki tek varlığı olan hayvanlarında da vazgeçen Yörükler Devletin yaptığı işe hiç karşı çıkmadılar. Kanımca Devlet yanlış ağaçlandırma yaptı, tek bir kıvılcım ile yangına kurban gitme potansiyeli olan ağaç fidanlarını kullandı. Ormanda ne tür ağaç olursa olsun en etkili yangın önleyici olan küçükbaş hayvancılık artık yok. Yörüklerin yangın önleme araçları da olan tek geçim kaynakları olan küçükbaş hayvanları ellerinden gidince hangi Yörük devleti hakkında şikâyette bulundu?
Yörüklerde şikâyet yok, şükür vardır. “Devlet bize neden yardım etmiyor?” sorusunu sormaz Yörük. Devletin varlığını hissetmesi onun için yeterli. “Allah devletimize, milletimize zeval vermesin” diye dua eder.
Enflasyon ve Ormanların Bekçisi
Yörükler hep üretirler. Et ve süt ürünleri onların üretimleridir. Günümüzde dikkat çeken bir sorun olan enflasyonun sürekli yükselen sepetinin et ve süt ürünleri olduğunu dikkate alırsak şöyle diyebiliriz: “Yörükler yaylak ve kışlaklara çadırlarını kurmadıkça enflasyon düşmez!”
Yörüklerin dağlarda ve ormanlarda hayat sürdüklerini dikkate alırsak son zamanlarda başetmekte zorlandığımız orman yangınları ile de Yörükleri ilişkilendirebiliriz. Öncelikli olarak Yörükler dağların ve ormanların gönüllü bekçileri idi. Onlar uygulanan yanlış politikalar sonucunda dağları ve ormanları terk edince orman yangınları birden patladı. Bekçi olan Yörüklerin olmadığı ormanlar kundaklanmalara maruz kaldı.
Yörüklerin küçükbaş hayvanları da yangın önleme görevlileri idi. Daha önce bu hayvanların oluşturduğu patika yollar yangını tutuşturmaya uygun olan kırıntılardan temizlendi, yangının ağaçtan ağaca, ormandan ormana atlaması büyük ölçüde engellendi. Ancak Yörükler gene yanlış politikalar sonucunda hayvancılığı bırakınca ormanlar da tutuşmaya hazır hale geldi. Günümüzde ormanlaştırma çabaları dâhilinde dikilen ağaç türlerinin yangına daha elverişli olduğunu dikkate alırsak ormanlarımız ve dağlarımız bu yangın önleyici hayvanlara ihtiyaç duymaktadır.
Yörüklerin yerleşik hayat geçmesi ormanlar ve dağlar için bir beka sorunu haline getirdi. Bu nedenle şehirli veya mahalleli olmakla kaybedilen Yörük kültürü yeniden canlandırılmalı, Yörüklerin kendileri asıl karakterlerini yeniden keşfedip Yörük olarak yaşamalı.
Atatürk'ün şu cümleleri yeniden anlaşılmalı ve devletimiz tarafından gereği yapılmalıdır:
“Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.”
Sonuç
Yörük çadırı yeniden kurulmalı, Yörük kültürü canlandırılmalı. Türkiye Yüzyılında Yörük Çadırının yeniden kurulması, orman yangınlarının önlenmesi, ekonominin üretimle düzlüğe çıkması için elzemdir. Yörük çadırı yoksa hayat da yoktur!
Prof. Dr. Mehmet ŞAHİN \ Timeturk