Dolar

42,5272

Euro

49,6295

Altın

5.776,96

Bist

10.970,91

Toplumsal Aşağılık Duygusu ve Sonuçları

3 Hafta Önce Güncellendi

2025-11-17 00:21:05

Prof. Dr. Mehmet Şahin

Aşağılık duygusu yalnızca insanlar için değil aynı zamanda toplumlar için de geçerli olan bir sorundur. Çoğunluk karşısında azınlığın aşağılık duygusu veya erkekler karşısında kadınların veya yetişkinler karşısında çocukların aşağılık duygusu büyük ölçüde yetersizlik duygusu ile açıklanmaktadır. Yetersizlik duygusu, yalnızca bir grup insan veya bir topluluk için değil aynı zamanda topyekûn bir millet için de aşağılık duygusu ile sonuçlanır.

Bir milletin kendi medeniyetini, kültürünü, tarihini yetersiz görmesi başka milletlerin medeniyetleri, kültürleri ve tarihleri karşınızda aşağılık duygusuna yol açar. Aşağılık duygusuna sahip bir millet, kendisinden üstün olarak gördüğü diğer milletleri ve medeniyetlerini taklit ederek veya onlara öykünerek bu aşağılık duygusunu telafi etmeye çalışır.

Bir millet aşağılık duygusuna sahip olduğu zaman kendisini üstün gören milletlerin veya medeniyetlerin dayatmalarına da karşı koyamaz veya direnemez. Böylece, aşağılık duygusuna sahip bir millet kendisini üstün olarak kabul ettiren diğer bir milletin veya milletlerin mandasını da doğal olarak kabul etmeye hazır hale gelir.

Türk milleti olarak bizim özellikle son iki yüzyıldır böyle bir sürecin içinde debelendiğimizi kabul etmek zorundayız. Muasır medeniyet seviyesine ulaşma zorunluluğumuzu vurguladığımız zaman, zaten kendimizin muasır medeniyet olarak kabul ettiğimiz batı medeniyetinin gerisinde olduğumuzu kabul ediyoruz demektir. Öyle ise, üstün medeniyet ve kültür, muasır medeniyettir ve muasır medeniyeti temsil eden de bizim için batı kültürüdür.

O zaman, muasırlaşmak batılılaşma ile açıklanır. Ne kadar batılı isek ve batılı değerlere sahip isek o kadar muasır medeniyete ulaşmış oluruz. Çünkü bizim toplumsal algımıza medeniyet ve kültür örneği olarak batı medeniyeti ve kültürü kabul ettirilmiş durumda. O zaman, batılı olmak demek medeni olmak demektir ve münevver veya aydın kişi ancak batılı gibi düşünen ve davranan kişidir. Ne kadar batılı, o kadar aydın ve ne kadar batılı, o kadar medeni.

Maalesef Türk Milleti olarak en az ikiyüz yıllık tarihi ve kültürel süreçte yaşadıklarımız bizim düşünce ve ruh derinliğimizi de etkilemiş durumda. Bu nedenle Necip Fazıl Ayağa kalk Sakarya”, Sezai Karakoç “Diriliş” demek zorunda kalmıştır.

Bugünkü siyasi gidişatta bile bizim siyasi temsilcilerimiz, en üst düzeydeki yöneticilerimiz bile “bizim yüzümüz batıya dönüktür” veya “batı tipi demokrasi” demek zorunda hissediyorlar kendilerini. Buradaki batı terimi sadece politik değil aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir arkaplanı ve sosyal psikolojiyi de yansıtmaktadır.

Bu toplumsal aşağılık duygusu nedeniyle kendi kültürümüz içinde anlam bulan, kökü olan, filizlenen ve kendi kültürümüz ve milletimiz tarafından kullanılan terimlere aşağılık kompleksi içinde bakma alışkanlığı kazandık. Başka tarlalarda köklenen ve filizlenen, başka kültürlerde anlam derinliği olan terimleri kullanmayı tercih eder hale geldik. Bu tercih, birden bire oluşan bir tercih değildir. Bu tercih, sadece kişisel bir tercih değil politik bir tercih olarak da yürürlüğe konulmuş ve psikolojik alt yapısı da daha önce oluşturulmuştur.

İdealizm, pedagoji, androgoji, etik, felsefe, sosyoloji, teoloji, politika, karizma gibi yüzlerce terim günlük hayatımızda kullanılmaktadır. Bu ve benzeri terimler ve kavramlar bizim ürettiğimiz ürünler değildir. Bu terimlerin ve kavramların neredeyse hepsi Antik Yunan düşüncesinde köklenen, o kültürde anlam bulan ve batı düşünce tarihi içinde önemli yer işgal eden terimlerdir. Tarla bizim tarla değil, ürün de bizim değil ama toplum olarak bunları hevesle kullanıyoruz.

Neden böyle oldu sorusuna çok cevap verilebilir ama en önemlisi bizim son iki yüzyıldır terim ve kavram üretememiş olmamız gösterilebilir. Zaten toplumsal aşağılık duygumuz da bununla ilişkilidir. Sürekli kaybeden, toprak kaybeden, mağlup olan bir milletin sahip olacağı ruh hali başka türlü de olamaz.

Toplumsal aşağılık duygusunun bir sonucu olarak muasır medeniyet seviyesine ulaşmanın yolu, muasır medeniyeti temsil ettiği kabul edilen bir anlam dünyasında kökü olan ve orada hayata bakışı belirleyen bu terimlerin ve kavramların kullanıldığı bir düzleme geçmekte bulunmuştur.

Bu yeni durumda, kültürel genimizde kökü olan ve düşünce tarihimizde anlam bulan terimlerin kullanılması ve bu terimlerin bakış açısından hayata bakılması ancak bir üstün insan olma veya üstün medeniyette yer alma psikolojisi ile söndürülmüştür. Bu nedenle, günlük hayat, toplumsal iletişim, eğitim alanı gibi alanlarda üstünlük vurgusu bu terimlerin kullanımı ile ima edilmektedir.

Bu terimlerin kullanımına ek olarak üstün veya muasır medeniyeti temsil eden ülkelerde bulunmak, orada olup bitenlere şahit olmak, oradaki hayata uyum sağlama çabası göstermek veya orada eğitim alarak oraya ait düşünce dünyasının övgüsünü yapmak bir gereklilik haline gelmiştir. Mesela akademide Amerikan doktoralı bir öğretim üyesi olmak ayrıcalıklı davranılmayı, üstün bir medeniyet ve eğitim ürünü olarak imtiyazlı davranılmayı gerekli kılmıştır.

En azından bir akademisyenin veya aydının “Ben Amerika'da iken” veya “Oxford'da bulunduğum zaman” ifadeleri ile konuşmasına başlamayı tercih etmesi aslında bu toplumsal aşağılık duygusunu ifade etme biçimidir. Böyle bir başlangıç bile, üstün kabul edilen medeniyetin, ait olunan ve üstün olarak görülmeyen medeniyeti, bu şekilde konuşmasına başlayan bir Türk aydını veya akademisyeni aracılığı ile ezmesi, katletmesi anlamına gelmektedir.

Milletlerin dili sözkonusu olduğunda, değerinin daha yüksek olduğu kabul edilen dilin, yani baskın dilin dayatması, diğer dilin veya dillerin yavaş yavaş yok olmasına yol açmaktadır. Böylece baskın dil, katil dile dönüşür ve bu süreçte üstün görülen medeniyet de doğal olarak katil medeniyete dönüşmektedir.

Bu bağlamda, bizim de ait olduğumuz “muasır medeniyet” içinde anlam bulan ve o düşünceyi temsil eden terimlerin kökenini ve bizim kültürümüze yansımasını kullanmak durumunda kalmanın derin bir hüzün oluşturduğunu da itiraf etmek zorundayım. Üstün görülen medeniyet, aynı zamanda katil medeniyete dönüşürken bir milletin kendini ifade eden dilin, üstün medeniyetin dili tarafından yok edilmesi veya katledilmesi de bir gerçektir.

Ancak, bir milletin bu medeniyet ve dil katliamını kendi eli ile gerçekleştirmesi da ancak aşağılık duygusu ile açıklanabilir.

Bu durumun önemini bilen Mehmet Akif “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” diye başlamıştır İstiklal Marşına.

Prof. Dr. Mehmet Şahin \ Timeturk

Tüm Yazıları

Haber Ara