Mim Kemal Öke, Saray'daki Casus adlı eserini sahte derviş ve casus Vambery üzerine kaleme almıştır. Onun dışında sarayda başka meçhul portreler daha vardır. Bunlardan birisi Irak konusunda hünkarın danışmanı Cemaleddin Afgani'dir.
Ünlü Yahudi asıllı Macar oryantalist Vambery onun Afganistan uyruklu değil İran'lı (Esedabad), Sünni değil bir Şii olduğunu bilmektedir. Çevresiyle de bu bilgiyi paylaşmaktadır. Sünniliği bugünkü deyimle kriptodur. Lakin ilim yatağı olan Mısır'da tutunmuş ve kendisini kabul ettirmiştir. Bu onun marifetinin eseri mi yoksa Mısır ulemasının gaflet ve gevşekliğinin bir sonucu mudur?
Mehmet Arif Bey'in Bin bir Hadis gibi eserlerinde yer aldığı gibi, o dönem Mısır'da kimler tutunmamış ki? Masonluk rayiç bir meslek haline gelmiştir. Cemaleddin Afgani bir taraftan İslam birliğinin tellallığını/dailiğini yaparken diğer taraftan da Mason locası kurmuş çevresini Masonluğa kazandırmıştır. Sayelerinde masonluğa karşı savunma hattı kırılmıştır. Masonluğa karşı yandaşlarını veya öğrencilerini özendirmiştir. Bu nedenle de kimi zaman el Menar dergisinde masonluğu öven yazılar neşredilmiştir. O dönemde Mısır kripto isimlerin veya mesleklerin sızmasına müsait bir zemin ve ortam haline gelmiştir.
Şahsiyet kırılması yaşandığından bu gibi isimlerin kendilerini gizlemesine uygun bir vasat ve ortam sağlanmıştır. Sosyal veya siyasi zeminde bağışıklık sistemi zedelenmiştir.
Bu zafiyet hali şarkta kalıcı olmuştur. Zira nedenleri tamir veya tedavi edilmeden bırakılmıştır. Kimi sufiler müsteşriklerle kimi alimler de kripto Şiilerle yan yana el ele tutuşmuşlardır. Günümüzde kimileri de kendilerini Ehl-i sünnet kisvesi altında gizlemektedir.
Günümüzde farklı bir Afgani de ‘Habeşi' olarak anılan ve yeri yurdu meçhul bir portre olan Abdullah Harari veya Habeşi'dir. Ülkesini Habeşiştan veya Harer olarak tanıtsa da yöresinde tanınan biri değildir. Bu açıdan nisbesi kripto olabilir. Ürdün alimlerinden bir kısmı bu kanaattedir. Hayatının bir bölümü karanlıklar arasında kalmıştır. En az 15 yılı sis perdesi altındadır. Afgani kendisini Afganistan'la gizlerken Harari de Habeşiştan ile gizlemiştir. Her gittiği yere çekişmeyi beraberinde getirmiştir. 1980 yıllardan beri Ürdün, Lübnan ve Suriye hattında etkilidir. Bu hatta fikirleriyle rejimlere arka çıkmaktadır. Maniplatif yani saptırma bir dini anlayışa sahiptir. Aktif İslami kesimlere hatta kimi gelenekçi ulemaya da hasımdır. Sünnilik kisvesi altında tefrikaya neden olmaktadır. Ne tesadüf! Suudi Arabistan'da devletçi selefi akımın başında olan iki kişiden birisi olan Muhammed Eman el Cami de Harar/Habeşistan yöresinden gelmiş ve bidat çığırı temsil eden bir akım kurmuştur (El Camiyye fi'l Mizan, Muşari Said el Mitrafi, s: 41, Daru'n Nur el Mübin, Amman). Bu ülkede rejime çalışmaktadır. Ahbaş tayfasını kuran Abdullah Habeşi de oluşturduğu dini akımla birlikte Müslümanlar arasında tefrikaya hizmet ettiği gibi rejimler katında da makbul bir suret kazanmıştır. Selabet-i diniyeyi temsil eden alimleri tezyif ve tekfirle itibardan düşürmektedir. Afgani'nin bunlardan tek farkı devrimci bir karakter arz etmesi ve rejimlere karşı çıkmasıdır. Bir de komitecilik yönü vardır. Camiye akımı da kimi yörelerde rejimlerin yanında çarpışmakta ve muhalif isimleri ortadan kaldırmaktadır. Nitekim Libya'da Halife Hafter'in gölgesinde serpilen Medhaliye (Camiye'nin diğer kolu ve ikizi) Nadir Umrani adlı alimin öldürülmesine fetva vermiştir. Benzeri bir fetvayı başka bir Camiye mensubu olan Muhammed Said Raslan Rabia'da oturma eyleminde bulunanlara karşı vermiştir. Aynı çevrelerden olmasa da eski Mısır müftülerinden Ali Cuma da İslami kesimlere karşı rejimi yüreklendirmiştir.
Kısaca bunların isimleri veya örgütleri ayrı olsa da meslekleri aynıdır. Camiye, Ahbaş ve Ali Cuma hiç fark etmiyor. Farklı zeminlerden gelseler de sonuçta ortak bir zeminde buluşuyorlar. Farklı rejimlere yönelik olsa da sonuçta hepsi rejimlere çalışmaktadır.
Mustafa Özcan \ Timeturk