Geçmişte vasal devletler vardı. Bunlara yarı bağımsız ve uydu devletler de denebilir. Putin ile Rusya'nın gözünde gelecekte Ukrayna'nın alacağı şekil de böyle uydu devleti olmaktır. Ukrayna'dan sonra kimine göre sırada Polonya kimilerine göre de Kazakistan bulunmaktadır. Kazakistan'da da Ukrayna'daki gibi bir Rus azınlık bulunmaktadır. Azınlıklara dayanarak Rusya yayılma politikası (Lebensraum, Almanca anlamı: Yaşam alanı) izlemektedir. Bu, 19'uncu yüzyılda Balkanlar'da azınlıklar üzerinden izlediği politikanın yeni döneme uyarlanmış halidir. Bu vasal rejimlerin en önemli karakterlerinden birisi sınırsız güç bulunduramamaları ve güç bulundurma limitine patron devletlerin karar vermesi ve onlara göre belirlemesidir. Sözgelimi Hidivlik döneminde Mısır böyle olmuş zaman zaman ikili anlaşmalarla Mısır'ın askeri gücünün sınırları tahdit edilmiştir.
Revize edilen 28 maddelik ısmarlama Trump planında ya da anlaşma taslağında barış zamanında Ukrayna'nın sadece 600 bin asker bulundurma hakkı tanınıyor veya saklı tutuluyor. Trump planında Ukrayna askeri gücü 600 bin ile sınırlandırılırken alternatif AB planına veya taslağına göre bu rakam 800 bine iblağ ediliyor, çıkartılıyor. Bununla Ukrayna ikinci defa mağdur edilmiş oluyor. Baba Bush döneminde James Baker'ın brokerliğinde Rusya lehine Ukrayna nükleer silahlarından feragat etmiş bu da saldırganlık konusunda Putin'e cesaret vermiş ve yüreklendirmiştir. Ukrayna'ya uygulanan silah ve asker tahdidi hangi şık ve bent altında olursa olsun, yanlıştır. Ukrayna bağımsız bir devlet olarak istediği kadar askeri silah altına alabilir. Aksi takdirde bağımsızlığının bir anlamı kalmaz. Ukrayna, bağımsız değil kukla ve uydu bir devlet hüviyetini kabul etmiş olur.
Japonya 1904 yılında Rusya'yı yenmesine ve İkinci Dünya Savaşının başlarında Çin'e karşı üstünlük kurmasına rağmen sonra mağluplar kulübüne girmiştir. Askeri olarak gözetim ve denetim altında bir ülke haline gelmiştir. Bölgede Kuzey Kore üzerinden istikrarsızlık eğilimlerinin artması üzerine Şinzo Abe döneminde Japonya bölgesel dengeleri bozma pahasına silahlanma arayışına girmiştir. Japon demir lady'si olmaya namzet olan Sanae Takaiçi selefinin politikasını devralmış ve bunu sürdürmeye çalışmaktadır. Bu da Çin ile artan oranda sürtüşme demektir.
Nitekim iki taraf Tayvan üzerinden atışıyorlar. Çin ABD'ye rağmen Tayvan'ın geri almaya ve havzasına katmaya çalışıyor. Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi, Japonya Başbakanı Takaiçi Sanae'nin Tayvan sorununa askeri müdahale ihtimalini ima eden sözlerinin, iki ülke arasındaki ilişkilerde dokunulmaması gereken kırmızı çizgiyi aştığını ve yanlış bir mesaj verdiğini savundu.
Bakan Vang, bu sorumsuz beyanlara karşı Çin'in kararlılıkla karşılık vereceğini belirterek, Japonya'yı tarihi hataları üzerinde düşünmeye çağırdı. Söz konusu gelişmeler, Japonya-Çin-Tayvan üçgeninde savaş alarmı anlamına mı geliyor?
Çin Dışişleri Bakanı, Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı'nın "mağlup devleti" statüsünde olduğunu hatırlatarak, savaş sonrasında imzalanan uluslararası anlaşmalara uyması gerektiğinin altını çiziyor. Vang, Tayvan'ın Çin'e iadesini güvence altına alan Kahire Deklarasyonu, Potsdam Deklarasyonu ve Japonya'nın Teslim Anlaşması gibi belgelerin önemine işaret etti.
Yenik devlet zorunlu olarak galiplerin çizgisinden çıkmayacak vasal bir devlet midir? Ne olursa olsun İkinci Dünya Savaşının dengeleri ilelebet yaşayamaz. Galipler mağlup mağluplar da gün gelir galip olurlar. O günlerin arifesindeyiz. Denklem uzak olmayan bir günde inceldiği yerden kopacaktır.
Eski hal muhal ya yeni hal ya izmihlal!
Mustafa Özcan Timeturk