Günümüzü anlatan Arapça iki deyim ve ifade vardır. Bunlardan birisi kahr-ı rical yani aziz olanların zelil hale getirilmesi ve ezilmesidir. İkincisi de ezmetü'r rical yani kaht-ı ricaldir. Adam kıtlığıdır. Nitekim, Resûlullah (SAV) şöyle buyurdu: “İnsanlar yüzlerce deveye benzer; içlerinde neredeyse bir tane binek devesi bulamazsın!” (Abdullah b. Ömer'den - Buhârî, Rikâk, 35).
Bugün Ortadoğu'da yaşanan kargaşa ve belaların nedeni elbette adam kıtlığı ve kötü yönetimlerdir. Kötü yönetimin altında yatan saik de yöneticilerin ve toplumların musab olduğu bozuk ahlaktır. Himmetsizlik ve fedakârlık ruhunu kaybetmektir. Lakin bu yıkımı izah için tek başına yeterli değildir. Bütün kötü şartlar aynı anda bir araya gelmiş ve buluşmuştur. Bizim zafiyetimiz düşmanın gücü de buna dahildir. Hadiste bir dua telkin edilmektedir. Bunda kahru'r veya galebetü'r rical ifadesi vardır. Şöyledir: (Allahümme innî eûzü bike minel-hemmi vel-hazen ve eûzü bike minel-aczi vel-kesel ve eûzü bike minel-cübni vel-buhl ve eûzü bike min galebetid-deyni ve kahrir-ricâl.) [Yâ Rabbi, kederden, dertten, âcizlikten, tembellikten, korkudan, cimrilikten, borcumu ödeyememekten ve insanların kahrından sana sığınırım!]
Kahr-ı rical ifadesinden insanların yekdiğerine istilası veya galebesi veya tasallutu kastedilmektedir. Bazen felaketler tek olarak gelmiyor üst üste biniyor ve yığılıyor. Nitekim Gazze vakasında da böyle olmaktadır. Semavi ve arzi bütün felaketler Gazze'de buluşmuştur. Sözgelimi İsrail ateşkese rağmen hala Gazzelilerin tepelerine bomba ve felaket yağdırmaktadır. Bunun üzerine kış şartlarını da eklemek gerekiyor. Gazze'de çadırları sular seller basıyor ve bu derme çatma çadırlar sakinlerini soğuktan ve yağmurdan koruyamıyor. Bunun üzerine bir de tüy dikercesine halkına sormadan Gazze'de vesayet rejimi kurgulanmakta ve tasarlanmaktadır. Narsist ve hedonist Trump-Blair ikilisi adeta Napolyon gibi Gazze'ye çörekleniyor.
Durum Balkan savaşları sonrasında İstanbul'un durumunu andırmaktadır. Balkan devletçikleri zafer kazandıkları gibi bir de düzensiz göç dalgası Osmanlı'yı çaresiz bırakmaktadır. Devletin belini bükmektedir.
Bunlara ilaveten bir de ordu içinde kolera salgını baş göstermiştir. Neresinden baksanız felaketler kümesi ve zinciri.
Arap yazarları Gazze'deki misaliyle buna 'tefaküm ihfakat' demektedir. Felaketler zinciri ve kümesi anlamındadır. Bu vesile ile yeniden tarihin imbiğinden ve dar geçidinden geçiyoruz.
Bu felaketler zincirine karşı tek çare Yavuz Sultan Selim Han'ın vurguladığı gibi birlik ve beraberlik ruhunu geri kazanmaktır. Batılıların öncelikleri arasında ise bu ruhu imha etmek vardır. Nitekim İngiltere ve ortakları buna çalışmıştır. Lawrence sahada bunu gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bunun yollarından birisi aradaki ulaşım vasıtalarını kesmek ve koparmaktır. Nitekim İstanbul-Medine Demiryolunu kundaklayan Lawrence hatıratında bunu yaparken iki ulus arasında köprüyü uçurduğu ve damarı kestiği zehabına ve hisseni kapıldığını söylemiştir. İngiltere'nin Rusya karşısında ‘hasta adamı' destekleme siyasetini bırakmasından sonra bilhassa Mısır işgalinden itibaren (1882) bütün gayreti aradaki bağları kesmek olmuştur. İttihad-ı İslam politikalarının baş düşmanı kesilmiştir. Zira Osmanlı topraklarında gözü vardır. Maalesef Sykes-Picot mutabakatında Fransa ile İngiltere bütün rekabetlerine ve ihtilaflarına karşın kurban karşısında yekpare olurken Araplar ile Türkler birbirlerine sırt çevirmişlerdir. Bunun sonucu İslam dünyası sömürgecilere yem olmuştur.
Durum Fuzuli'nin veciz olarak ifade ettiği biçimdedir "Dost bî perva, felek bî rahm, devran bî sükûn. Dert çok, hemdert yok, düşman kavî, tâli zebûn! Bugünün diliyle söylersek: “Dost vefasız, felek acımasız, dönem kargaşa dolu, dert çok, derman ve dert paylaşan yok, düşman güçlü, talih zebun”.
Mustafa Özcan \ Timeturk