Dolar

42,5148

Euro

49,6012

Altın

5.769,62

Bist

10.918,51

TCMB eylül faiz indirimi ile kontrollü esnekliğe devam

3 Ay Önce Güncellendi

2025-09-22 12:47:54

Dr. Murat Ergüven

"Faiz indirimi, büyüme hedefi ile fiyat istikrarı arasındaki hassas dengede cesur bir sınav. Ancak artık mesele sadece faiz değil; güven, beklenti yönetimi ve iletişim.”

İnce Bir Patikada Temkinli Yürüyüş

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 11 Eylül 2025 Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizini %43'ten %40,5'e indirerek dikkat çekici bir adım attı. Bu karar, yalnızca teknik bir faiz indirimi değil; büyüme, fiyat istikrarı ve beklenti yönetimi arasında hassas bir denge arayışının göstergesi.

KONTROLLÜ ESNEKLİK-2

Hatırlanacağı üzere, TCMB 24 Temmuz 2025'te de politika faizini 300 baz puan indirerek gündeme oturmuştu. O günlerde kaleme aldığımız “TCMB'nin Temmuz 2025 Kararının Çok Boyutlu Analizi” başlıklı yazımızda, bu adımı sadece teknik bir gevşeme değil; iç talep, enflasyon ve küresel riskler arasında denge kurma çabası olarak değerlendirmiştik.

Ardından yayımladığımız “Eylül Ufku: FED ve TCMB'nin Faiz Kararları Üzerine Beklentiler” başlıklı yazımızda ise hem Washington'da hem de Ankara'da alınan faiz kararlarını küresel belirsizlikler ışığında yorumlamış, piyasa beklentilerinin yönetilmesinin en az faiz kararının kendisi kadar önemli olduğunu vurgulamıştık.

Bugün geldiğimiz noktada, TCMB'nin Eylül ayındaki yeni faiz indirimi bu iki yazının işaret ettiği çizginin doğal bir devamı niteliğinde görünüyor. Banka, bir yandan büyümeyi destekleme yönündeki niyetini korurken, diğer yandan fiyat istikrarına bağlılığını göstermek istiyor. Ancak her adımda olduğu gibi bu kararın da beraberinde fırsatlar kadar riskler getirdiğini görmek gerekiyor.

İç Talep ve Büyüme Dinamikleri

Kurul kararında öne çıkan “nihai yurt içi talebin zayıf seyrini koruduğu” ifadesi, Türkiye ekonomisinin hâlâ potansiyelinin altında bir iç talep performansı sergilediğine işaret ediyor. Bu bağlamda faiz indirimi, tüketimi ve yatırımları destekleyerek büyümeye kısa vadede pozitif katkı sağlayabilir.

Ancak unutulmamalıdır ki, Türkiye ekonomisinin asıl kırılganlığı büyümeden ziyade “enflasyon ve kur istikrarı” ekseninde yoğunlaşmaktadır. Dolayısıyla büyümeyi desteklemek amacıyla yapılan her politika adımı, fiyat istikrarı hedefiyle uyumlu olduğu ölçüde anlamlı ve sürdürülebilir hale gelir.

Küresel ve Yerel Dengeler Işığında Karar

PPK metninde özellikle “talep koşullarının dezenflasyonist düzeyde olduğu” vurgusu dikkat çekmektedir. Yani Merkez Bankası, iç talepteki soğumanın enflasyonu baskılayıcı bir zemin oluşturduğunu düşünüyor. Bu değerlendirme, Temmuz 2025 analizimizde altını çizdiğimiz tabloyla örtüşmektedir:

  • Sanayi üretimindeki durağan seyir,
  • Kapasite kullanım oranlarındaki gerileme,
  • Kredi kartı harcamalarında gözlenen yavaşlama.

Bütün bu göstergeler, iç talebin yavaşladığını ve faiz indiriminin bu makroekonomik arka plan eşliğinde yapıldığını ortaya koyuyor.

Öte yandan küresel cephede Fed'in sıkı duruşunu koruduğu, Avrupa'da ise resesyon tartışmalarının sürdüğü bir konjonktürdeyiz. Dolayısıyla TCMB'nin attığı her adım yalnızca iç piyasalara değil, aynı zamanda dış finansman koşullarına da mesaj vermektedir.

Küresel Konjonktür: Fed'in Gölgesinde Bir Hamle

Küresel finansal piyasalar hâlâ Fed'in faiz patikasına odaklanmış durumda. Fed'in olası faiz indirimlerinin ötelenmesi veya daha kademeli gerçekleşmesi, gelişmekte olan ülkeler üzerinde dış finansman baskısı oluşturmaya devam ediyor. İşte bu nedenle TCMB'nin Eylül 2025 kararı, küresel konjonktürden bağımsız okunamaz.

Zira Fed'in “bekle-gör” yaklaşımı, küresel sermaye akımlarını daha seçici hale getiriyor. Böyle bir ortamda TCMB'nin faiz indirimleri yatırımcı algısı açısından “erken” bulunabilir. Dolayısıyla bu noktada TCMB'nin iletişim stratejisi kritik önem kazanıyor. Piyasalara güven verecek, tutarlı ve net mesajlarla desteklenmeyen her adım, faiz indiriminin beklenen etkilerini tersine çevirebilir.

Faiz İndirimi ve Piyasa Algısı

Eylül kararında politika faizinin indirilmesi, kısa vadede finansal koşulları gevşetici bir etki oluşturuyor. Ancak karar metninde özellikle vurgulanan “fiyat istikrarı için tüm araçların kullanılacağı” ifadesi, bu adımın “kontrolsüz bir genişleme” olarak algılanmasının önüne geçmeyi amaçlıyor.

Piyasa aktörleri açısından bu, “faiz indiriyoruz ama gerektiğinde frene basmaya hazırız” mesajı taşıyor. Kısa vadede güven artırıcı olabilecek bu yaklaşım, orta ve uzun vadede ise ancak uygulamadaki tutarlılıkla desteklenirse kalıcı bir etki sağlayabilir.

Karar metninde yer alan “enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi hâlinde tüm araçlar devreye alınacaktır” ifadesi, TCMB'nin fiyat istikrarı konusundaki kararlılığını hatırlatırken, aynı zamanda piyasalara “geri adım atılmayacak” mesajı veriyor.

Kredibilite ve Beklentiler

TCMB'nin karar metninde enflasyonun ana eğiliminde bir yavaşlamadan söz ediliyor. Özellikle gıda dışı kalemlerde belirli bir gevşeme görülse de hizmet enflasyonu ve fiyatlama davranışlarındaki “atalet” güçlü kalmaya devam ediyor. Bu noktada soru şu: Enflasyondaki yavaşlama kalıcı bir dezenflasyon sürecinin habercisi mi, yoksa geçici bir istatistiksel etkiden mi ibaret? Eğer ilkiyse faiz indirimi doğru bir zamanlamayla ekonomiye nefes aldırabilir. Ancak ikincisi söz konusuysa, indirim kararının kur ve beklentiler üzerinden yeniden yukarı yönlü baskı oluşturma riski de masada.

Enflasyon hâlen %35'in üzerinde seyrederken, hizmet enflasyonunun yüksekliği piyasaların en büyük kaygı unsurlarından biri. Bu nedenle TCMB'nin sözlü yönlendirmesi ne kadar güçlü olursa olsun, piyasa güveni ancak somut ve tutarlı adımlarla inşa edilebilir. Geçmişte yaşanan “söylem-uygulama uyumsuzluğu” hâlâ piyasalarda canlı bir hafıza olarak duruyor. Dolayısıyla TCMB'nin önümüzdeki dönemde daha şeffaf, öngörülebilir ve istikrarlı bir iletişim dili geliştirmesi kritik önem taşıyor.

İletişim Stratejisinin Önemi

Merkez bankalarının yalnızca aldığı kararlar değil, bu kararları nasıl anlattığı da piyasalar için belirleyici oluyor. TCMB'nin son basın duyurusunda, gerektiğinde yeniden sıkılaşmaya gidebileceğini vurgulaması bu açıdan önemli bir adım.

Bu yaklaşım, piyasaların kulağına şu mesajı fısıldıyor: “Evet, gevşiyoruz ama kontrolden çıkmayacağız.”

İşte bu mesajın ikna ediciliği, faiz kararının piyasa üzerindeki etkisini belirleyecek en önemli unsur olacak.

Sonuç: İletişimde Tutarlılık, Politikada Kararlılık

İnce Bir Patikada Temkinli Yürüyüş

Eylül 2025 faiz indirimi, TCMB'nin büyüme ile dezenflasyon hedefleri arasında kurmaya çalıştığı hassas dengenin en belirgin işaretlerinden biri oldu. Banka, iç talepteki zayıflamanın enflasyonu dizginlediği kanaatiyle indirime giderken; hizmet enflasyonu ve fiyatlama davranışlarındaki ataletin sürdüğünü kabul ederek sıkı duruşun devam edeceğini de vurguladı. Bu yaklaşım, piyasalara “fiyat istikrarından vazgeçilmediği” mesajını verme çabası olarak okunabilir.

Asıl mesele şurada düğümleniyor: Enflasyondaki yavaşlama kalıcı bir dezenflasyon sürecinin işareti mi, yoksa geçici bir istatistiksel etkiden mi ibaret? İlk senaryoda bu adım ekonomiye nefes aldırabilir; ikinci senaryoda ise kur ve beklentiler üzerinden yeni risklerin kapısını aralayabilir.

Temmuz kararında dile getirdiğimiz temel soruyu bugün yine sormak gerekiyor:
Bu hamle, “kontrollü bir esneklik” mi, yoksa “yeni risklerin kapısını aralayan bir gevşeme” mi?

Cevap, önümüzdeki aylarda enflasyonun eğilimi, kur istikrarının korunması ve küresel finansal koşulların seyrine bağlı olacak.

Ancak kesin olan şu: Türkiye ekonomisi, artık sadece faiz kararlarıyla değil; beklenti yönetimi, güven ve iletişim stratejisi sayesinde yol alabilecek bir döneme girmiş durumda.

Murat Ergüven \ Timeturk

Tüm Yazıları

SON VİDEO HABER

Mevsim normalleri değişti, ayılar hâlâ uyanık

Haber Ara