Türkiye'deki e-mobilite dönüşümü hız kesmeden devam ediyor. Ancak bu değişim, sadece yeni elektrikli otomobil modellerinin yollara çıkışıyla sınırlı değil; arka planda, büyük bir altyapı yarışı da başlamış durumda. Ve bu yarışın başrolünde, hepimizin bildiği o tanıdık isimler var: akaryakıt istasyonları.
Elimizdeki veriler, 2030 yılına geldiğimizde ülkemiz yollarında 2,5 ilâ 3 milyon elektrikli araç göreceğimizi öngörüyor. Bu muazzam potansiyel, beraberinde devasa bir şarj ihtiyacını da getiriyor. Kabaca bir hesapla, her 25-30 araç için bir şarj noktası gerektiği düşünüldüğünde, yaklaşık 100 bin şarj noktasından oluşan bir altyapı kurmak zorundayız.
İşte tam bu noktada, akaryakıt devlerinin attığı adımlar, geleceğin enerjisi için ne kadar kritik bir dönemeçte olduğumuzu gösteriyor. Shell, Petrol Ofisi, Opet ve Total Enerji'nin başlattığı elektrikli otomobiller için şarj istasyon hizmeti yarışı hız kazandı.
Petrol Ofisi Grubu, Borusan Holding ve EnBW'nin ortak girişimi olan Borusan EnBW Enerji ile dev bir iş birliğine imza attı. İlk aşamada, Petrol Ofisi'nin ülke genelindeki 2000 istasyonu arasından seçilecek noktalara 1 milyar TL gibi etkileyici bir yatırım yapılacak. Bu, sadece ticari bir hamle değil; aynı zamanda çevreci bir vizyonun da göstergesi. Hesaplamalara göre bu iş birliği kapsamında şarj edilen araçlarla her bir şarj noktasının yaklaşık 4500 ton karbon salımını engelleyecek olması, değişimin sadece ceplerimize değil, gezegenimize de nefes aldıracağını kanıtlıyor.
Benzer şekilde, güçlü oyuncuların güçlerini birleştirdiğini görüyoruz. Total Enerji, OYAK Enerji çatısı altındaki Otojet ile el sıkışırken, Opet Petrolleri de Koç Holding iştiraki olan Watmobilite ile sahaya iniyor. Bu dev ortaklıklar, sektörler arası birleşmelerin, dönüşümün anahtarı olduğunu gösteriyor.
Shell ise, Recharge markasıyla İstanbul, Sapanca ve İzmir'de Eşarj altyapısını kullanarak bu yolda erken adımlar atanlardan oldu. Küresel hedefleri de oldukça iddialı: 2030'a kadar dünya çapında 2,5 milyon şarj noktasına ulaşmak istiyorlar. Türkiye'deki operasyonlarında da Enerjisa Enerji'nin çoğunluk hisselerini satın aldığı Eşarj ile iş birliği yapmaları, sektördeki en güçlü altyapı sağlayıcılarının önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Hatta Porsche - Otojet iş birliği gibi, otomobil üreticilerinin de bu ekosisteme aktif olarak güç kattığını unutmamalıyız.
Bu gelişmelerin anlamı çok açık: Türkiye'deki elektrikli otomobil ekosistemi dönüşümü sadece showroom'larda değil, bizzat yolların ve istasyonların kendisinde yaşanıyor. Akaryakıt şirketleri, kendilerini geleceğe hazırlayarak sadece benzin, dizel ve LPG satan yerler olmaktan çıkıyor.
Yakın gelecekte, yani 2030 yılına yaklaştıkça, Türkiye yollarında faaliyet gösteren bütün akaryakıt istasyonlarında benzin, dizel, LPG ve elektrik enerjisinin bir arada satılıyor olması kaçınılmaz bir gerçek. Tıpkı eskiden sadece benzin satılırken, bugün her istasyonda LPG pompası görmeye alışmamız gibi, elektrikli şarj üniteleri de günlük hayatımızın sıradan bir parçası olacak.
Bu büyük ve güçlü firmaların böylesine kararlı adımlar atması ve devasa yatırımlar için sıraya girmesi, dönüşümün sadece bir trend değil, artık geri dönülmez bir gerçeklik olduğunun en güçlü kanıtıdır. Elektrikli geleceğe doğru vites yükseltiyoruz ve bu yolculukta, o bildik tabelaların altında artık yepyeni bir enerjiyle duracağız.
Bu altyapı yarışı, hepimiz için daha temiz, daha yeşil ve daha teknolojik bir geleceğin kapısını aralıyor. Değişime ayak uyduran kazanacak, ayak direyenlerin başına neler geldiğini zaten hepimiz gördük. Ne yapman gerektiğini biliyorsun, sadece bu adımı atmak için hazır olup olmadığına karar vermen gerekiyor. Bir sonraki köşe yazımda görüşmek dileğiyle..
ADEM EYÜPOĞLU \ Timeturk