Geçen günlerde Terör devleti İsrail'in soykırımcı Başbakanı, yanına Yunanistan ve Kıbrıslı Rumları da alarak üstü örtülü Türkiye'ye mesaj verdi.
“Topraklarımız üzerinde yeniden imparatorluk hayali kuranlara söylüyorum: Bunu unutun”
Yani İsrail, Filistin halkından ya da şöyle diyelim Osmanlı İmparatorluğundan çaldığı ve bizim topraklarımız dediği yerde yeniden bir Türk imparatorluğu kurulmasına müsaade etmeyecekmiş. Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile 3'lü ittifak yaptıkları için Türklerin gözünü diktiği topraklar İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan coğrafyası oluyor.
Her hıyarım var diyene tuzuyla koşan kişi misali Yunanistan bu seferde İsrail'in yanına koştu. Türkiye'ye karşı nerede bir düşman varsa Yunanistan orada. Miçotakis, Netenyahu'nun açıklamasından son derece mutlu olmuşa benziyordu. Yunan muhalefeti ise Miçotakis'in ülkesini tehlikeli ittifaklara sürüklediğini düşünüyor.
İmparatorluk hayaline gelecek olursak. Aslında bu amaca hizmet eden birinci aktör kendileri. Yani Siyonist İsrail. Birazdan değineceğim.
Bir devleti imparatorluk yapan güçlü iç yapı (adli-siyasi-askeri-iktisadi) ve zayıf dış yapıdır. Osmanlı dönemi bu şartlara uygundu. Osmanlı'nın İmparatorluk yürüyüşünde, çevre ülke ve toplulukların içinde bulundukları siyasi ve ekonomik olumsuzluklar kolaylaştırıcı etken olarak önemli rol oynamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin iç yapı olarak alacağı yol var. “İç cepheyi güçlendirme” ve “terörsüz Türkiye/bölge” gayretleri bu amaca matuftur.
Doğu Roma'nın (Bizans) ileri gelenlerinden Grandük Notaras “Şehirde Latin külahı görmektense Türk sarığını yeğlerim" demişti. Bunu, Katolik Latinlerden gördükleri zulümler nedeniyle söylemişti. Latin orduları 1204 yılında o zamanki adı ile Konstantinopolis olan İstanbul'u işgal edip yağmalamışlardı. Bugüne kadar da adetlerinden vazgeçmediler. Romanın varisi Avrupa ve onun çocuğu olan ABD işgal ettikleri yerleri hep yağmaladılar.
Osmanlının bir kurtarıcı olarak beklendiği (Türk beklenendir) bunun gibi birçok örnek vardır.
Eğer devlet olarak güçlü, adaletli, merhametli iseniz, zalimlere karşı mazlum halklar sizi kendileri davet ederler.
Şimdi günümüze gelelim ve Türkiye'nin etrafındaki manzaraya bir bakalım.
Suriye, iç yavaş yaşamış ve halkı büyük zulüm görmüş. Maddi ve manevi olarak Türkiye'nin himayesine muhtaç.
Irak, ABD tarafından işgal edilmiş ve üçe bölünmüş. Dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ama devlet düzenini kuramamış güçsüz ve sömürülen bir ülke.
Lübnan, yıllardır iç savaş ve çatışmaların etkisinde ve ekonomik olarak bitmiş bir ülke. Bir taraftan İsrail saldırıları diğer taraftan iç kargaşa.
Filistin, İsrail işgali altında. Arap kardeşlerinden ümidi kesmiş kurtarıcı bir ülke bekliyor.
Balkanlara bakalım. Bosna, Kosova, Arnavutluk, Makedonya Sırp tehdidi altında. Her an yeni bir balkan savaşı ve katliam kapıda. Engelleyen kim? Türkiye.
Kafkaslara bakalım. Gürcistan Rus tehdidi altında. Bir kısım toprakları işgal edilmiş durumda. Ermenistan savaş mağlubu. Rusya ile ilişkileri bozuk. Türkiye Azerbaycan Gürcistan ittifakı ile Rusya arasında sıkışmış durumda. Askeri ve iktisadi açıdan dış yardıma muhtaç.
İran, ABD ve Avrupa'nın ambargosu ve İsrail'in askeri saldırısı altında. Ekonomik açıdan sıkıntılı. İç huzursuzluk ve ayaklanma baskısı altında.
Türkiye'nin son yıllarda stratejik bölge olarak yöneldiği Afrika kıtası. Her yerde iç savaş ve çatışmalar sürmekte. Büyük güçlerin savaş alanı. Ülkeler bağımsızlık ve huzur arıyor. Libya, Cezayir, Sudan, Nijerya, Etiyopya, Somali ve daha birçok ülke Türkiye ile birlikte çalışmanın yollarını arıyor.
Peki Türkiye bu ülkelere ne vadediyor ki onlar Türkiye'yi istiyorlar?
Türkiye gittiği yere sömürmek için gitmiyor. Birlikte çalışmayı, birlikte kazanmayı ve adaletle paylaşmayı vadediyor. Sadece vadetmiyor bu niyetini birlikte çalıştığı her yerde gösteriyor.
Yani Türkiye istenmeyen değil çağrılan ülke.
Demokratik Kongo Cumhurbaşkanı Tshisekedi Fransa Cumhurbaşkanı ile yaptığı bir basın toplantısında Macron'un yüzüne karşı “bize babamız gibi değil ortağınız gibi davranın” diyerek kendilerine karşı nasıl yaklaşılması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Fransa baba gibi davranıyor ama mafya babası gibi. Katliamcı, soyguncu, yağmacı.
Şimdi gelelim İsrail'in imparatorluk amacına nasıl hizmet ettiğine.
Çevresindeki ülkeleri yakıp yıkan, işgal ve katliamla toprak kazanmaya çalışan bu zalim terör devleti nedeniyle bu ülkeler Türkiye' ye yöneliyorlar. Gazze, Batı Şeria, Suriye, Irak, Lübnan halkları Türkiye'den başka hiçbir ülkenin kendilerine sahip çıkmayacağını bildikleri için sırtlarını Türkiye'ye dayamak istiyorlar. İsrail de zulüm politikası ile buna hizmet ediyor. Durum budur.
Gelinen nokta da Türkiye Osmanlı imparatorluğunun son çekildiği bölgelere yeniden girmeye başladı. Suriye, Irak, Libya, Karabağ, Bosna bu guruptandır. Bu giriş toprak kazanımı yoluyla değil siyasi, iktisadi, askeri iş birlikleri iledir.
İkinci kuşak Sahra altı Afrika'sı. Üçüncü kuşak ise Güney Doğu Asya bölgesidir. Buralara da Malezya, Endonezya, Pakistan üzerinden ulaşılmaktadır.
Türkiye'nin en stratejik iş birliği bölgesi ise yukarıdaki guruplardan bağımsız, Türk cumhuriyetlerinin bulunduğu Kafkasya ve Türkistan (Orta Asya) bölgesidir. Türk devletleri teşkilatı bu açıdan hayati bir oluşumdur.
Kafkasya deyince Çerkesleri unutmamak gerek. Türkiye'nin Kafkasya'daki en sağlam dostu, kardeşi ve müttefiki Çerkeslerdir. Osmanlı Rus rekabetinde Ruslara karşı verdikleri destansı mücadele bugüne kadar devam etmiştir. Kafkasya kapısının anahtarı Çerkeslerdedir.
Diğer bir husus ise Kürtlerdir. Türk Kürt ittifakı Osmanlıya Mezopotamya'da hakimiyet getirmiştir. Buna Arapları da dahil ettiğinizde bu coğrafyada bu güce karşı duracak hiç kimse yoktur. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşmasında Türk-Kürt-Arap ittifakının bu coğrafyaya geçmişte huzur ve barış getirdiğini, bundan sonra da öyle olacağını ilan ediyor.
Bundan dolayı Türkiye'yi en tehlikeli sekizinci cephe olarak gören Siyonist İsrail, sonunu kendi elleri ile hazırlamaktadır. Ne diyelim cephen bol olsun İsrail.
Dr. Yüksel KELEŞ \ Timeturk