Dolar

42,5209

Euro

49,6465

Altın

5.781,40

Bist

10.926,04

Son veriler ışığında Türkiye ekonomisi

1 Gün Önce Güncellendi

2025-12-04 00:12:04

Dr. Yüksel Keleş

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2025 yılı 3.çeyrek sonu itibariyle Türkiye Ekonomisine ilişkin birtakım değerlendirmelerde bulundu. Bakan Şimşek'in vurguladığı hususları aşağıda özetlemeye ve değerlendirmeye çalışalım:

2025 yılı 9 aylık süreçte ekonomi, yıllıklandırılmış verilerle %3,7 büyüdü ve GSMH 1,5 trilyon dolar seviyesini aştı.

Orta vadeli plana (OVP) göre 2025 büyüme hedefi %4. 2025 yılı 3.çeyrek verilerine göre OVP hedefleriyle uyumlu bir büyümenin sürdürüldüğü görülüyor. OVP de “Büyüme hedefi dezenflasyon sürecini desteklemek üzere potansiyel seviyesinin üzerine çıkmayacak şekilde öngörülmüştür” ifadesi talep yönlü enflasyonist baskı oluşturmadan, faktör verimlilik artışlarına dayalı bir büyüme politikası uygulanacağı anlaşılıyor.

2025 yılı 3. çeyrek büyümesine olumsuz katkı veren bir husus ise tarımsal üretimin etkisi. Zirai don ve kuraklığın etkisiyle daralan tarım katma değeri, büyümeyi belirgin şekilde sınırladı. Ancak tarım dışı sektörlerden gelen güçlü büyüme bu olumsuzluğu nispeten giderdi. Tarım dışı büyüme yıllık yüzde 5,6 oldu. Yüksek teknoloji üretiminin öne çıktığı sanayi katma değeri yüzde 6,5 arttı.

Ancak kuraklığın büyümeye olumsuz etkisinin yanında dezenflasyon sürecini de olumsuz etkilediği görüldü. Tarım kaynaklı gıda fiyatlarının yaz aylarında enflasyonun düşüşüne katkı vermesi beklenirken, zirai don nedeniyle ürün azlığı (arz yönlü şok) meyve sebze fiyatlarının yüksek seyretmesine neden oldu.

Büyümeye önemli katkı veren sektör ise İnşaat. Deprem bölgesinin yeniden imarına yönelik çalışmaların etkisi ile inşaat sektöründe güçlü bir büyüme yaşandı (%13,9). Hükümetin 500 bin yeni konut projesi ile 2026-2027 yıllarında inşaat sektöründeki büyümenin devam edeceği ve Türkiye GSMH'sine pozitif katkı sağlayacağı görülmektedir. Hükümetin konut projeleri ile önümüzdeki 2 yılın büyümesini inşaat sektörü üzerinden destekleyeceğini söyleyebiliriz.

Bu dönemde küresel ticaretteki görece zayıf seyrin de etkisiyle net dış talep büyümeyi 1 puan sınırladı. Dünya genelinde enflasyonla mücadele çerçevesinde ülkelerin uyguladığı yüksek faiz politikası nedeniyle düşen tüketim talebi Türkiye'nin ihracatını da olumsuz etkilemeye devam ediyor.

Dezenflasyon sürecinin önemli ayaklarından bir olan cari açığa gelirsek. Döviz talebini artıran, döviz kurunu yukarı çeken ve dolayısıyla maliyet kaynaklı enflasyona neden olan cari açık, yüzde 1,3 ile sürdürülebilir seviyede kalmaya devam ediyor.

Bakan Şimşek'in açıklamalarında yer almasa da bir diğer olumlu husus istihdam seviyesi. OVP 2025 yılında işsizlik oranını %9,6 olarak hedefliyor. TÜİK verilerine göre mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı %8,5 seviyesinde gerçekleşti. GSYH büyümesinin devam etmesi, artan işgücüne katılım oranlarını da sübvanse edecek şekilde işsizlik oranlarını tek haneli rakamlarda tutmaya imkân veriyor.

Normal şartlarda yüksek faiz, talebi baskılayıcı para ve maliye politikaları büyümeyi de olumsuz etkileyerek işsizliğe neden olması gerekirken, Türkiye ekonomisi selektif kredi politikası, ihracata ve yüksek teknolojiye dayalı üretim yapısı ile hem dezenflasyon sürecini sürdürmekte hem de büyümeyi ve istihdamı koruyabilmektedir.

Ancak bununda bir bedeli oluyor. O bedel de enflasyonun istenilen hızda düşmemesi. Dezenflasyon sürecinin uzun bir vadeye yayılması. Tek haneli enflasyon için verilen tarih 2027. Yani bir yılda zirve yapan enflasyonu düşürmek için 4-5 yıl mücadele etmek gerekiyor.

Hükümet o yolu tercih etmedi. Bunda, büyümeyi ve istihdamı koruma amacı var. Sıkı bir para ve maliye politikası daha kısa sürede sonuç alabilirdi ancak onunda, ekonomik ve sosyal açıdan olumsuz sonuçları olurdu. Büyüme durur ya da küçülme yaşanır, şirketler kapanır, üretim yavaşlar, işsizlik artar. Enflasyonu düşürdükten sonra kayıpları telafi amacıyla uygulanacak politikaların da tekrar enflasyon yaratma ve bütün emekleri boşa çıkarma ihtimali var. Bu yol seçilmedi.

Hükümetin üzerinde ekonomik kesimlerin baskılarını dikkate aldığımızda, yürütülen sürecin ne kadar zor olduğunu görmek lazım. Döviz kurunu enflasyonist baskı oluşturmayacak seviyede tutmaya çalışıyorsunuz, ihracatçılar isyan ediyor. Güçlü TL politikası dezenflasyona destek verirken ihracatı ve dolayısıyla dış ticareti olumsuz etkiliyor ve cari açığın düşmesini geciktiriyor. Maaş ve ücretleri iyileştirmeye çalışıyorsunuz, diğer yandan üreticiler maliyetleri artıracağı ve enflasyona neden olacağı için asgari ücretin iyileştirilmesine karşı çıkıyorlar. Kredi genişlemesi yoluyla enflasyon artmasın diye bankaların kredi vermelerine sınır getiriyorsunuz işletmeler kredi alamadıkları için ticaretlerini yürütemediklerini söyleyerek kredi imkanlarının açılmasını istiyorlar. Yani çok zor bir denge politikası yürütülmesi gerekiyor.

OVP de hedeflenen enflasyonun tutmaması ve sürekli yukarı yönlü revize edilmesinin altında bu zorluk yatıyor. Para ve maliye politikaları ile ekonomiyi çok sıktığınız zaman çeşitli çevrelerden sesler yükselmeye başlıyor ve şikayetler artıyor. Gevşettiğiniz zaman da hedeflerden uzaklaşma riski ile karşılaşıyorsunuz.

Geçen günlerde büyük bir bankanın genel müdürü ekonomi politikaları üzerine yaptığı değerlendirmelerde artık dezenflasyon sürecinde para politikası ile yapılabilecek şeylerin sonuna gelindiğini, hükümetin maliye politikaları ve siyasi ortamı normalleştirerek mücadeleye destek vermesi gerektiğini ifade etti. Yani sıkı para politikasının enflasyonu indirmede tek seçenek olmadığını maliye politikasının etkinleştirilmesi ve siyasetinde buna destek olması gerektiğini söylüyor.

Ayrıca finans piyasasının ve özellikle bankaların bu süreçte yorulduğunu ve zorlandığını, yüksek faiz ve sınırlı kredi politikasının hem bankalar hem de işletmeler açısından zorlayıcı bir sürece girdiğini söylüyor.

Ben de yıllarca bankacılık yapmış biri olarak kendi çevremde bunu gözlüyorum. Kısıtlayıcı ve yönlendirici kredi politikaları yüzünden bankaların kârları ve özkaynakları erirken, bu politikalara uyum konusunda yöneticilerden gelen baskılar nedeniyle çalışanların zorlandıklarını ve mesleklerinden soğuduğunu gözlemliyorum.

Enflasyonla mücadele uzadıkça, bu mücadeleye destek veren ya da vermek zorunda bırakılan kesimlerden itiraz seslerinin zamanla daha da yükseleceği görülüyor. Hükümetin bu seslere kulak vermesi, haklı taleplerin değerlendirilmesi ve gerekiyorsa politikaların revize edilmesinde fayda var. Enflasyonla mücadele tüm kesimlerin ortak mücadelesiyle başarıya ulaşabilir.

Dr. Yüksel KELEŞ \ Timeturk

Tüm Yazıları

SON VİDEO HABER

Bakan Bayraktar: Enerji filomuzun 6'ncı gemisi Türkiye'de

Haber Ara