Tarih filmlerini severim ve fırsat buldukça izlemeye çalışırım. Black gold yani kara altın filmi 1930'ların Arabistan'ında geçen Hans Ruesch'in 1957'de yayımlanmış The Great Thirst adlı romanından uyarlanmış 2012 yılı yapımı bir film.
Petrol zengini bölgedeki Arap kabilelerinin mücadelesini konu edinen filmde sarı kuşak olarak adlandırılan bir bölge iki kabile arasında güç mücadelesine sahne olmaktadır. Aklıma Tosun Paşa filminde Seferoğulları ile Tellioğulları arasında paylaşılamayan yeşil vadi geldi. Ancak yeşil vadinin üstü kıymetli iken, sarı kuşağın altı kıymetli. Sarı kuşak petrol bölgesi.
Filmde iki rakip olan Sultan Amar ile Emir Nesib arasında güç mücadelesi yaşanmaktadır. Sultan Amar geleneği temsil eden dindar bir kişilik iken, Sultan Nesib yenilikçi ve moderniteyi temsil ediyor. İkisi bir anlaşma yapar ve Sarı Kuşak adlı insansız bölgede hak iddia etmeyeceklerine söz verirler. Ancak bir süre sonra Emir Nesib Teksas'tan gelen petrol şirketi ile anlaşarak sarı kuşakta petrol üretmeye başlar. Elde edilen gelirle şehrine yatırım yapar, okul, kütüphane, hastane kurar.
Sultan Amar petrolle birlikte gelecek olan zenginliğin kendi kültür ve inançlarından neler götüreceğinin farkındadır. Emir Nesib ise bu zenginliği refaha dönüştürme ve halkı için daha güzel bir yaşam kurma niyetindedir. Zenginlik ve paranın toplumları nasıl değiştirdiğini gösteren felsefi bir tartışmanın iki Arap kabilesindeki tezahürü.
Sultan Amar'ın petrol zenginliğini refaha dönüştürme çabasındaki oğlu ile arasındaki diyalog tamda bu açıdan kıymetli.
Hastaneler okullar yaptıracağım, yeni bir ülke kuracağım Amerikalıları dize getireceğim diyen oğluna verdiği cevap ibretliktir;
“Bu senin dediklerin yabancıların ağzımıza bir parmak bal çalması, buradan asla gitmeyecekler, her gün yenileri gelecek çünkü öyle bir açlık içindeler ki asla doymak bilmeyecekler. Sonunda buradan gitseler bile biz kendimizi tanıyamayacak hale geleceğiz”
Evet, Sultan Amar'ın dediği gibi oldu. Geldiler ve hiç gitmediler. Daha onlar gitmeden Arap dünyası tanınmaz hale geldi. İslam dünyası için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Gücün zenginliğin ve baskın medeniyetin diğer medeniyetlere yaptığı bu.
Geçenlerde seyrettiğim bir kovboy filminde de Amerikan süvarileri Kızılderilileri mağlup ettiğinde Amerikan askerinin söylediği söz; “Sadece onlar kaybetmedi yaşam tarzları da kaybetti” ifadesi çok manidardı. (Hollywood, film içerisinde mesajı verme konusunda çok iyi).
Batı Medeniyeti 15.yy'dan itibaren karşılaştığı medeniyetleri bir sel gibi önüne katıp götürmüş ve tarumar etmiştir. Bu doğuda da batıda da öyle olmuştur. En doğuda Japonların da en batıda Amerikan yerlilerinin de düştüğü durum farklı değildir.
Bugün Arap toplumu Sultan Amar'ın dediği gibi kendini tanıyamayacak haldedir. Zenginliğin getirdiği hayat tarzı ve yaşayış akıllarını başlarından almış gibidir. Gösterişli şehirler inşa edip, batı tarzı yaşamı kendi topraklarında yeşertme çabasındadırlar.
Arap kültür ve geleneğini yaşatma görevi çöldeki bedeviye ya da yoksul halk kesimlerine kalmıştır.
Değişim kendini son dönemlerde şahit olduğumuz Hamas-İsrail savaşında daha belirgin bir şekilde göstermektedir.
Arap milletinin Filistin davası artık onlar için Arap dışındaki Müslümanların ve vicdanlı Batılıların eline bırakılmıştır. Arap halklarının davasını savunacak olan Arap ligi (Arap Birliği) gitmiş, batı özentisi milyon dolarlar akıtılan Suudi Arabistan Pro Ligi gelmiştir. Herhalde Arap liginden daha fazla etkiye sahiptir.
Arap milliyetçiliğinin ve Baas ideolojisinin önemli isimleri I. Faysal, Saddam Hüseyin, Cemal Abdünnasır, Muammer Kaddafi gibi liderler ve Mısır, Irak, Suriye gibi Filistin davası için İsrail ile savaşan devletler yerlerini petrol ve para zengini BAE, Kuveyt, S. Arabistan, Katar (Nispeten farklıdır), Bahreyn gibi küçük ve etkisiz ancak zengin ülkelere bırakmıştır.
Arap-İsrail savaşları yerini Filistin-İsrail ve son olarak Hamas-İsrail savaşlarına bırakmıştır. Bu durum kendiliğinden olmamıştır. Batılı ülkelerin ve Siyonist İsrail'in Arap rejimleri üzerindeki işgal, baskı ve tahakkümünün bir sonucudur. Arap toplumları da buna göz yummuş, teslim olmuşlardır.
İsrail 1967 savaşı ve sonrasında destekçilerini çoğaltırken, düşman cepheyi bölüp parçalamıştır. Arap-İsrail savaşından Filistin-İsrail Savaşına ve sonunda da Hamas-İsrail savaşına nasıl gelinmiştir. İsrail karşısındaki Arap bloğu sürekli küçülmüştür.
Saddam Hüseyin 1. Körfez savaşında İsrail'e ccud füzeleri ile saldırırken ABD'yi destekleyen Arap ülkelerini ve özellikle Mısır'ı koalisyon güçlerinin arasından çıkarmak ve İsrail'e saldırtmaktı niyeti. Mısır Batı'dan aldığı paralarla sessizliğe bürünmüştü.
Mısırlı bir yetkili 50 milyar dolar verin savaşalım diyerek hem Batı'dan aldığı maddi desteği izhar etmiş hem de Mısır'ın Filistin için artık daha fazla savaşmayacağını belli etmişti. Bugüne kadar da öyle oldu. Saddam Hüseyin Arap milliyetçiliğinin artık bittiğini o gün anlamış olmalı. Bugün ise Abraham anlaşmaları ile Arap devletleri İsrail'in tamamen yörüngesine sokulmak ve ebediyen düşmanlıktan çıkarılmak istenmektedir.
Bunları söylerken Arap milliyetçiliğini yeniden diriltme çabası ya da Arap toplumunu yerme amacında değilim. Arap dünyasının geldiği noktayı işaret etmeye çalışıyorum. Bizim son iki yüzyıldır etkisi altında olduğumuz batılılaşma temayülü Arap toplumlarında son yüzyılda ve çok hızlı tezahür etmiştir. Özellikle yazının başında da vurguladığım petrolle gelen zenginlik ve refah Arap toplumunda hızlı bir batılılaşma ile son bulmuştur.
Arap medeniyetinin köklerini oluşturan Medine İslam devletinden başlamak üzere Emevi ve Abbasi devletleri ve Endülüs'le zirveleşen Arap İslam Medeniyeti ve sonrasında Selçuklu-Osmanlı merkezli Türk-İslam medeniyeti inançlarından ve özünden koptuğu için Batı medeniyeti karşısında tutunamamıştır.
Sultan Amar da Emir Nesib de haklıydı. İki görüşün doğru harmanlanması gerekiyordu. Ancak Sultan Amar'ın temsil ettiği geleneksel ve muhafazakâr toplum, batı medeniyetine toptan karşıtlığı nedeniyle hem askeri hem ekonomik açıdan mağlup olurken, Emir Nesib'in temsil ettiği yüzü batıya dönük toplum ise batılılaşma hastalığına yakalanmıştır.
Dr. Yüksel KELEŞ \ Timeturk