Turşu Dükkânı… Yersen !
Öyle bir döneme geldik ki,
Trilyonluk “muhalifler” asgari ücretlinin hamiliğine soyunmuş ;
Ahlak dersi verenlerin sicili PDF olsa açılmaz halde !
Gazetecilik dediğin şey de goygoyculuğun alt dalı olmuş resmen !
Ekranlara bakıyorsun;
Koca koca adamlar, kravatlı, sakallı, akademik pozlu…
Ama ağızdan çıkan laf:
Dedikodu, ima, fısıltı gazetesi.
Ne haber var, ne belge.
Var mı reyting? Var.
E tamam, bas geç !
Bir suç var mı?
Varsa yargı bakar.
Yoksa susarsın.
Ama bizde öyle değil !
Bir dosya çıkıyor;
üzerine “bal tuzağı”
altına “ajan”,
yanına “ihanet”,
üstüne biraz da mezhep–ülke–komplo sosu…
Ela oldu CIA ajanı …
Mehmet Fatih İran !
Adamlar çekmiş şunu bunu; etmiş(!) onu bunu !
Üstteki memnun alttaki memnun !
Sanane banane , yargı versin cezasını!
Yok yok kuyruk acıları var bunların birbirine!
İntikam alıyorlar sözde !
Hop!
Konu hukuk olmaktan çıkıyor,
intikam sahnesine dönüyor.
Herkesin elinde bir kibrit,
kimin içinde eski bir kin varsa
körüklüyor, körüklüyor.
Bu filmi daha önce gördük.
Ergenekon'da da Balyoz'da da böyleydi ;
“Suç var mı?” sorusu rafa kaldırıldı,
Adeta “SUÇ” unutturuldu …
“kime yarar?” hesabı açıldı.
FETÖ denen yapı,
Hukuku sulandırarak neredeyse “var olan” suçu bile masumlaştırıyordu !
Bugün de aynı refleks:
Gerçek mi? Sittiret önemli değil.
Kanıt var mı? Boş ver.
Yeter ki karşı taraf yansın.
Gazetecilik bu değil kardeşim.
Bu, “yalapşap” ağzın salyaları !
Eleştiri başka, linç başka !
Hukuk başka, reyting kumpası başka.
Bu kadar sulandırırsan,
yarın gerçekten suçlu olanı da kimse ciddiye almaz.
Sonra yine ağlarız:
“Adalet neden gelmiyor?”
Gelmez.
Çünkü adaleti ;
Ekranlara çıkıp “goygoya” boğdunuz !
Bu memlekette sorun fikir değil,
ikiyüzlülük.
Ve en tehlikelisi şu:
Bugün alkışladığın linç,
yarın seni bulur.
Ekran kapanır,
reyting biter,
ama rezalet kalır.