Girne'de bir otobüs durağı. Gençler, sırtlarında çantalarıyla dershaneye gidiyor. Kahvehanede yaşlılar, gazetelerin köşe yazılarını tartışıyor. Bir yanda “Ankara'yla daha sıkı bağlar olmadan bu ada ayakta kalamaz” diyenler… Diğer yanda “Avrupa'ya açılmadan bu izolasyondan kurtulamayız” itirazı. Aslında herkes aynı soruya cevap arıyor: 19 Ekim'de sandıktan kim çıkarsa, Kıbrıs'ın geleceği nasıl şekillenecek?
Tatar Kazanırsa: Anavatan Ekseni
Ersin Tatar, “iki devletli çözüm” söylemini yıllardır tekrarlıyor. Ona göre Kıbrıs'ın geleceği federasyonda değil, Kuzey'in ayrı bir devlet olarak tanınmasında.
Türkiye ile tam uyum, sadece siyasetin değil, ekonominin de anahtarı. Yakıt krizinden öğrenci burslarına, kamu maaşlarından altyapı yatırımlarına kadar Ankara desteği olmadan yol almak zor.
Bir Tatar zaferi, Maraş'ın açılım sürecini hızlandırabilir. Doğu Akdeniz'deki enerji denklemlerinde ise daha net bir Ankara çizgisi görebiliriz. Ama içeride, sol kesim için bu tablo “izolasyonun derinleşmesi” endişesini artırıyor. Yani Tatar'ın kazanması, bir anlamda “Anavatan'la daha sıkı bir kucaklaşma, dünyayla daha keskin bir mesafe” demek.
Erhürman Kazanırsa: Yeniden Federasyon Hayali
Tufan Erhürman, CTP'nin lideri. Onun çizgisi daha farklı: Avrupa Birliği normlarına yaklaşan, iki toplumlu federasyon modelini yeniden gündeme taşıyan bir perspektif.
“Dünyaya açılma” mesajı, özellikle gençler arasında yankı buluyor. Pasaportla başka ülkelere gidebilmeyi değil, burada kalıp daha iyi koşullarda yaşamayı hayal eden gençler için umut kapısı.
Erhürman'ın kazanması, Brüksel ve New York'la daha fazla temas anlamına gelir. Türkiye ile ilişkiler ise tamamen kopmaz; ama daha “kurumsal işbirliği” düzeyine çekilir. İçeride ise sosyal demokrat politikalar, şeffaflık ve hukuk devleti vurgusu öne çıkar. Ama bu tablo, sağ seçmende “federasyon macerası güvenlik riskine dönüşür mü?” sorusunu beraberinde getiriyor.
Seçim Sisteminin Hesabı
KKTC'de cumhurbaşkanlığı seçiminde kural net: İlk turda yüzde elli artı biri bulan aday doğrudan kazanıyor. Olmazsa, en çok oy alan iki isim ikinci turda karşı karşıya geliyor. Kağıt üzerinde basit görünen bu sistem, siyasetin içinde çok daha karmaşık. Çünkü Kıbrıs'ta seçim sadece rakamlardan değil, aidiyetlerden, psikolojik üstünlükten ve katılım oranlarından oluşuyor.
Ersin Tatar'ın en büyük avantajı, ikinci turda sağ seçmenin kolayca konsolide olabilmesi. UBP, DP ve YDP'nin örgütlü gücü var; üstelik sağ seçmen söz konusu “devletin bekası” olduğunda genellikle aynı çizgide buluşuyor. Yani Tatar, ilk turda birkaç puan geride bile olsa, ikinci turda bu farkı kapatma ihtimaline sahip.
Tufan Erhürman'ın kozları ise farklı. Eğer ilk turda yüksek bir oy oranı yakalarsa, bu sadece matematiksel bir üstünlük olmaz; aynı zamanda psikolojik bir dalga yaratır. “Değişim geliyor” algısı oluşursa, sandığa gitmekte isteksiz olan gençleri de harekete geçirebilir. Böyle bir hava, ikinci turda bile rüzgârı arkasına almasını sağlar.
Asıl düğüm noktası ise kararsızlarda ve gençlerde. Özellikle üniversite çağındaki nüfus, siyasete mesafeli duruyor ya da yurtdışında eğitim görüyor. Onların sandığa gidip gitmemesi, birkaç bin oyla dengeleri değiştirebilir. Katılım oranı burada kritik: Geçmişte yüzde doksanları bulan seçim katılımı, bugün altmışların altına kadar düştü. Katılım düşük kalırsa mevcut düzenin korunma ihtimali artıyor. Sandığa gidenlerin sayısı arttığında ise değişim ihtimali güçleniyor.
Bunu en iyi 2020 seçimlerinde gördük. O dönem anketlerde Mustafa Akıncı önde görünüyordu, ilk turu da birinci bitirdi. Ama ikinci tur geldiğinde sağ seçmen neredeyse blok halinde Ersin Tatar'ın arkasında birleşti ve Tatar, o dalgayla seçimi önde tamamladı. Yani Kıbrıs siyasetinde ikinci turun ayrı bir mantığı var: İlk turda önde olmak tek başına yetmiyor, önemli olan ikinci turda hangi tarafın seçmeni daha hızlı kenetlendiği.
Bugün de tabloya bakıldığında benzer bir risk ve fırsat dengesi var. Sağ blok, ikinci turda Tatar'ın elini kuvvetlendiriyor. Ama Erhürman, ilk turda güçlü bir çıkış yakalayabilirse, bu kez psikolojik üstünlük onun lehine çalışabilir. O yüzden bu seçimin kilidi, sadece adaylarda değil; kararsızların son haftalarda vereceği kararda ve gençlerin sandığa gidip gitmeyeceğinde gizli.
Gerçekler: İki Liderin de Aşamadığı Duvar
Şunu kabul etmek lazım: İster Tatar, ister Erhürman kazansın, ekonomik tablo ağır. Kamu maliyesi Türkiye'den gelen kaynaklarla ayakta. Gençlerin göç eğilimi, işsizliğin yüksekliği, hayat pahalılığı… Bunlar liderin kim olduğundan bağımsız, herkesin masasında duran dosyalar.
Doğu Akdeniz'deki enerji oyunları da aynı. İsrail'den Avrupa'ya uzanacak olası bir enerji hattı, Türkiye-Lübnan-Yunanistan üçgeninde yaşanacak gerilimler… Bunlar sandıktan çıkan sonuca göre değişmeyecek; ama liderin yaklaşımı, Kıbrıs'ın hangi aktörle ne kadar yakın duracağını belirleyecek.
Ez cümle…
Aslında mesele tek bir isim değil. Sandıktan çıkacak kişi, sadece Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmayacak. Aynı zamanda adanın rotasını çizecek.
Bir yanda “Anavatan eksenli” bir Kıbrıs; diğer yanda “Avrupa'ya açılan” bir Kıbrıs.
Ve otobüs durağındaki o gençler… Onların geleceği, hangi hayalin sandıktan çıkacağına bağlı.
Ama mesele yalnızca Kıbrıs'la sınırlı da değil. Türkiye'nin yeni yüzyılda jeopolitik ve stratejik önemini destekleyecek, bu vizyonun bir parçası olacak bir Cumhurbaşkanı seçilmesi, sadece adanın değil bölgenin kaderini belirleyecek.
Böylesi bir lider, yeni dünya düzeninde Türkiye'nin bölgesel güç olma yolunda büyük bir ivme kazanmasını sağlayacaktır.
Ve bu vizyonun parçası olmak, yalnızca Türkiye'ye değil, Kıbrıs Türklerine de büyük imkânlar sunacak; uluslararası alanda tanınırlık yolunda mesafe kat edilmesini, Doğu Akdeniz enerji projelerinde söz sahibi olunmasını, ekonomik kalkınmayı ve gençler için yeni eğitim ile istihdam fırsatlarını beraberinde getirecek; Kıbrıs Türklerini de hak ettikleri konuma getirecektir.
Aydoğan Yüce \ Timeturk