Lefkoşa'nın Kaimakli tarafına kuzeyden baktığınızda, şehrin içinde tuhaf bir çizgi görürsünüz.
Bir tarafta evler, diğer tarafta duvarlar, dikenli teller, BM'nin sessiz nöbeti…
Ve onların arasında, yıllardır kimsenin adım atmadığı ince uzun bir boşluk.
Ne yol denir ona, ne sokak.
Ama baktığınızda hissedersiniz:
Sanki oradan bir zamanlar bir şey geçiyormuş da, sonra bir gün aniden kaybolmuş gibi.
İşte o iz, Kıbrıs'ın en sessiz ama en çok şey anlatan hatıralarından biri:
Kıbrıs Hükümet Demiryolu.
Bir zamanlar Mağusa'dan çıkıp Lefkoşa'nın ortasından geçen, oradan Morphou'ya kadar uzanan bir hat…
Adanın gerçekten “bir bütün” olduğu yılların omurgası.
Raylar 1905'te döşendiğinde, tren sadece yolcu değil, adanın ritmini taşıyordu.
Mağusa limanından çıkan yükler Lefkoşa'daki istasyondan geçer, batıya tıngır mıngır ilerlerdi.
Kıbrıs'ın doğusuyla batısını birleştiren tek nefesti o tren.
Sonra… Hayat sessizce bozulmaya başladı.
Demiryolu bir patlamayla kapanmadı.
Ne bir savaş sahnesi, ne dramatik bir çöküş…
Daha çok, zamanla küsen bir ilişki gibiydi.
Maliyetler arttı, kamyon taşımacılığı ucuzladı, tren eskiyip yorgunlaştı.
Ve 1951'de son sefer yapıldı.
Vagonlar boş döndü, istasyon kapandı.
Raylar iki yıl içinde sökülüp satıldı.
Kıbrıs'ın doğusunu batısına bağlayan o damar, bir sabah uyandığımızda artık yoktu.
Ama kimse o gün şunu fark etmedi:
Ada, ilk kez omurgasız kalıyordu.
Asıl kırılma yıllar sonra ortaya çıktı.
Rayların geçtiği o uzun koridor, trenin ölmesiyle sessiz bir “boşluk” hâline geldi.
Kaimakli'nin içinden Ayios Dhometios'a uzanan bölge, 60'ların siyasi gerilimlerinde gerilmeye, sıkışmaya, çevrelenmeye başladı.
Ve 1974'te, o boşluğun yakınında bu kez başka bir çizgi belirdi:
Yeşil Hat.
Demiryolu Yeşil Hat'ın tam üzerinden geçmiyordu, bu tarihsel olarak doğru olmaz.
Ama şehrin bölünmüşlüğü, farkında olmadan rayların bıraktığı o boşluğa yerleşti.
Bazen bir şehir, tam da ortasındaki “yokluklarla” bölünür.
Kıbrıs'ın merkezindeki bu ince yara, işte o yokluğun sonucudur.
Bugün Kuzey Lefkoşa'da durup karşıya baktığınızda, o eski koridor hâlâ oradadır.
Ray yok… Tren yok… Ama boşluk duruyor.
BM kontrol noktaları, yüksek duvarlar ve sınırın soğuk sessizliği arasında ince uzun bir hatıra gibi.
Bir zamanlar adayı birleştiren omurga, şimdi ikiye ayıran çizginin hemen gerisinde yatıyor.
Ve ister istemez şu soru düşüyor insanın aklına:
“Bir şehir, neden tam ortasında böyle bir boşluk bırakır?”
Bu boşluk sadece bir tren yolunun kaybolduğu yer değildir.
Adanın nasıl adım adım nefessiz kaldığının, yollarının, hatlarının, bağlarının nasıl koptuğunun sessiz kanıtıdır.
Tarih çoğu zaman coğrafyayı değil, coğrafyanın bıraktığı boşlukları takip eder.
Bugün Kıbrıs'ın geleceği hâlâ “hatlar” üzerinden tartışılıyor:
Enerji hatları…
Elektrik enterkonnekte projeleri…
Fiber optik geçişleri…
Limanların statüsü…
Doğalgaz rotaları…
Maraş'ın açılımı…
Ve bir türlü rayına girmeyen müzakereler…
Hepsi bir “hat” meselesi.
Ve her biri, rayları sökülen o eski omurganın yokluğuna çarpıyor.
Bir ülkenin demiryolu sadece vagon taşımaz.
Coğrafyayı birbirine bağlar.
Merkezle kıyı arasındaki bağı kurar.
Ritmini sağlar.
Kıbrıs o ritmi 1951'de kaybetti.
Ve biz bugün hâlâ o kaybın gölgesinde yaşıyoruz.
Kuzey'den baktığınızda karşı tarafta duran o boş çizgi, işte bu yüzden önemlidir:
Bir zamanlar bütün adayı birleştiren nefes, oradan geçiyordu.
Ve o nefes kesildiğinde, ada da yavaş yavaş bölünmeye başladı.
Aydoğan Yüce \ Timeturk