KIBRIS'TA YENİ DÖNEMİN SESSİZ MESAJI
Lefkoşa'da akşam, Akdeniz'in üzerine ağır ağır çökerken, sokaklarda bir sessizlik değil, bir beklenti vardı. Havanın içinde seçimden çok, yön duygusu arayan bir ülkenin nefesi hissediliyordu. Bayraklar rüzgârla değil, insan kalbinin atışıyla dalgalanıyordu sanki.
Bir yanda eski bir yolun sonu, diğer yanda yeni bir başlangıcın ilk adımı...
Ve tam o anda, Tufan Erhürman kameraların karşısına geçti. Ne coşkulu bir miting edasıyla konuştu, ne de bir zafer sarhoşluğuyla. Cümleleri sakin ama derindi; önce meydanı, sonra adayı, sonra Ankara'yı dolaştı.
"Dış politika elbette Türkiye'yle yakın istişareyle yürütülecek, bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Türkiye'yle istişare etmeksizin Kıbrıs'ta bir dış politikanın belirlenmesi benim dönemimde de asla söz konusu olmayacak. Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkiler daha da gelişerek devam edecek, ben bunu da bir misyon olarak görüyorum."
Bu sözler, yalnızca bir teşekkür değildi. Kıbrıs'ın kaderine yeniden çizilen bir harita gibiydi. Aynı zamanda bir yön tarifiydi.
Sandık, yalnızca bir lideri değil; bir denge arayışını seçmişti.
Tarihi Fark ve Değişen Denge
Resmî olmayan sonuçlara göre Erhürman, oyların yaklaşık %63'ünü alarak büyük farkla seçimi kazandı.
Ersin Tatar'ın %35 civarındaki oyu, beş yıl önce yükselen “iki devletli çözüm” tezinin halk nezdinde artık aynı yankıyı bulmadığını gösteriyordu.
Katılım oranı %62'de kaldı — yani seçmen, ne eskiye ne de radikal yeniliğe tam anlamıyla inandı; daha çok denge ve güven duygusuna yöneldi.
Erhürman'ın Çizgisi: Ne Uzak Ne Bağımlı
Erhürman'ın seçimi kazanır kazanmaz yaptığı açıklamalar, klasik bir “federasyon” yanlısı çizgiden çok daha fazlasını işaret ediyor.
2017 Crans-Montana görüşmelerinde çöken federasyon modeli artık tarih olmuştu. Yeni dönemde masaya gelecek olası formül, iki devletli çözümün altını doldurabilen, “egemen eşitlik içinde işbirliği” temelli bir model olabilir.
Bu yaklaşım, uluslararası meşruiyet arayışını korurken, Türkiye'nin garantörlük rolünü zayıflatmadan sürdürmeyi hedefliyor.
Yani Erhürman, “federasyon” derken aslında geçmişe değil, yenilenmiş bir ortaklık biçimine işaret ediyor.
Ankara'dan Mesaj: Garantörlük Devam Edecek
Türkiye'den gelen ilk açıklamalar netti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimleri kazanan Tufan Erhürman'ı tebrik etti ve “Türkiye olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarını ve çıkarlarını Kıbrıs Türkü kardeşlerimizle birlikte her türlü platformda savunmaya devam edeceğiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da benzer tonda konuştu:
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bugün düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Kıbrıs Türk halkına hayırlı olmasını diliyorum. Seçimler, KKTC'nin devlet ve seçmen olarak olgunluğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Anavatan ve garantör ülke olarak, her daim KKTC'nin ve Kıbrıs Türkü'nün yanında olmaya devam edeceğiz.”
Bu açıklamada öne çıkan üç temel unsur var:
- “Devlet ve seçmen olarak olgunluk” ifadesiyle, seçimlere dair olumlu değerlendirme
- Türkiye'nin “anavatan” ve “garantör ülke” vurgusuyla, KKTC'ye verdiği desteği yeniden tanımlaması
- “Her daim yanında olacağız” ifadesiyle sürekli bir bağlılık mesajı
Bu ifadeler, Ankara'nın Lefkoşa'daki değişimi kopuş değil, uyum dönemi olarak gördüğünü gösteriyor.
Erhürman'ın “yakın ilişki” mesajı ile Ankara'nın “garantörlük” vurgusu, iki tarafın aynı cümlede buluştuğu nadir anlardan birini yarattı.
MHP'nin Çıkışı: Sert Tonlu Bir Uyarı
Ancak Ankara'daki her ses aynı tonda değildi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, seçim sonuçlarını “düşük katılımlı” ve “tehlikeli bir yön değişimi” olarak nitelendirdi.
"KKTC'de yapılmış olan seçimin sonuçları çok az bir katılımla gerçekleşmiştir. Kıbrıs Türklüğünün kaderi bu katılımla temsil edilemeyecek durumdadır. Seçim sonucu, seçim kurulu tarafından açıklanmış olsa dahi KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti'ne katılma kararı almalıdır."
Bahçeli'nin bu sözleri, hem katılım oranına bir eleştiri, hem de Türkiye-KKTC ilişkilerinde radikal birlik tezini yeniden gündeme taşıdı.
Ancak bu çağrı, Ankara'nın resmi söylemiyle örtüşmedi. Devlet düzeyinde değil ama parti refleksi olarak, MHP'nin “millî bir savunma hattı” kurmak istediği anlaşılıyor.
“Yeni Federasyon”, “Yeni Denge”
Bu tablo, Kıbrıs'ta ezberlerin bozulduğuna işaret ediyor.
Erhürman'ın galibiyeti, klasik anlamda federasyonun dönüşü değil; iki devletli çözümle çelişmeden diplomasiye geri dönüşün sinyali.
Türkiye'nin garantörlük kararlılığı ve MHP'nin milliyetçi çıkışı arasında, Erhürman'ın denge siyaseti belirleyici olacak.
Bu denklem üç eksen üzerinde şekilleniyor:
- Lefkoşa'nın diplomaside yeniden görünür olma isteği,
- Ankara'nın garantörlük zeminini koruma kararlılığı,
- Uluslararası toplumun yeniden “Kıbrıs masası” kurma hevesi.
Adada Yeni Bir Dönem Başlıyor
Sandıktan çıkan sonuç, ne bir kopuş ne de bir dönüş.
Bu, bir “uyum arayışı”.
Erhürman'ın federasyon vurgusu, Tatar dönemindeki sert çizgiyi yumuşatıyor ama Türkiye'yi dışlamıyor.
Ankara'nın garantörlük mesajı, Erhürman'ın “yakın ilişkide olacağız” sözleriyle birleşiyor; bu da Kıbrıs siyasetinde yeni bir sayfa açıyor.
Belki de bu seçim, sadece bir lider değişimi değil; adanın kaderinde diplomatik bir ton değişimi.
Bir taraf “katılım azdı” derken, diğer taraf “irade güçlüydü” diyor.
Ama herkes biliyor ki, rüzgâr bu kez daha sakin ama daha derin esiyor.
Aydoğna Yüce \ Timeturk