Dolar

42,5233

Euro

49,5966

Altın

5.763,82

Bist

10.918,51

Caydırıcılıktan kalıcılığa, Türkiye neden KKTC'de egemen üs sahibi olmalı?

2 Ay Önce Güncellendi

2025-10-13 00:00:43

Aydoğan Yüce

2019'un soğuk bir Aralık sabahıydı. Lefkoşa'da sokaklar her zamanki gibi kalabalık, Girne sahilinde dalgalar olağan ritmini sürdürüyordu. Ama Geçitkale'deki eski havaalanında bambaşka bir hazırlık vardı. Yıllardır neredeyse terk edilmiş gibi duran pist, o gün yeniden hayat buldu.

Türkiye'den havalanan Bayraktar TB2 insansız hava aracı, sessizce Kıbrıs semalarına girdi. Uçakların motor gürültüsünü arayan kulaklar, bu kez farklı bir ses duydu: alçak, keskin ve süreklilik taşıyan bir uğultu.

Pistin kenarında toplanan askeri personel gözlerini gökyüzüne dikti. O an, adanın güvenlik tarihinde yeni bir sayfa açılıyordu.

Saniyeler sonra SİHA, yavaşça piste dokundu. Tekerleklerin betona değdiği an, sadece bir iniş değildi; Doğu Akdeniz'deki dengelerin değiştiğinin de ilanıydı.

Çünkü o inişle birlikte Türkiye, Kıbrıs semalarında gözetlenen taraftan, gözetleyen tarafa geçmişti. İngiliz üslerinin, Amerikan antenlerinin ve İsrail gözetleme ağlarının karşısına artık yeni bir göz, yeni bir güç çıkmıştı.

Geçitkale'nin o günkü sessizliği, aslında büyük bir stratejik hamlenin yankısıydı. Tankların ve uçakların gölgesinde başlayan 1974'ün güvenlik hattı, 2019'da insansız kanatlarla yeniden çiziliyordu.

Geçitkale'de piste dokunan o SİHA, aslında tek başına bir uçuş değildi. 1974'ten bu yana adada konuşlu Türk askerinin oluşturduğu güvenlik şemsiyesinin yeni yüzüydü. Tankların ve tüfeklerin koruduğu sınırları, artık insansız kanatlar gözetliyordu.

Yarım asırdır adanın kuzeyinde varlığını sürdüren 30-35 bin kişilik Türk Barış Kuvvetleri caydırıcılığın temeli oldu; SİHA'ların inişi ise bu caydırıcılığı gökyüzüne taşıdı.

Ama işte tam bu noktada kritik bir soru ortaya çıkıyor: Mevcut düzen bu coğrafyada kalıcı üstünlük için yeterli mi?

Mevcut Askeri Statü

Türkiye'nin KKTC'deki varlığı şu an garantörlük anlaşması çerçevesinde. Yani hukuki temel, 1960 Londra-Zürih Antlaşmaları. Bu anlaşmalar Türkiye'ye Kıbrıs Türk halkını koruma hakkı verdi.

Bugün bu hak, fiili bir askeri mevcudiyet olarak sürüyor. Ancak Türkiye'nin adada sahip olduğu üsler, “egemen üs” statüsünde değil. Yani hukuken ve siyaseten İngiltere'nin Akrotiri ve Dikelya'daki üsleriyle aynı seviyede değil.

İngiltere, adada iki egemen üs bölgesine sahip. Bu üsler AB hukukunun bile işlemediği, tamamen Londra'ya bağlı alanlar. Türkiye'nin askeri varlığı ise KKTC'nin davetine ve garantörlüğe dayalı. Dolayısıyla egemen üs statüsü, hem siyasi hem de uluslararası hukuk açısından bambaşka bir konum seviyesinde.

Neden Yeterli Değil?

Mevcut düzen, caydırıcı olmak için güçlü ama kalıcı olmak için kırılgan. Çünkü:

  • Hukuki Dayanak Zayıflığı: Garantörlük antlaşmaları Rum-Yunan lobisinin yıllardır hedefinde. Uluslararası alanda sürekli tartışmaya açılıyor.
  • Uluslararası Tanınma Sorunu: KKTC tanınmadığı için Türkiye'nin askeri varlığı “geçici güvenlik tedbiri” gibi sunuluyor.
  • Askeri Altyapı Eksiklikleri: Mevcut birlikler savunma için yeterli olabilir, ama Akrotiri'deki İngiliz üsleriyle kıyaslandığında radar, hava savunma ve deniz üssü kapasitesi sınırlı kalıyor.

Yani bugünkü tablo, “var olmak için yeterli ama üstünlük kurmak için yetersiz.”

Egemen Üs Ne Sağlar?

Türkiye'nin KKTC'de egemen üs sahibi olması, üç kritik sonuç doğurur:

  1. Hukuki Kalıcılık: Tıpkı İngiltere'nin üslerinde olduğu gibi, uluslararası hukukta tartışmasız bir statü oluşur. Bu, varlığın geçici değil, kalıcı olduğunun ilanıdır.
  2. Askeri Üstünlük: Radar, hava savunma, deniz lojistiği ve SİHA üssü gibi modern kapasiteler tam anlamıyla entegre edilebilir. Bu, Doğu Akdeniz'de oyun kurucu üstünlük sağlar.
  3. Stratejik Mesaj: Hem Rum-Yunan ittifakına, hem de bölgede üslenen ABD-İngiltere-İsrail üçgenine karşı net bir cevap niteliği taşır: “Türkiye burada sadece garantör değil, egemen güç.”

KKTC İçin Ne Anlama Gelir?

Kıbrıs Türkleri için böyle bir üs, yalnızca askeri güvenlik değil, siyasi güvence demek olur. Çünkü Türkiye'nin adada egemen üs sahibi olması, KKTC'nin uluslararası yalnızlığını da kısmen kırar. Egemen üs, aynı zamanda “KKTC üzerinde Türkiye'nin hukuki mevcudiyetini” perçinler. Bu, olası müzakerelerde Türk tarafının elini güçlendirir.

Caydırıcılıktan Kalıcılığa

Türkiye'nin bugünkü askeri statüsü, caydırıcılık için yeterli olabilir. Ama Doğu Akdeniz'de kalıcı üstünlük için egemen üs şart. İngiltere bunu 1960'ta garantiledi, hâlâ kullanıyor. Türkiye'nin de aynı statüye kavuşması, yalnızca askeri bir adım değil; bölgesel bir strateji hamlesi olur.

Çünkü Doğu Akdeniz'de artık mesele, yalnızca bugünü korumak değil; yarını belirlemek.

Aydoğan Yüce \ Timeturk

Tüm Yazıları

SON VİDEO HABER

Mevsim normalleri değişti, ayılar hâlâ uyanık

Haber Ara