Ürdün bildiğim kadarıyla 7 milyon nüfusa sahip bir ülke. Geçim kaynakları oldukça sınırlı, dar ve mahdut. Kendi nüfusuna bakmakta zorlanıyor. Bu nedenle son sıralarda müzmin ekonomik ve siyasi krizler yaşıyor, atlatıyor. Ekonomik anlamda afiyet kazanması için Mekke'de Kuveyt, BAE ve Suudi Arabistan'dan müteşekkil bir zirve yapıldı Kral İkinci Abdullah da bu zirvenin davetlileri arasında idi. Bu ülkeye yapılacak yardımlar görüşüldü. Almanya da Ürdün'e düşük faizli kredi açtı. Bunlar Ürdün'ün ekonomik yaralarına merhem olur mu, bilinmez. Sorunları büyük. Bir de yolsuzluklar var. Yolsuzluklar da siyasi kamburu. Yolsuzluklar olmasa bile Ürdün'ün kendi kıt imkan ve kaynaklarıyla çarklarını döndürmesi imkansız değilse de zor. Ürdün'ün en güçlü kurumu ordusu ve silahlı kuvvetleri. Demografik yapısı ise oldukça kırılgan. Öteden beri Filistinli mültecilere ev sahipliği yapıyor. Bu nedenle de Şaron'dan beri kimi İsrailli siyasetçiler Ürdün'e ikinci Filistin veya alternatif vatan gözüyle bakıyorlar. Filistinlilerin kalanını oraya boşaltmak istiyorlar. Bu ülkenin nüfusunun yüzde 60'i Filistinli. Filistinliler ile Ürdün Haşimi Krallığı arasındaki gerilim 'Kara Eylül' diye anılan 1970 olaylarında çatışma düzeyine çıkmıştı. Ürdün aslında Şerif Hüseyin'in oğlu Kral Abdullah'a teselli armağanı, sus payı olarak verilmiştir. Zamanla Haşimiler Hicaz ardından Irak'taki iktidarlarını kaybettiler Ürdün'e sıkışıp kaldılar. Burası onların son kalesi. Suriye olaylarıyla birlikte Ürdün çok tedirgin oldu. Bir taraftan Şam rejimiyle inişli çıkışlı ilişkilere sahip ve yıldızı barışmıyor. Diğer taraftan komşu ülkenin kargaşaya sürüklenmesi Ürdün'ü etkileyecekti. Nitekim öyle de olmuştur. Suriye'de İslamcı seçeneğin veya muhaliflerin kazanmasıyla birlikte Ürdün kraliyeti tepetaklak olabilirdi. Nitekim öyle söyleyenler vardı. Mısır'daki Sisi darbesinin planlayıcılarından ve fikri mimarlarından Muhammed Haseneyn Heykel 'Şam rejimi düşerse Ürdün bir hafta dayanamaz, tutunamaz' diyenlerdendi.
'Suriye Devriminin kutup yıldızı' Doğu ve Batı Guta'nın düşmesiyle birlikte Suriye rejimi son hamle olarak Huran ve Dera bölgesine yöneldi ve yüklendi. Bu bölge Ürdün ile sınır bölgesini teşkil ediyor. Bu hususta rejim, Putin, Trump ile Netanyahu arasında bir mutabakata varıldığına inanılıyor. Buraların rejim tarafından geri alınmasına ABD tarafından da yeşil ışık yakıldı. Bu durumda olan yöre halkı ile yeni mülteci akımı karşısında kalan Ürdün'e oluyor. Yeni mülteci akımına karşı bariyer kurmak isteyen Ürdün yönetimi yeni mülteci kabul edemeyeceğini açıkladı. İnsani mesele olmasa yerden göğe kadar haklı. İşin siyasi yönüyle Ürdün rejimi yerden göğe kadar haklı. Zira başkalarının siyasi kararlarının faturasını ekonomik ve insani olarak Ürdün ödüyor. Hüsnü Mahli gibilerin söylediklerini saymazsanız Ürdün'ün bu krizin çıkmasında bir dahli yok. Ama yükünü o taşıyor. Ürdünlüler Filistinli mültecilerle yeni gelen Suriyeli mülteciler arasında sıkışıp kalacak. Yüzde 60 Filistinlinin üzerine yüzde 15/20 civarında Suriye nüfusu ekleyecek olursanız tablo netleşir. Bununla birlikte mesele insani bir mesele, yeni mülteci dalgalarını kabul etmesi için Ürdün'e baskı yapılacaktır.
Ortada bir de garabet var. Esat yanlısı Lübnan rejimi Suriyeli mültecilerden kurtulmaya çalışırken aksine Ürdün yeni mülteci akımlarıyla baş etmeye çalışıyor. Yeni mülteci dalgasını karşılama pozisyonuyla karşı karşıya. Burada yeni mülteci akımlarına karşı yeni bir formülden söz ediliyor. Bu da Muhayyem er Rikban. Yani karşılama çadırları. Buna bir anlamda mobil/seyyar çadırlar da diyebiliriz. İslam hukukunda bey ve şira yani alışveriş hukukunda bir deyim var. Bu kavram aynı deyimden türetilmiş. Telakki er rikban. Bu yasaklanmış bir alışveriş türü ve muamelesidir. Köylü veya üretici şehre gelirken kabzımalların veya tüccarın onu yarı yolda veya şehrin girişinde karşılayarak malını alması ve dolayısıyla köylü ile tüketici arasına girmek suretiyle doğrudan satışı veya alışı engellemesidir. Araya simsar girmesidir. Malını toptan alacağı için üretici buna yatkındır. Bununla birlikte tüccar kelepir aldığı ürünleri fazlasıyla veya yüksek kar oranıyla satacaktır. Bu durumda mal ve emtia fiyatları artacaktır. Fark tüketicinin sırtına binecektir.
Buradaki deyim sadece bir benzetmedir. 'Muhayyem rikban' karşılama çadırları anlamına geliyor. Bu mülteci akını karşısında içeride yani Ürdün sınırları içinde olabileceği gibi Suriye sınırları içinde de olabilir. Ürdün'de yaklaşık 1 milyon 300 bin civarında Suriyeli mülteci var. Dera ve Huran'dan kaçan, sökülen halk kitleleri veya mültecilerin sayısının 150 bini bulması bekleniyor. Ürdün haklı olarak bu ek yükü almak istemiyor. Bu açıdan bu defa karşılama çadırlarının ülke içinde değil de Suriye'nin içlerinde oluşturulması teklif ediliyor. Türkiye'den bazı mültecilerin istikrar oluşan bölgelere geri döndükleri gözleniyor. Ürdün'den de geri göç olayları yaşanıyor. Halkın kendisini güvende hissettiği bölgelere geri dönüşleri sağlanıyor. Bununla birlikte Şam rejimi ayakta kaldığı müddetçe toplu bir geri dönüşün beklentisi gerçekleşmeyecek, imkanı sınırlı kalacaktır. Zira, Şam rejimi eli kanlı bir rejimdir ve ayrımcı bir muamele uygulamaktadır. Bu durumda ölümden kaçan kitlelerin geri ölüme dönüşleri bahis mevzuu olamaz.
Burada çözüm üçünü şıkta yani Suriye içlerinde karşılama çadırları kurulması ve burada güvenliğin de Ürdün ordusu tarafından sağlanmasıdır. Mültecileri kabul etmemek Ürdün rejiminin hakkıdır. Ama mültecileri korumak da görevidir. Karşılama çadırlarının iki görevi olacaktır. Bunlardan birisi güvenlik ihtiyacının karşılanması, sağlaması. İkincisi de barınma ve gıda ihtiyacına karşılık verilmesidir. Bu durumda Ürdün yönetimi Suriye içlerinde kurulacak karşılama çadırlarına insani yardım ve gıda sağlayabilir. Elbette Ürdün'ün yüküne başka ülkeler de ortak olmalıdır. Maalesef sorunları kaşıyanlar veya çıkartanlar sorumluluk almıyorlar. Uluslararası toplum sorun çözmekle değil sorun çıkarmakla meşgul. Mahareti bu alanla sınırlı kalıyor. Bu açıdan da Rusya'nın öncülük ettiği gerilimi düşürme bölgelerinin latife, şaka veya nükteye döndüğü yorumları yapılıyor.
KADERİN CİLVESİ
Kafa veya kelle vergisi ve zamlardan sonra gelen Ürdün'ün yeni Başbakanı Ömer Razzaz bir Suriye göçmeni. Daha doğrusu Münif Razzaz'ın oğlu. Babası Münif Razzaz Baasçı olmasına rağmen Baas'ın mezaliminden ve iç hesaplaşmalarından kaçarak Ürdün'e sığınanlardan. Oğlu Ömer Razzaz da burada doğmuş ve büyümüş ve kaderin bir cilvesi olarak başbakanlık makamına kadar yükselmiş. Bununla birlikte şimdi görevi Suriyeli mültecilerin akınını durdurmak, yeni dalgaya ket vurmak veya dalga kıranı olmak. Anlayacağınız, Suriyeli mültecilerin akışını önlemekle mükellef bir başbakan. Baas ve Esat hanedanlığının açtığı rahneleri kapatmak yine bir Baas çocuğunun görevi veya mükellefiyeti alanına girmiş bulunuyor. Bununla birlikte mülteciler meselesinin hacmi veya taşıdığı insan seli Ömer Razzaz'ı ve kabiliyetlerini aşacak çaptadır. Kaderin çilesi diye işte buna derler.
FİKRİYAT