Bireysel farklılıkları olan bir öğrencinin sınıf ortamına uyumu nasıl sağlanıyor?
Kaynaştırma öğrencisi olarak akranlarıyla aynı sınıfta eğitim gören çocuklara bu sistem ne kadar fayda sağlıyor ve onları gerçekten akranlarının seviyesine ne ölçüde yaklaştırabiliyoruz?
Bugün sınıf ortamlarına baktığımızda, her öğrencinin öğrenme biçiminin birbirinden farklı olduğunu açıkça görüyoruz. Kimisi yazarak, kimisi dinleyerek, kimisi de görsel materyallerle çok daha hızlı ve kalıcı öğrenebiliyor. Bu bireysel farklılıklar doğru yönetilmediğinde, sınıf içinde ciddi öğrenme uçurumlarına yol açabiliyor. Özellikle bireyselleştirilmiş eğitim planı (BEP) hazırlanması gereken öğrenciler açısından bu durum çok daha belirgin hâle geliyor.
Son yıllarda sınıflarda kaynaştırma öğrencilerinin sayısında gözle görülür bir artış olduğu inkâr edilemez. Elbette özel gereksinimli çocuklarımızın akranlarıyla aynı ortamda eğitim alması; sosyalleşmeleri, empati geliştirmeleri ve topluma daha güçlü bir şekilde katılmaları açısından son derece kıymetli. Bu yönüyle kaynaştırma eğitimi hem insani hem pedagojik açıdan doğru bir yaklaşımdır.
Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var.
Günümüz okul ortamlarında zorbalığın giderek arttığını düşündüğümüzde, özel gereksinimli çocuklarımızı bu durumdan ne kadar koruyabiliyoruz? Farklı olanın kolayca hedef hâline geldiği sınıflarda, kaynaştırma öğrencileri zaman zaman alay edilme, dışlanma, yok sayılma gibi ağır psikolojik yüklerle karşı karşıya kalabiliyor. Sosyal kazanım sağlaması beklenen bu ortam, bazı öğrenciler için tam tersine bir travma alanına dönüşebiliyor.
İyi Niyet ….
Hiç kuşkusuz öğretmenlerimiz büyük bir özveriyle ve hassasiyetle öğrencilerine yaklaşmaya çalışıyor. Ancak sınıf mevcutları gerçeği ortadayken şu soruyu sormak zorundayız:
Kalabalık bir sınıfta, bir öğretmen özel gereksinimli bir öğrenciye bir ders saati içinde ne kadar vakit ayırabilir? Hazırlanan bireyselleştirilmiş eğitim planları çoğu zaman kâğıt üzerinde kalabiliyor. Öğretmenin ders yükü, sınav baskısı, müfredat yetiştirme zorunluluğu derken, BEP'in sınıf içinde tam anlamıyla uygulanması ne yazık ki mümkün olamıyor.
Destek eğitim odaları bu noktada önemli bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Öğrencilerin birebir eğitim alabilmesi büyük bir avantaj. Ancak bu uygulama da materyal yetersizliği, öğretmenlerin ders saati yoğunluğu ve fiziksel imkân eksiklikleri nedeniyle istenilen verimi sağlayamıyor.
Bir diğer önemli sorun ise özel eğitim sınıfında eğitim alması gereken bazı öğrencilerin kaynaştırma öğrencisi olarak sınıflara yerleştirilmesi. Bunun temel sebepleri arasında özel eğitim sınıflarının sayısının hâlâ yetersiz olması ve bazı ailelerin “etiketlenme” korkusu yer alıyor. Ne yazık ki utanç duygusu, çocuğun gerçek ihtiyacının önüne geçebiliyor. Oysa yanlış ortamda verilen eğitim, çocuğun gelişimini desteklemek yerine daha da geriye çekebiliyor.
Milli Eğitim Bakanlığı son yıllarda kaynaştırma eğitimiyle ilgili çeşitli yönetmelikler, BEP uygulamaları, destek eğitim odaları ve öğretmenlere yönelik hizmet içi eğitimler hayata geçirmiş durumda. Bu adımlar kıymetlidir ve önemlidir. Ancak sahadaki gerçekler, bu uygulamaların çoğu zaman yeterli olmadığını göstermektedir.
Daha az sınıf mevcudu, daha fazla özel eğitim öğretmeni, güçlü materyal desteği, rehberlik servislerinin etkinliği ve ailelere yönelik bilinçlendirme çalışmaları olmadan kaynaştırma eğitiminin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi zor görünmektedir.
Ezcümle;
Kaynaştırma eğitimi bir “iyi niyet” projesi olmaktan çıkıp, gerçek anlamda kapsayıcı bir sisteme dönüşmelidir. Aksi hâlde ne özel gereksinimli çocuklarımız akranlarına yaklaşabilir ne de öğretmenler bu yükün altından kalkabilir.
Unutmamak gerekir ki, eşitlik herkes için aynı olanı sunmak değil; herkesin ihtiyacı olanı verebilmektir. Eğitim sistemi de tam olarak bunu başarabildiği ölçüde adil ve insani olacaktır.
Hanife Arslantürk\ Timeturk