Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

Doğu Akdeniz'de Harita Krizi: Uluslararası Hukuka Göre Türkiye'nin Pozisyonu Ne Diyor?

3 Hafta Önce Güncellendi

2025-11-22 00:31:17

Hüseyin Yeltin

Avrupa Birliği Deniz Mekansal Planlama Platformu'nda yayımlanan Yunanistan'a ait harita, Türkiye tarafından uluslararası hukuku zorlayan ve siyasi sonuçlar üretme potansiyeli taşıyan tek taraflı bir girişim olarak değerlendirilmiştir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli'nin konuya ilişkin açıklamaları, meselenin sadece teknik bir planlama meselesi olmadığını, aynı zamanda Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarının meşruiyeti bağlamında ele alınması gereken bir diplomatik ve hukuki tartışma olduğunu ortaya koymaktadır.

Uluslararası deniz yetki alanları nasıl belirlenir?

Meseleye geçmeden evvel deniz yetki alanları hakkında genel bir çerçeve çizmek yerinde olacaktır. Deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasında temel kaynak niteliği taşıyan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge (MEB) kavramlarını tanımlamakta ve bu alanların belirlenmesini karşılıklı rıza ve resmi bildirim ilkesine dayandırmaktadır. Türkiye sözleşmeye taraf olmamakla birlikte, uluslararası deniz hukukunun teamül hükümlerini ve resmi bildirim süreçlerini temel alarak kendi kıta sahanlığı sınırlarını ilan etmiştir. 18 Mart 2020 tarihli BM bildirimi ve Türkiye'nin ardından UNESCO'ya sunduğu ulusal planlama çerçevesi, Türkiye'nin alandaki haklarını uluslararası prosedürlere uygun ve şeffaf biçimde yürüttüğünü göstermektedir.

Yunanistan'ın tek taraflı harita denemesi

Yunanistan'ın AB platformunda yayımlanan haritasında, Doğu Akdeniz'de henüz sınırlandırılmamış bölgelerin kendi münhasır ekonomik alanı olarak gösterilmesi, Türkiye açısından hukuki değil siyasi bir tasarruf niteliği taşımaktadır. Çizimlerde Türk kıta sahanlığının bir bölümünün Yunan deniz yetki alanı gibi işlenmesi, uluslararası hukukun sınırlandırma prosedürlerine bariz bir biçimde uyulmadığını göstermektedir. Uluslararası hukukta deniz yetki alanlarının meşruiyeti ancak müzakere, karşılıklı tanıma ve resmi bildirimle kazanılabilir. Buna rağmen henüz sınırlandırılmamış bir alanda fiili durum yaratacak şekilde harita yayımlamak, hukuki dayanak taşımadığı için Türkiye tarafından reddedilmektedir.

AB bu süreçte tarafsız bir aktör olabilir mi?

Tartışmanın en ilgi çeken bir boyutu ise AB platformunun Yunanistan'ın tek taraflı bir haritasına zemin sağlamasıdır. Türkiye'ye göre bu durum, Yunanistan'ın çizdiği sınırları AB üzerinden görünür kılarak meşrulaştırma girişimi anlamı taşımaktadır. Bu tutum, AB'nin uluslararası hukuk ve tarafsızlık iddiasıyla da çeliştiği unutulmamalıdır. Dolayısıyla mesele tek bir haritanın yayımlanmasının çok daha ötedir. AB'nin sürece uluslararası hukukun objektif kuralları doğrultusunda katkı sunup sunmadığı şaibeli bir biçimde tartışmalıdır. Türkiye, teknik bir veri platformunun siyasi sonuç üreten bir meşruiyet cihazına dönüştürülmesini eleştirmektedir.

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'e yönelik pozisyonu; uluslararası hukuk, resmi bildirim süreçleri ve diplomatik yaklaşım bakımından üç temelde toplanmaktadır. İlk olarak Türkiye, BM ve UNESCO gibi kurumlara resmi bildirim yaparak kendi deniz yetki alanlarını uluslararası prosedürlere uygun şekilde kayda geçirmiştir. İkincisi Yunanistan'ın sınırlandırılmamış alanları kendi alanı gibi işleyen yaklaşımı, Türkiye tarafından hukuka aykırı tek taraflı bir dayatma olarak görülmekte ve buna karşı açık bir hukuki itiraz ortaya konulmaktadır. Üçüncüsü Türkiye, deniz yetki alanlarının belirlenmesinin ancak müzakere ve karşılıklı rıza ilkesine dayanması gerektiğini savunarak hem uluslararası hukukun ruhuna uygun davranmakta hem de bölgesel istikrarın korunmasına katkı sunmaktadır. Bu nedenle Türkiye'nin pozisyonu yalnızca kendi egemenlik haklarını koruyan bir durum değil, dahası Doğu Akdeniz'de hukuki ve diplomatik zemini güçlendiren bir yaklaşım niteliğindedir.

Bu tartışmanın jeopolitik sonuçları ne olabilir?

Doğu Akdeniz, enerji kaynakları, ticaret yolları ve jeoekonomik strateji açılarıyla son derece hassas bir coğrafyadır. Bu nedenle gerçekleştirilen harita girişimi, salt bir hukuki tartışmadan ziyade enerji politikaları, bölgesel güç mücadelesi ve Türkiye-AB ilişkilerinin seyrini etkileyebilecek bir gelişme niteliği taşıdığı aşikardır. Türkiye'nin hukuki zemine dayalı yaklaşımı; bölgedeki barış, istikrar ve iş birliği mekanizmalarının sürdürülebilirliğine önemli bir katkı sağlamaktadır.

Genel resim değerlendirildiğinde; Türkiye'nin uluslararası hukuk açısından meşru sayılabilecek bir zeminde hareket ettiği su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna karşılık Yunan tarafının AB platformları üzerinden yürüttüğü görünürlük stratejisi, hukuki niteliği tartışmalı bir meşruiyet arayışı olarak öne çıkmakta. Bu nedenle tartışmanın sürdürülebilir ve hukuka uygun bir zemine taşınması, AB'nin taraf devlet pozisyonundan sıyrılarak uluslararası deniz hukuku ilkelerine uygun tarafsız bir yaklaşım benimsemesine bağlıdır. Aksi halde Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanları tartışması, hukuki çözüm arayışından ziyade siyasi güç mücadelesinin bir parçası olmaya devam edecektir.

Hüseyin Yeltin \ Timeturk

Tüm Yazıları

Haber Ara