Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

Dünyaya Mal Olan Dava: Filistin

3 Ay Önce Güncellendi

2025-09-24 00:02:49

Hüseyin Yeltin

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, BM Genel Kurul Salonu'nda düzenlenen Filistin Meselesine Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi Konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferansı'nda kullanmış olduğu “Filistin davası artık dünyaya mal olmuştur” ifadesini, salt bir diplomatik bir değerlendirme olarak görmek eksik olacaktır. Bu ifade, aynı zamanda uluslararası siyasetin normatif temellerine yönelik güçlü bir hatırlatma olarak okunmalıdır. Bu söylem, Filistin meselesinin artık bölgesel bir çatışmanın ötesinde, küresel düzenin meşruiyetini ve uluslararası normların sürdürülebilirliğini sınayan bir olaya evirildiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Bilindiği üzere Filistin meselesi, uzunca bir süredir Ortadoğu ekseninde değerlendirilen bir sorun olmaktan çıkmış ve uluslararası gündemin merkezine yerleşmiştir. Gazze'de yaşanan yıkımlar, sivillere yönelen sistematik hak ihlalleri, ağır insani kriz ve soykırım, uluslararası toplumu iki temel seçenekle karşı karşıya bırakmaktadır: Ya sessizlikle hukukun üstünlüğü ilkesi göz ardı edilecek ya da Filistin halkının temel hakları küresel bir sorumluluk anlayışıyla savunulacaktır. Erdoğan'ın “dünyaya mal olmuştur” şeklindeki ifadesi, bu ikilemin evrensel boyutunu dikkate değer bir biçimde gözler önüne sermektedir.

Derinleşen normatif kriz

Uluslararası hukuk düzeni, İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir daha yaşanmaması düsturu üzerine inşa edilmiştir. Soykırımın tanımlanması, savaş suçlarının cezalandırılması ve insanlığa karşı suçların engellenmesi, bu dönemin en temel kazanımları olarak görülmüştür. Lakin bugünlerde Gazze bağlamında kullanılan “soykırım”, “etnik temizlik” ve “zorunlu göç” gibi kavramlar, uluslararası normların maalesef aşınmaya başladığını göstermektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vurgusu, bu normatif kriz karşısında uluslararası topluma yöneltilmiş kuvvetli bir çağrı niteliği taşımaktadır. Bu noktada Türkiye'nin uzun süredir benimsediği “adalet merkezli dış politika” anlayışının söylemsel bir yansıması olduğu da görülmektedir.

İki devletli çözüme doğru giden süreç

Tabii bakıldığında, söz konusu açıklamanın Fransa ve Suudi Arabistan'ın ev sahipliğinde düzenlenen “İki Devletli Çözüm” konferansında yapılmış olması ayrıca dikkate değerdir. Erdoğan'ın Filistin Devleti'ni tanıyan ülkelere yönelttiği tebrik, Türkiye'nin bu meselede sadece eleştirel bir söylem geliştirmediğini, aynı zamanda da yapıcı bir diplomatik rol üstlenmeye çalıştığını bizlere göstermektedir.

Tüm bu söylemlerine aksine, iki devletli çözümün pratikte uygulanabilirliği hala tartışmalı olmaya devam etmektedir. İsrail'in yerleşim politikaları, Kudüs'ün statüsüne ilişkin belirsizlik ve güvenlik temelli kaygılar, çözümün önündeki en önemli engeller olarak durmaktadır. Erdoğan'ın söylemi bu engelleri ortadan kaldırmasa bile tartışmayı uluslararası ajandanın öncelikli konuları arasına taşımaya katkı sunması bakımında kritiktir.

Türkiye'nin Filistin meselesindeki hassasiyeti

Türkiye, uzun süredir Filistin meselesinde aktif bir diplomatik rol üstlenmektedir. 2010 yılında yaşanan Mavi Marmara olayı, Türkiye-İsrail ilişkilerinde ciddi bir kırılma/dönüm noktalarından biri olmuş ve bu süreç Ankara'nın Filistin politikalarını da doğrudan etkilemiştir. Günümüzde Türkiye, Gazze'deki insani trajediye dikkat çekerek hem İslam dünyasında hem de küresel kamuoyunda “vicdanın sesi” olma ve bu meselenin bayraktarlığını yapma iddiasını sürdürmektedir. Bu bağlamda “yumuşak güç” kavramı önem kazanmaktadır. Türkiye, askeri ve ekonomik kapasitesinden öte, değer temelli söylemleri aracılığıyla uluslararası alanda etkisini artırmaya çalışmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söz konusu açıklamasının yalnızca dış politikada değil, aynı zamanda iç politikada da önemli karşılık bulduğunu görmek mümkün. Türkiye'de geniş toplumsal kesimler Filistin sorununu bir vicdan meselesi olarak görmekte. Bu nedenle de yapılan açıklamalar iç kamuoyunda güçlü bir karşılık bulabilmektedir. Söylemin gücü ve tonu arttıkça/yükseldikçe, kamuoyunun politika yapıcılardan daha görünür ve etkili girişimler beklemesi de kaçınılmaz hale gelmektedir.

Evrensel vicdan sınıfı geçebilecek mi?

Filistin meselesi Ortadoğu'ya özgü bir sorun olmaktan çıkmış, küresel siyasetin temel sınavlarından biri haline gelmiştir. Bu mesele, uluslararası toplumun hukuka, adalete ve insan haklarına bağlılığını test eden en önemli sınavların başında gelmektedir. Erdoğan'ın “dünyaya mal olmuştur” vurgusu, bu sınavın ertelenemez, ötelenemez, göz ardı edilemez niteliğini açıkça ortaya koymaktadır.

Bugün Gazze'de yaşam hakkı engellenen ve tehdit altındaki Filistinlilerin durumu, yalnızca bölgesel bir mesele değil, New York'tan Paris'e, İstanbul'dan Tokyo'ya kadar tüm insanlığın vicdanını yakından ilgilendirmektedir. Bu bağlamda Filistin davası, tek bir ulusun değil, bütün insanlığın ortak meselesi olarak uluslararası düzenin geleceğini belirleyecek bir sınava dönüşmüştür. Asıl sorulması gereken soru ise şudur: Uluslararası toplum, bu meselenin ağırlığını Türkiye kadar önemseyip üstlenmeye hazır mıdır?

Hüseyin Yeltin \ Timeturk

Tüm Yazıları

Haber Ara