Suriyeliler yeni bir imtihan çeşidiyle karşı karşıya bulunuyorlar. Önce can havliyle yerlerinden yurtlarından kaçtılar veya cebren ve hile ile söküldüler. Şimdi ise istemedikleri bir rejime geri gönderilmek isteniyorlar. BM karşı olduğu halde İran ekseninde seyreden Lübnan rejimi şartların değiştiğini, olgunlaştığını ve artık Suriyelilerin Suriye rejiminin bağrına dönmelerinin vaktinin geldiğini iddia ediyor. Halbuki Suriye halkı en büyük göç dalgası bu yılın başlarında yaşadı. 2018 yılının ilk dört ayında 920 bin Suriyeli göç etmek zorunda kalmış, yerlerinden yurtlarından sökülmüştür. Yeni göç ve göçmen dalgaları art arda ve peş peşe sökün ederken ve ardı arkası kesilmezken Suriye rejimine dost rejimler bir an önce Suriye rejiminin meşruiyetini kazanmasını diliyorlar. Buna göre program yürütüyorlar. Bu açıdan da Suriye rejiminden kaçanları tekrar Suriye rejiminin haziresine, avlusuna döndürmek istiyorlar. Bunu yapmak isteyenlerin başında da Hizbullah ortağı veya vasalı Michel Aoun ve damadı Cübran Basil geliyor. Bu isimler Suriyeli göçmenleri Suriye rejimine teslim etmeye can atıyor. Bunlar Hizbullah'ın talimatıyla hareket ediyorlar. Bu uğurda BM ile sürtüşmeyi bile göze alıyorlar. BM şimdilik iki nedenle buna karşı çıkıyor. Suriyeli göçmenler için dönüş şartları henüz teşekkül etmiş değil. Dönmeleri halinde onları Suriye'de bir meçhul bekliyor. Mesela Humus Valisi Tallal Bürazi gibi yetkililer geri dönüşün ancak gençlerin de aileleriyle birlikte geri dönmeleri halinde mümkün olabileceğini ifade ediyor. Gerekçesi de şu: Gençler,Suriye rejimine karşı çarpışırken ailelerini geri kabul edemeyiz! Öyle olduğunu varsaysak bile aileler çocuklarını nasıl kontrol edebilecekler veya söz geçirebilecekler? İkinci olarak, hala rejimin kontrolü altındaki bölgelerden iç ve dış göçler devam ediyor. Tehlike geçmiş değil. Suriye boşalmaya devam ederken Türkiye ve Lübnan'dan çatlak sesler Suriyelileri geri göndermekten bahsediyor. Bunlar kasıtlı gayretkeşlikler.
Birleşmiş Milletler (BM), Suriye ordusu ve müttefiklerinin İdlib vilayetinde yürüttüğü harekâtın büyük bir mülteci dalgasına yol açabileceği uyarısında bulundu. BM'nin Suriye insani yardım koordinatörü Panos Moumtzis, bölgede yaşayan 2,5 milyon sivilin ülkede gidebilecekleri bir yerlerinin kalmadığını ifade etti ve "2,5 milyon sivilin yerinden edilmesinden ve Türkiye'ye yönelmesinden endişe ediyoruz… Gidebilecekleri başka bir yön kalmadı" dedi. Suriye'de 2011'den bu yana devam eden mezalim nedeniyle Türkiye'ye kaçan mültecilerin sayısı 3,5 milyonu aşmış durumda. Ramazan Bayramı arifesinde Cuma günü ( 7-8 Haziran 2018) İdlib'de Zardana yerleşim yerine düzenlenen bir hava operasyonunda çoğunluğu çocuk olmak üzere 44 civarında sivilin öldüğü belirtilmiş, BM konuyla ilgili soruşturma açılması çağrısında bulunmuştu.
Maalesef Lübnan'da Hizbullah ekseninde seyreden Michel Aoun ile Damadı Cübran Basil iradeleri dışında Suriyeli mültecilerden kurtulmak isterken Türkiye'de ise onları yine Hizbullah ortaklığına yatkın duran İyi Parti Başkanı Meral Akşener ile CHP Adayı Muharrem İnce temsil etmekte ve tezlerini seslendirmektedir. İktidarın Kandil'i seçim malzemesi olarak kullandığını söyleyenler maalesef Suriyeli mültecileri seçim malzemesi yapmaktan kaçınmıyorlar.
Bu gibi söylemler ehli vicdanı üzdüğü gibi aynı zamanda Suriyeli mültecileri de ürkütmektedir. Bu da siyasi bir terör olsa gerek. Bu hususta bayram günü Cuma hutbesinde Lübnan Müftüsü Abdullatif Deryan isim vermeden, 'dönüş kararından dönüş yok' diyen Hizbullah dostu, Türk düşmanı Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun ile damadı Cübran Basil'i hedef alarak 'kimse Suriyelilerin acısıyla oynamasın, eğlenmesin" diye bir insanlık dersi vermiştir. Eninde sonunda Suriyeliler ülkelerine dönecektir. Lakin bu ancak Esat sonrası olabilir. Sebebi şu: Suriye'den kaçış 2011 yılından itibaren başlamamıştır. 1970'li yıllardan beri (1982 Hama katliamıyla birlikte artarak) Suriyeliler ülkelerinden Esat rejimi korkusundan ve tedhişinden dolayı kaçıyorlar. Durum 2011 yılından itibaren sadece daha da ağırlaşmıştır. Bu korkunç ve korku rejimine halkı teslim etmek canavarlığa ortaklıktır. Şimdi Lübnan'da Hizbullah yanlıları ile Türkiye'de aynı ekseni temsil eden siyasiler adeta Suriye halkıyla alay, şamata ediyorlar. Esat'ın nihai zafer kazandığını düşünüyorlar. Bu hayalleri hüsrana sonuçlanacaktır.
Olmasa bile hak ve zulüm cephesinde tercihleri kendilerini ele verecektir.
Lübnan'da 1.5 milyon civarında Suriyeli göçmen yaşıyor. Bunların 60 bin kadarı sınır şehri Arsel'de ikamet ediyor. Dışişleri Bakanı Cübran Basil ve Arsel Belediye Başkanı artık Suriye'nin güvenli hale geldiğini ve mültecilerin peyderpey geri dönmeleri gerektiğini söylüyor. Dönüşün de derhal, ivedilikle ve zorla değil yavaş yavaş ve gönüllü bir şekilde gerçekleşeceğini söylemektedirler. Sözler de bir sorun yok. Ama gönülleri ne söylüyor? Sorun temsil ettikleri eksende. Elbette bir gün Suriyeliler hem Türkiye hem de komşu ülkelerden yurtlarına avdet edeceklerdir. Bu ancak normalleşme sürecinde gerçekleşebilir. Aksi tutum, onları sıkboğaz etmek olur. Bu normalleşme ise onların ülkeden firar etmelerine neden olan şartların ortadan kalkmasıyla gerçekleşir. Halk muhalefet yüzünden ülkeyi terk etmiş değildir. 1970'li yıllardan itibaren Suriye'den firar ederlerin temel nedeni Esat hanedanlığı ve işlediği mezalimdir.
Bölgede en kesif mülteci oranı Filistinliler ve Suriyeliler arasındadır. Filistinlilerin mülteci durumuna düşmelerinin nedeni İsrail vahşetidir. Suriye halkının yollara düşmesinin nedeni de Esat rejimin vahşetidir. Onu sevenler elbette zevkle ve dört köşe olarak dönebilirler. Buna bir mani yok.
BAYRAM GELMİŞ BENİM NEYİME?
Her bayram geldiğinde Suriyelilerin payına daha fazla hüzün düşüyor. Dolayısıyla bayramları sadece hüzünle değil aynı zamanda kanla anıyorlar. Bu nedenle de Türkiye'de meşhur olan bir türkü sözünü bilmeden eşlik ediyorlar: 'Bayram gelmiş benim neyime!'
Suriyelilerin bayram duygularını en iyi ifade edenlerden birisi Dürzi Lider Velit Canbolat olmuştur. Bir twitinde şunları yazmıştır: Yeryüzünün lanetlilerine veya sürgünlerine ne bayram ne de huzur vardır. Ölüm, insan tacirleri denizlerde, çöllerde onları kovalar! Daha iyi bir hayat için zulüm ve savaşlardan kaçarlar ve her yerde önlerine nefret ve ırkçılık duvarları yükselir, dikilir. Lübnan'da cellatlarına teslim edilmeleri için seslerin yükseldiğini görürsünüz. Bahanesi de Lübnan'a ek külfet ve yük bindirmeleridir.
Gerçekten de daha önce Lübnanlı Hristiyanlar, Filistinli mültecilerden de rahatsız olmuşlardı. Onların Filistinli göçmenlerden kurtulma arzularını da yine Esat rejimiyle Hizbullah gerçekleştirmiştir.
Bu twitle birlikte Velit Canbolat, Michel Aoun ve damadı Cübran Basil'i yönetimde başarısız olmakla suçlamış ardından onların Hizipçileri karşı twit atağına geçmişlerdir.
Suriye Koalisyonu eski başkanlarından Abdulbasit Sida da Suriyelilerin bayram duygularına tercüman olmuştur. Şöyle ki, " Herkes Suriyelilerden kurtulmak istiyor. Birçok mevkide ve çeşitli araçlarla birlikte sükutla veya açık tavırla Suriyelilerin çilesinde rol aldıkları yetmezmiş gibi şimdi de onları geri göndermenin derdindeler. Ama Allah'a imanımız kavi ve sarsılmaz bir imana ve büyük bir tecrübeye sahip gençlere de güvenimiz tam. Bizim yüzümüzü kara çıkarmayacaklardır. Doğum sancılarına rağmen istikbalimiz parlak olacaktır…"
Geçmiş yıllarda yazdığı bir makalede de Yusuf Hammad 'bayram gelmiş benim neyime' mealinde sözler söylemiştir. Keza 15 Haziran'a denk gelen Ramazan bayramında Haresta ziyaretinden sonra duygularına tercüman olan Suriyeli alimlerden Fethi Safi , " Sanki ortam taş çağına dönmüş gibi. Ne su var ne de elektrik. Ders vermek için Cabuli Camiinin jeneratörünü de tahrip etmişler." Ardından şu cümleyi kuruyor " Bayramda kimse birbirine hayırlı bayramlar demiyor. Hayrın şerre çıkmasından korkuyor! Zira biz hayırlı veya iyi bir halde değiliz. Bizimle bayramlaşanlar sadece şunu söyleyebiliyorlar: Allah taatlerini, ibadetlerini kabul etsin. Çünkü biz hayırlı bir halde değiliz…"
Bilindiği gibi silahlı gruplarla Esat rejimi arasında Mart ayında varılan anlaşmadan sonra rejimin güçleri Haresta ilçesine girmişlerdi.