Dolar

34,8685

Euro

36,6367

Altın

3.019,87

Bist

10.022,94

Düşmandan da beter

7 Yıl Önce Güncellendi

2018-05-15 10:11:04

Düşmandan da beter

'Düşmandan da öte' bir deyim vardır. İçte 'dost görünenler' için söylenen bir tabirdir. Bugün bu deyimi Arap liderleri fazlasıyla hak ediyor. Söz gelimi, Muhammed Ali Baradey bile Arapların o kadar iç gaile varken bir de Türkiye ile uğraşmalarına bir anlam veremiyor. İran ile sürtüşmelerini eleştiriyor. Baradey damatları olarak İran'ı kayırsa, gönlü orada olsa da Araplara Türkler hakkında doğru tavsiyede bulunuyor. Bununla birlikte insanın kendi kendine ettiğine ona bir başkası edemez. Arapların en büyük düşmanları içeride ve kendileri. Kur'an bedeviler için' katmerli küfür ve nifak içindeler' deyimini kullanıyor. Günümüzde İslam ile bağını koparmış Arap kitle ve yöneticileri için A'rab ve urban (bedevi) demek mümkündür. Onlar tabir caizse 'asli kafirlerden' daha şedit İslam düşmanıdırlar. İslam'ın bedevisidirler ve Suriyeli muhaliflerden ve analizcilerden Yasir Adnan, Katar gazetesi eş Şark'a konuşmasında BAE , Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeleri İsrail'in simsarı ve acentası ilan etti. BAE, İran karşısında kaybettiği adaları Yemen topraklarını ve adalarını işgal ederek telafi etmenin yolunu arıyor. Bu nedenle de Tevekkül Karman sürekli olarak BAE ve Suudi Arabistan'ın ülkesindeki varlığını işgalci sıfatıyla anıyor.

Bu durum karşısında Türk Dışişleri Bakanlığı, Yemen'in toprak bütünlüğü ile egemenliğine karşı yeni bir tehdit oluşturan Sokotra Adası'ndaki gelişmelerden kaygı ve endişe duyulduğunu bildirdi.

Haçlı ve Moğol istilaları sırasında Sultan Kamil gibi nice bölge yöneticileri Haçlılarla gizli veya açıktan anlaşıyorlardı. İşbirliği yapıyorlardı. 19'uncu yüzyıldan itibaren Batılıların bölgedeki acentaları Levantenler oldu. Bunlar arasında sivrilmiş isimler vardı. Kıpti Muallim Yakup gibi. Şimdi ise Yusuf Uteybe gibi büyükelçiler, Sisi iktidar gasıpçıları bu vazifeyi sektirmeden deruhte ediyorlar. Sisi lejyonerleri Muhammed Bin Zayed gibiler ise siyasi ve hatta askeri simsarları olur. İlişkilerin pek gizlisi saklısı kalmadı. Araplar İsrail'in dostluğunu kazanmak için birbiriyle yarışıyor hatta birbirini eziyorlar. Eskiden İsrail'in dostluğunu kazanma noktasında birbirlerini kıskandıklarında 'hervele yapma' diye ikaz ediyorlardı. En azından frene basılması gereğini hatırlatıyorlardı. Şimdi eski tutukluluk hallerinden eser yok. İsrail'e doğru depara kalkmış vaziyetteler. 2012 yılında BAE Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayed New York'ta gizlice Netanyahu ile biraraya gelmişti. Büyükelçileri Yusuf el Uteybe ise ülkesi adına Yahudi lobisiyle ilişkileri geliştirmede Bender Bin Sultan ve onun pretege/ofis boyu olan Adil Cübeyr'in yerini aldı. Araplar ile Yahudiler Jared Kushner'in sancağı altında buluşuyor, kazanında kaynayıp gidiyorlar. Mart 2018 tarihinde bir kez daha Yusuf el Uteybe ile birlikte Bahreyn Elçisi Abdullah İbni Raşid İbni Abdullah Al-i Halife, Netanyahu ile bir araya geldi.

Esat da pek bu kazanın dışında değil. Bahreyn temsilcileri gizli ve açıktan İsrail'in kapısını çalarken İran'ın Suriye'deki adamı Esat'ın Doğu Guta zaferini de tebrik etmekten geri kalmıyorlar. Nitekim Bahreyn Kralının torunu Abdullah Bin Muhammed Al-i Halife Esat rejimi ile diplomatik ilişkilerin yavaş yavaş geri döneceğini vaat etti. İlginçtir, İran, Suriye'deki halk hareketinin bastırılması karşısında argüman olarak Bahreyn'deki hareketini kullanırken Esat ise bu ülkedeki kalkışmaya en azından sözel destek vermekten imtina etmiştir. Kendi ülkelerinde halk hareketine muhatap olanlar insiyaki olarak dayanışmayı esas almışlardır. Suudi Arabistan'ın veya İsrail'in derdi de Esat'ın gitmesi değil İran'ın bu ülkedeki güçlenen varlığıdır. Yoksa halk umurlarında bile değildir. Suudi Arabistan'ın küçük ortağı ve himayesindeki Bahreyn'in tavrı gibi. Esasında tablo oldukça net.

Rusya ile İran'ın katkılarıyla askeri cephede Esat kazandı görünüyor ama zafer sonrasında, ' kim kalacak, kim gidecek?' sorusu ve sorunu çatallaşma meydana getirdi. Kısaca bir cephe yatışırken diğer cephe alevleniyor. İsrail Esat'a inceden inceye mesaj gönderiyor: "İktidarda kalmak istiyorsan; uslu ol, İran'ı geri gönder…" Son sıralarda Esat İran'ın yettirmesine gelerek İsrail ile baş etmekten, mücadele etmekten bahsetti. İsrail'e ait F-16 uçağını düşürdü, İsrail ise bunun üzerine hem Esat hem de İran mevzilerine ciddi karşılık verdi veya ataklar yaptı. Savaş durumu ilan etti ve Knesset'ten bu yönde yetki aldı. İş ciddiye binince Esat yalpalamaya başladı. İki patrondan birini seçmekte zorlanıyor. Zira Esat'ın iktidarda kalmaktan başka hiçbir amacı yok. Sözlerinin arkasında dursa ve İsrail'e karşı çıksa iktidarını kaybedebilir. Durmasa kritik zamanda arkasından İran çekilebilir. Halbuki, 2011'in başında tanklar sokaklara muhalif avına çıktığında halkın hançeresinden şu sloganlar dökülüyordu: Tanklar, Kunaytira ve Golan Tepelerine! Şimdi bu ayrışma noktasına gelindi. Esat, ' kırk katır mı kırk satır mı?' pozisyonunda kaldı. Bu çatallaşmada iki taraftan birisini tercih edecek. Son günlerdeki açıklamalardan bu yönde zorlandığı anlaşılıyor.

İran Meclisi Haber Ajansı ICANA'ya göre, İran parlamentosunda konuşan Felahat Pişe, İsrail'in Suriye'deki İran üslerine yönelik saldırısı sonrası Esat'ın "Bölge güçlerinin Suriye'yi çekişme alanları haline dönüştürmelerini istemiyorum. Bu durum Suriye'deki sorunları daha da karmaşık hale getirmektedir" şeklindeki ifadelerine tepki gösterdi. Bu çatallaşma Esat için kötü haber ve sonun başlangıcı. Gayri memnun taraflardan birisi yani ya İran ya da İsrail Esat'ın hesabını görebilir, defterini dürebilir. Dost taraflardan birisinin ateşine kurban gidebilir. Kurtarıcıları devirebilirler. İsrailli bakanlar bunu açıktan telaffuz ediyor. İran ise sinsi duruyor. Nitekim, Faysal Kasım gibi yorumcular buna işaret ediyorlar. Halkıyla bütünleşemeyen, elin kayığına binen rejimlerin hali pürmelali, varacağı sonuç budur. Eninde sonunda tilkinin dönüp dolaşıp gideceği yer kürkçü dükkânıdır.

Öteden beri Arap ülkelerinde İsrail'in yenilmezliğine dair bir efsane türemiştir. İsrail elbette yenilir. Mesele burada İsrail'in yenilmezliği değil Arapların psikolojik kırılganlığıdır. Bir zamanlar Moğol istilası sırasında da 'Moğollar' da yenilmezlik efsanesine bürünmüşlerdi. Moğolların yenilmezliği efsane ve ötesinde deyim olmuştu. Rüzgâr ve hava değişince yenilmeyen Moğollar halkın maskarası olmuştur. Moğollar bugün İsrail'in bulunduğu topraklarda yani Aynui'l Calut bölgesinde yenildiler. Doğu ile Batı Kuzey ile Güney arasında tayin edici savaşlar hep bu bölgede cereyan etti. Kadeş Savaşı Mısırlılarla Hititler arasında oldu. Yermük Savaşı Bizans ile İslam orduları arasında gerçekleşti. Haçlı ve Moğol bozgunlarına yataklık eden Hittin ve Aynu'l Calut savaşları da yine bu havzada gerçekleşti. Müslümanlar küllerinden doğunca Moğolların yenilmezlik efsanesi burada çökmüş, tarihe karışmıştır.

Tarihte bugünün simetrisinde yani Moğollar döneminde yaşayan tarihçi İbnü'l Esir İslam ve Müslümanların ölüm haberini vermemek için kalemini tuttuğunu ve işletmediğini söylemiştir. Keşke annem beni hiç doğurmasaydı demiş ve kendini alamayarak ötesine geçmiş Hazreti Meryem gibi 'daha önce ölsem ve yitip, unutulup gitseydim' diye iç geçirmiştir.

İbnü'l Esir Moğollara karşı hiçbir Müslüman sultanın kılını kıpırdatmadığını ve bunların düşmandan da beter olduklarını ifade etmiştir (El Med ve'l Cezr Fi Tarihi'l İslam, Ebu'l Hasen en Nedvi, s: 68/69, Daru'l Kalem, Beyrut)

O günün akisleri günümüzde de yaşanıyor. Nitekim, Filistin Müslümanlar tarafından yalnız bırakılmış ve terkedilmiştir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu durum karşısında isim vermeden BAE ve Suudi Arabistan yönetimlerini hedef almış ve sorumlu tutmuştur. Sisi rejimi ise Filistinlilerin milyonluk geri dönüş yürüyüşlerini durdurmak için harekete geçmiş; Hamas mensuplarını telkin için Kahire'ye davet etmiştir.

İşte bu ortamda ABD ve ortakları elçiliklerini Kudüs'e taşıyorlar. İslâm dünyasında ne ses var ne de seda!

Fikriyat

Haber Ara