Bir fotoğraf, bir video, bir cümle… Daha anlamını kavrayamadan parmağımız kayıyor ve bir sonrakine geçiyoruz. Sosyal medyanın “sonsuz kaydırma” infinite scroll dediğimiz sistemi, bize sınırsız içerik sunuyor ama zihnimizden sınırsızca çalıyor. Artık bir şeye dikkat kesilmek, sindirerek okumak, bir görüntünün üzerinde biraz daha kalmak neredeyse imkânsız hale geldi.
Dikkatin Çöküşü
Hız, modern çağın kutsalı oldu. Her şey hızlı: Yemek, ulaşım, iletişim, haberleşme. Sosyal medya da bu hız kültürünün en görünür yüzü. Fakat hız, beraberinde bir kaybı da getiriyor: Anlamı. Gördüğümüz şeyleri düşünmeye, tartmaya, sorgulamaya fırsat bulamadan diğerine geçiyoruz. Gözlerimiz içerikleri tarıyor, ama zihnimiz onları işlemiyor. Bu da dikkatimizi bölüyor, odaklanma süremizi kısaltıyor.
Beynimiz aslında yeni uyaranlara karşı doğal bir meraka sahip. Dopamin devreleri, yeni bir içerik gördüğümüzde ödül mekanizmasını tetikliyor. Bir bakıma “yeni şey görme bağımlılığı” yaşıyoruz. Ama bu bağımlılık, odaklanmayı öldürüyor. Tıpkı fast food'un damak zevkini köreltmesi gibi, hızlı içerik tüketimi de düşünme kaslarımızı köreltiyor.
Unutmanın Dijital Hali: “Dijital Amnezi”
Dikkatle birlikte hafızamız da değişiyor. Eskiden telefon numaralarını, doğum günlerini, önemli tarihleri ezbere bilirdik. Şimdi ise her şeyi cihazlarımıza bıraktık. Bu duruma uzmanlar ‘'dijital amnez'' adını veriyor. Yani hatırlamayı, cihazlara devretmek. İnsan beyninin hatırlama becerisi giderek tembelleşiyor; konsantrasyon bozuluyor, kaygı artıyor.
Bir gönderiyi gördüğümüz anı hatırlamıyoruz bile. Çünkü onu kaydırıp geçtik. Oysa hafıza, tekrar ve dikkatle güçlenir. Bizimse dikkatimiz parçalanmış, tekrarın kontrolü ise artık algoritmalarda.
Tekrarın Sessiz Gücü
İşte tam burada sosyal medyanın görünmez eli devreye giriyor: Tekrar. Algoritmalar vasıtası ile yankı odası sistemi çalışsa dahi gücü elinde bulunduran erklerin vesilesi ile ilgi göstermesek bile bir konuyu defalarca önümüze çıkarıyor. Bir haberi, bir fotoğrafı, bir sloganı görmezden gelsek bile tekrar tekrar karşılaşıyoruz. Psikolojide buna ‘'yanıltıcı doğruluk etkisi'' deniyor. Bir şey ne kadar çok tekrar edilirse, doğru olmasa bile doğruymuş gibi kabul ediliyor.
Bu, bireysel hafızamızın ötesinde, toplumsal hafızayı da şekillendiriyor. Algoritmaların bize sunduğu tekrarlarla gündemler oluşuyor, kanaatler inşa ediliyor, düşünce iklimi belirleniyor. Yani sosyal medya sadece dikkatimizi değil, anlam dünyamızı da yönetiyor.
Sosyolojik Yansıma
Bugün gençler, bir şiirin, bir kitabın ya da bir fotoğrafın üzerinde dakikalarca, saatlerce kalamıyor. Bir mesajın derinliğini kavramadan geçip gidiyorlar. Bu da toplumsal hafızayı zayıflatıyor. Olaylar hızla tüketiliyor, acılar çabucak unutuluyor, sevinçler hemen sıradanlaşıyor. Hız, bizi yüzeysel kılıyor.
Toplum, anlamdan çok görüntünün peşinde koşar hale geliyor. Gerçeğin kendisi değil, ne kadar paylaşıldığı önemli oluyor. Bir fotoğrafın ne anlattığı değil, kaç beğeni aldığı değer kazanıyor. Böylece kültürel reflekslerimiz, sabırla yoğrulmuş düşünce alışkanlıklarımız aşınıyor.
Bir An Durmak
Peki çare ne? Belki de çare en basit görünen ama en zor olanında: Durmak. Bir fotoğrafın üzerinde biraz daha kalmak. Bir yazıyı sindirerek okumak. Bir fikri tartarak değerlendirmek. Anlamı yeniden kazanmanın yolu hızdan değil, yavaşlıktan geçiyor.
Zihnimiz bir zaman çizelgesi değil. Parmağımızı sürekli yukarı kaydırmaya alışmış olabiliriz ama kalbimiz ve zihnimiz anlamak için durmaya muhtaç. Çünkü hayat, yalnızca gördüğümüz ama düşünmediğimiz karelerden ibaret olamaz.
Kubilay Öztürk \ Timeturk