İlim, öğreti, kişilik ve mücadeleleriyle ümmete mal olmuş ve İslam tarihinde bir döneme damgasını vurmuş insanların ölümü, âlemin ölümü misalidir. Bu örnek insanların, yarının dünyasına göç etmelerinden sonra özellikle Müslümanlar içinde iyilikleriyle hatırlanıp hayırla yâd edilmeleri, Allah’ın onlara rahmet ettiğinin bir göstergesidir. İbrahim (a.s)’in “gelecekler içinde, bana iyilikle anılmak nasip eyle”(Şuara-84) duasında olduğu gibi, sonraki nesiller arasında unutulmadan iyiler -ebrar- olarak anılma dileği, ancak Allah’ın lütfuna mazhar olunarak gerçekleşecek bir istektir. Şüphesiz müslümanların günün belirli vakitlerinde İbrahim (a.s)’i yüceltmeleri, O’nun hem Allah’ın teveccühüne mazhar olduğunun hem de duasına cevap niteliği taşıyan “Sonradan gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık”(Saffat-109) ayetindeki haberin kıyamete dek hakikat olduğunun somut bir delilidir. Bu sünnetullah gereği, hak yoldaki sabırlı mücadelesiyle Batı dünyasında nam salmasına rağmen, Ömer Muhtar ve Şeyh Şamil’in aksine ülkemizde hak ettiği tanışıklığa ulaşmamış Cezayirli Emir Abulkadir’in –Abdulkadir Cezayiri- hayatının önemli bir kesitinden söz edip, Fransız işgali karşısındaki destansı direnişinin üzerinden ismini anmak vacip oldu.
Dört çocuklu ailenin üçüncü ferdi olarak 1807’de Oran şehrinin yakınlarında, Muaskar eyaletinin Kaytana köyünde doğan Emir Abdulkadir, murabıt seviyesinde âlim ve bölgede geniş nüfuza sahip bir kadirî şeyhi olan babası Seyyid Muhyeddin’in, Hasan (r.a)’a uzanan soyuna yakışır bir terbiyeyle büyütüldü. Altı yaşında okuma-yazmayı öğrendi. Oran’da dönemin meşhur âlimlerinin eğitimi altında on iki yaşına kadar akaid, Kur’an ve hadis üzerine dersler aldı. On dört yaşında Kur’an’ı hıfzetti. İslami ilimler yanında, akıl kadar bedenin de eğitim ve disipline ihtiyacı olduğuna inanan birisi olarak biniciliğe gösterdiği ilgi dolayısıyla, fiziksel yeteneklerdeki becerisi ve tecrübesiyle meşhur olduğu söylenir. Yirmili yaşlarda babasıyla birlikte Mekke’ye giderek hac ibadetini yerine getirdi. Kâbe ziyareti esnasında Şeyh Şamil’le görüştü. Hacdan sonra Şam ve Bağdat’a ardından Mısır’a gitti. Burada bulunduğu süre boyunca kelam ve İslam felsefesi üzerine dersler aldı. Tarikat ehlinden birisi olarak Bağdat’ta Abdulkadir Geylani, Şam’da Muhyiddin Arabî’nin kabrini ziyaret etti. Fransız İşgali’nin başlamasından birkaç ay önce Cezayir’e döndü. Kısaca Emir Abulkadir’in çocukluğundan Fransız İşgalinin başladığı tarihe kadar uzanan hayatı, babasının terbiyesi altında ve onun yönlendirmesiyle İslami ilimleri tahsil etmekle geçti.
Cezayir’in işgali, dönem’in Fransa kralı Charles X’in kararıyla, Fransız toplumu içinde krallığın popülaritesini artırmak ve iddialara göre Akdeniz’i Cezayirli korsanların tehdidinden korumak Ocak 1830’da alınır. Temmuz ayının başlarında Fransız askerleri Cezayir topraklarına girecek ve böylece 132 yıl sürecek olan sömürü ve işgal başlamış olacaktı. Afrika coğrafyasının getirdiği şartlardan dolayı bu dönemde dağınık topluluklar halinde yaşayan Cezayir halkı, bu haliyle işgale hep birlikte direnecek bir yapıya sahip değildi. Ülkenin batısında Vehran -Oran- ve Müstağnem şehirlerinde ikamet eden kabileler, çeşitli aşiretlere bölünmüş olmasına rağmen İslam dininin kazandırmış olduğu kardeşlik bilinciyle 1832’de Oran’da bir araya gelerek işgal karşısında topyekün direnme kararı aldı. Bu kararla direnişin lideri, Oran şehrinde de sözü geçen ve dinî konularda kendisine danışılan birisi olarak Abdulkadir’in babası Şeyh Muhyeddin seçilir. Şeyh, ilerlemiş yaşını gerekçe göstererek liderliğe daha layık olacağını bildiği oğlu Abdulkadir’i teklif eder. Babası gibi dine bağlılığının yanında binicilikte de meşhur olan Abdulkadir’in aşiretler tarafından benimsenmesi zor olmaz. Bu sayede emirlik ünvanını alan Emir Abdulkadir, Fransız işgalcilerinin karşısında iki yıl boyunca devam edecek bir direnişi başarıyla kumanda edecek ve Fransızları antlaşmaya – Desmichels 1834- zorlayacaktı. Antlaşmayla birlikte Oran ve Muaskar’ın yönetimi Abdulkadir’in eline geçiyor ve Fransızlar bu bölgeden çekiliyordu.
Askeriyede olduğu kadar siyasi alanda da zeki olduğu bilinen Emir Abdulkadir, direnişi boyunca sadece savaş meydanlarında değil siyaset sahnesinde de lider olarak kabul edildi. İslam ilkelerine sıkı bağlılığıyla bilindiği için Hıristiyan işgalcilerine karşı Fas sultanı Abdurrahman’ı yanına çekmeyi başardı. Bu sayede Maasker ve Marakeş’i yönetimine kattı. Fransızlar karşısında bölgedeki Arapların tamamını direnişe katma girişimlerinde bulunduysa da Doğu Afrika’da ciddi bir nüfusa sahip olan berberi kabilelerini ikna etmede başarılı olamadı. 1835’te General Trezel, emrindeki birlikle emire bağlı bazı aşiretleri kuşattı ve bu aşiretlerin kendisine bağlandığını ilan etti. Emir Abdulkadir, bu olay üzerine harekete geçerek Makta bölgesinde generalin birlikleriyle çarpıştı. 1835 Makta savaşı olarak bilinen bu muharebede Trezel’in 1700 kişiden oluşan birliği bozguna uğratıldı. Birkaç ay içinde Cezayir’i alacağını uman Fransız kral, bu yenilgi üzerine General T.R. Bugeaud’u kalabalık bir birlikle emirin üzerine yolladı. Bugeaud’un Abdulkadir’in birlikleri karşısında 1837’e kadar devam eden çarpışmaları, Fransız birliklerinin ağır kayıplar vermesiyle sonuçlanacak ve Bugeaud, Tafna antlaşmasını imzalamak zorunda kalacaktı. Bu antlaşmayla Emir Abdulkadir, Cezayir’in yaklaşık üçte ikisine hâkim oluyor, Afrika’daki Fransız varlığı kabul ediliyor ama Fransa Cezayir’de sadece birkaç limana sahip oluyordu.
Tafna antlaşması, Emir Abdulkadir’in siyasi liderliğini göstermesi bakımından önemli bir antlaşmaydı. Antlaşmanın geçerli olduğu süre zarfında emir, günümüz Cezayir’ine doğru yol alacak bir devletin temellerini atmış, İslami ilkeler doğrultusunda yasa ve kanunlar hazırlayarak yürürlüğe sokmuş, yönetimindeki bazı kabilelerin geçmişten gelen imtiyazlarını iptal ederek zekât müessesesini düzenlemiş ve direnişçi grupları teknik açıdan düzenli bir orduya dönüştürmüştür. 1839’a kadar süren ateşkes dönemi, Fransa kralı Louis Philippe’nin Konstantin şehrini kuşatması üzerine, Emir Abdulkadir’in Fransa’ya karşı tekrar cihad ilan etmesiyle bozulacaktı.
1843’a kadar gerilla-düzenli ordu arasında devam eden çarpışmalar, Fransızların Cezayir topraklarında yüz bine yaklaşan işgalci ordusuyla daha da sertleşecektir. Bu süre zarfında Emir Abdulkadir, kumandanlık ettiği atlı birliklerle sürekli hareket halinde olacaktır. Başta berberi toplulukları olmak üzere doğudaki kabilelerden yeterli destek göremeyen emir, 1843 Zimela savaşında ağır kayıplar verecek ve Sumala olarak bilinen Emir Abdulkadir’in harekât merkezi Fransızların eline geçecektir. Bu yenilgi üzerine emir, Fas-Marakeş’e doğru geri çekilmek zorunda kalacak ve geçmişte kendisine destek veren sınır boylarındaki kabileleri tekrar toparlamaya çalışacaktı. Abulkadir’i topraklarında barındırmaması için Fas sultanına baskı uygulayan Fransızlar, bu politikayla sultanı ikna edemeyince savaş ilan etmiş ve 1844-Fransız-Fas savaşı, Sultan Abdurrahman’ın yenilgisi üzerine Tangiers antlaşması ile son bulacaktı. Bu antlaşma gereği Fas yönetimi, direnişi zayıflatmak için Emir Abdulkadir’i haydut ilan ediyor, O’nun cihad fetvalarını da “Abdulkadir, mücahid veya kutsal savaşçı değil, asi ve müfsittir” propagandasıyla geçersiz kılmaya çalışıyordu. Abdulkadir, Dahra’da başlayan bir isyandan faydalanarak yeniden Cezayir’e girdi. İki yıl boyunca kendisini takip eden Fransız birliklerin takibi karşısında izini kaybettirmeyi başardı. Sultan’ın ihaneti üzerine doğu sınırındaki kabilelerin desteğini de yitiren emir, emrindeki küçük birlikle 1847’de Fransız ordusunca kuşatılıp ele geçirilecek ve böylece silahlı direnişi son bulacaktı. Yakalanma esnasında ağzından dökülen tek söz, on beş yıl boyunca sürdürdüğü direnişi ve ilahî boyutunu özetler nitelikteydi: -“Kader”.
Ele geçirilmesi üzerine, halkların kardeşlik ve hürriyetlerinin meşhur savunucusu(!) Frederick Engels, sevincini şu sözlerle dışa vuracaktır; “Şükür ki Arap lider yakalandı. Bedevilerin direnişi umutsuz bir vakıaydı. Cezayir’in ele geçirilmesi, uygarlığın ilerlemesi adına önemli ve talihli bir olgudur. Eğer çöl bedevilerinin hürriyeti gasp edildi diye üzüleceksek, şunu unutmamız gerekir ki bu bedeviler, soygunculardan –çapulcu- başka bir topluluk değildir”.
Fransa’da 1852’ye kadar tutuklu kalan emir, Cezayir’e dönmemek şartıyla serbest bırakılıp 1855’e kadar ikamet edeceği Bursa’ya gidecek ve buradan da vefat edene kadar yaşamını sürdüreceği Şam’a göçecektir. Şam’da kaldığı süre boyunca ilimle yakından ilgilenip tasavvuf ve marifetle ilgili çeşitli eserler kaleme aldı. Bilinen eserleri, Mevakıf ile Zikrul akilîn vet-tenbihun Ğafilîn’dir. 1883’te hayata gözlerini yumdu, naaşı Muhyiddin Arabî’nin türbesine defnedildi. Devrin tarihçileri, ölümünü şu sözlerle bildirecekti; “Ğabe bedrun kâmilûn-Mükemmel dolunay battı”.
Fransız Devrimi Fransası’nın Cezayir’i işgaline karşı on beş yıl boyunca kesintisiz bir direniş gösteren Emir Abdulkadir, işgalin 132 yıl boyunca devam etmesine engel olamamıştır. Ama O, bu direniş esnasında birbirinden kopuk kabile ve aşiretleri işgal ordusu karşısında ortak değer olan İslam üzerine bir araya getirmesi ve direniş konusunda bilinçlendirmesiyle bugünkü bağımsız Cezayir Devleti’nin kurucusu olarak bilinir.
Başarısızlığın, hak yoldan sapmadan çok direnenin henüz hayatta iken elde ettiği maddi sonuçlarda arandığı günümüz dünyasında, Abdulkadir’in direnişi sonuçsuz ve başarısız bir vakıa olarak algılanabilir ama batıla sabırla direnmenin gerçek mükâfatı, elbette hiçbir salih ameli karşılıksız bırakmayan Allah’ın katında olacaktır.
Emir Abdulkadir, tek bir sözle anlatılabilecekse, herhalde yaşamını özetleyen en uygun söz “sabır” olacaktır. Çünkü sabır; zulüm, haksızlık ve musibetler karşısında, hak ve adaletten ayrılmadan hayatı, inancın ilkeleriyle birlikte şeytan ve dostları karşısında koruyarak yaşamaktır. Bu bağlamda uzun yıllar kültürel sömürü ve dinsizleştirme politikasına maruz kalan Mısır, Tunus ve Türkiye’de bu sabrın adı; el-Benna, Gannuşi ve Erbakan’ın izlediği yolda olduğu gibi “sivil direniş” ise, fiili işgale maruz kalan Cezayir, Çeçenistan, Libya ve Filistin’de Emir Abdülkadir, Şeyh Şamil, Ömer Muhtar ve Ahmed Yasin’in yönteminde olduğu gibi “silahlı direniş” demektir. İçinde yaşanılan dönem ve toplumun yapısına göre başvurulan direniş yöntemleri farklı olsa da mücadeleleri başlatan liderlerin ortak noktaları, savundukları dinî inanç ile on asırdan fazla geçmişe sahip İslami gelenek arasında kurdukları güçlü bağlarıdır.
Son Söz; Emir Abdulkadir’in, düzenli olmayan küçük birliklerle ve düşman karşısına beklenmedik an ve mekânlarda çıkıp ani saldırılara başvurmasıyla bilinen taktiği, 20. Yy’da özellikle sol kurtuluş örgütleri tarafından sıkça uygulanan bir yöntem olan “gerilla savaşı”nın atası olarak bilinir.
Emir Abdulkadir, tek bir sözle anlatılabilecekse, herhalde yaşamını özetleyen en uygun söz “sabır” olacaktır. Çünkü sabır; zulüm, haksızlık ve musibetler karşısında, hak ve adaletten ayrılmadan hayatı, inancın ilkeleriyle birlikte şeytan ve dostları karşısında koruyarak yaşamaktır. Bu bağlamda uzun yıllar kültürel sömürü ve dinsizleştirme politikasına maruz kalan Mısır, Tunus ve Türkiye’de bu sabrın adı; el-Benna, Gannuşi ve Erbakan’ın izlediği yolda olduğu gibi “sivil direniş” ise, fiili işgale maruz kalan Cezayir, Çeçenistan, Libya ve Filistin’de Emir Abdülkadir, Şeyh Şamil, Ömer Muhtar ve Ahmed Yasin’in yönteminde olduğu gibi “silahlı direniş” demektir. İçinde yaşanılan dönem ve toplumun yapısına göre başvurulan direniş yöntemleri farklı olsa da mücadeleleri başlatan liderlerin ortak noktaları, savundukları dinî inanç ile on asırdan fazla geçmişe sahip İslami gelenek arasında kurdukları güçlü bağlarıdır.
Son Söz; Emir Abdulkadir’in, düzenli olmayan küçük birliklerle ve düşman karşısına beklenmedik an ve mekânlarda çıkıp ani saldırılara başvurmasıyla bilinen taktiği, 20. Yy’da özellikle sol kurtuluş örgütleri tarafından sıkça uygulanan bir yöntem olan “gerilla savaşı”nın atası olarak bilinir.
Kaynaklar:
1-İslam Âlimleri Ansiklopedisi, Abdulkadir Cezayiri başlığı
2- The life of Abdel Kader, ex-sultan of the Arabs of Algeria, C.Henry Churchill
3-The Life and Times of Emir Abd el-Kader, John W. Kiser
4- New York Times, 12.11.1879 tarihli nüshası, http://query.nytimes.com/mem/archive-free/pdf?res=FA0914F7345B137B93C0A8178AD95F4D8784F9
5- Extraordinary Revelations -Abd el Kader- Guizot’s Foreign Policy, Frederick Engels, http://www.marxists.org/archive/marx/works/1848/01/22.htm
Yorum Yap