Dolar

34,8665

Euro

36,6034

Altın

3.047,86

Bist

10.058,47

Kazım Sağlam Abdullah Azzam'ı anlattı

Şehadetinin 25. yılında Şehid Abdullah Azzam’ı ve onun cihad tecrübesini, eserlerini neşreden Buruc Yayınlarının sahibi, Medeniyet Vakfı Başkan Yardımcısı Kâzım Sağlam hoca ile konuştuk.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-11-24 12:55:08

Kazım Sağlam Abdullah Azzam'ı anlattı

 

Sayın hocam, ümmetin şehidi Abdullah Azzam’ın eserlerini neşretmiş biri olarak sizin dilinizden Abdullah Azzam’ı tanıyabilir miyiz?

Abdullah Azzam 1941 yılında Filistin’de doğdu. Buradaki ilk ve orta öğretimini tamamladı daha sonra Şam Üniversitesi Şeriat fakültesini bitirmiştir. 1967’de Amman’da öğretmenlik yaparken Batı Şeria ve Mescid-i Aksa'nın Yahudilerin eline geçmesi üzerine Müslüman Kardeşlerin mücahid birliklerine katıldı. Bir süre Amhud Şeriat fakültesinde öğretim üyesi olarak çalışmış, Usul-û fıkıh alanında master yapmıştır. Kahire'de Usul-û fıkıh dalından birincilikle mezun olmuş 1973’te doktorasını almıştır. Abdullah Azzam İslamabad'daki Uluslararası İslam Üniversitesinde ders verirken aynı zamanda yeni başlayan Afgan Cihadı ile yakından ilgilenmişti. Zaten, Abdullah Azzam’ın İslam âleminde tanınması da onun Afgan Cihadında aldığı kritik rol ile başlamıştır.

 

İlk olarak Abdullah Azzam’ın “Tevbe Suresi Tefsiri” başlıklı kitabını yayınevi olarak Türkçe’ye kazandırdınız, daha sonra ise farklı yayın evleri tarafından çıkarılan kitapçıklarını bir araya getirerek “Şehid Abdullah Azzam Külliyatı” isimli eseri yayınladınız. Bu eserleri neşretmenizdeki gayeniz nedir?

Yıllarca süren bir Afgan cihadı vardı. Bu cihad ile Afganistan’ın dışından oraya akın akın Müslümanlar gittiler. O Müslümanların cihada katılma sürecinde birtakım sıkıntılar yaşandı, iç kavgalar oldu, dışarıdan gelen mücahidler Afgan halkıyla bazı problemler yaşadı. Abdullah Azzam’ın özelliği, Afgan cihadının daha düzgün, daha makul, daha İslami ve daha insani çizgide kalmasını sağlamaktı. Bunun içinde ciddi bir eğitime ihtiyaç vardı ve Abdullah Azzam bu işi üstlendi. Abdullah Azzam bir alim, mütefekkir, mücahid, cihad ruhunu taşıyan ve İslami hassasiyetlere riayet eden bir Müslümandı. Azzam, Afgan cihadına katılan mücahidlere askeri eğitim ile birlikte ahlaki eğitim, dini eğitim, savaş hukuku eğitimi verdi ve Afgan cihadındaki sapmaları, yanlışları önlemeye gayret etti.

Abdullah Azzam, Filistin’de İsrail’e karşı savaştı. Bu savaş öncesinde öğretim görevlisi olan Azzam, Usul-û fıkıhta doktorası olan, bir mücadele geleneğinden gelen, İhvan terbiyesinden geçmiş birisidir. Kendi hayat hikayesinde zaten vardır. Abdullah Azzam, cihadın sapmaması için elinden geleni yaptı. İlk önce yurt dışından gelen mücahitleri eğitmek için bir mektep kurdu. Abdullah Azzam, Peşaver’de bir nevi okullar açtı, medreseler kurdu ve hastaneler açtı. Bir cihadı ruhen ayakta tuttu. Ayrıca Abdullah Azzam, Afgan mücahid liderler üzerinde de etkisi olan birisiydi ve birbirlerine düşmanlıklarını engellemeye çalışarak onların aralarını buluyordu. Azzam, bu durumu sağlayabilecek kapasitede bir isimdi. İşte biz bunların paylaşılması gerektiğini düşündük.  Çünkü orada fiili bir cihad vardı ve bu fiili cihadın getirdiği sorunlar ve bu sorunların çözüm yollarını Azzam’ın kitaplarında bilhassa Tevbe Suresi’nin tefsirinde bulmak mümkündür. Aslında kitabın ismi “Fi Zilali Sureti Tevbe” yani “Tevbe Suresinin Gölgesi”nde idi. Yani Seyyid Kutub’un kitabından mülhemdi. Dolayısıyla o kültür, o ruh halini bildiğimiz için bu kitabını yayınlamaya karar verdik. Bu kitap Abdullah Azzam’ın verdiği derslerden derlenmiş bir kitaptır. Kitabı okuyan herkes görür ki burada sadece klasik tefsir metodu yoktur. Bununla beraber bugünkü problemlere çare bulmaya çalışan, fetvalar veren bir nevi yerine göre içtihatlar eden bir Azzam var. Azzam, Tevbe suresini merkeze alarak, bir savaş ve cihad hukuku ortaya koymuştur. Ayrıca bu kitapta pasaportla girme, eman verme, yabancılarla istişare etme, mücadele etme tarzı gibi bazı durumları da bulursunuz. Biz bunları bildiğimiz için kitabı yayınlamayı uygun bulduk.

 

Kitap belli bir süre “Tevbe Suresi Işığında Cihad Dersleri” olarak yayınlandı, daha sonra “Tevbe Suresi Tefsiri” olarak ismini değiştirdi ve yeniden basıldı. İsim değişikliğinin nedeni nedir, bir sıkıntı mı yaşadınız?

Kitabın adı aslında “Cihad Dersleri” değildi.  Orijinal adı“Fi Zilali Sureti Tevbe”dir. Ama kitap, Afgan cihadında verdiği dersleri içerdiği için biz biraz daha net açıklasın diye kitaba “Cihad Dersleri” ismini verdik. Daha sonraki baskılarda ise kitabın orijinaline sadık kalarak, “Tevbe Suresi Tefsiri” olarak isim değişikliğine gittik. Kitap yayınlanırken çok ciddi bir sorunla karşılaşmadık. Ama 15 ve 20 Kasım’dan sonra bu kitap çok gündeme geldi ve bunun üzerine bir sorgulama ile karşılaştık. Kitapla ilgili ifade verdim, neticede kitap hakkında ne toplatma kararı çıktı ne de bundan dolayı mahkeme açıldı. Çünkü kitapta Türkiye’yi rahatsız edecek pek bir şey yok. Kitapta Ruslara karşı bir mücadele ve bu mücadeleye karşı Müslümanların takındığı bir tavır var. Kitapta verdiği fetvalar, gündeme getirdiği konular ile bugünün Türkiye’siyle birebir çok ilintisi yoktur. Düşünce ve ruh olarak bir alaka olsa da açık ve aleni bir düşman olan Rusya’ya karşı savaşan bir mütefekkir, müfessir ve fakih olan Azzam’ın düşünceleri, fetvaları, içtihatları ve mücadele tarzı vardır kitapta.

 

Daha sonra farklı yayınevlerinden çıkan kitaplar bir araya getirilerek “Şehid Abdullah Azzam Külliyatı” yayınlandı.

Abdullah Azzam’ın ufak risale halinde yazdığı kitaplar var. Bunlar sağda solda değişik yayınevleri tarafından çıkmış kitaplar ve doğrusu baskıları, tarzları benim hoşuma gitmedi. Biraz da Abdullah Azzam’a duyduğum saygı dolayısıyla yayın evleri ile anlaşarak bu risalelerin hepsini bir araya getirdik. Bu sırada bazı konuların tekrar edildiğini gördük ve onları çıkararak bu “on bir risale”yi kendimize göre bir sıraya koyduk. Böylece bir külliyat oluştu.

Azzam’ın kitapları aynı zamanda Ortadoğu İslami mücadelenin de tarihi seyrine ışık tutan kitaplardır. Sadece dini metinler değildir. Örneğin; bu kitaplara baktığınızda; Azzam’ın, Amerika ve Avrupa’daki Müslümanların ahvalini anlattığını görüyorsunuz. Aynı zamanda kitapta hilafetin ilgası, Hamas, Rusya’nın çöküşü gibi meseleleri de bulursunuz.  Kitap aynı zamanda Azzam’ın dünya görüşü ile kişiliğini de ortaya koyar. Onun için derli toplu olsun, okumak isteyenler daha rahat ulaşabilsinler diye böyle bir şey yaptık.

 

Abdullah Azzam’ın şahsiyeti ve ahlakı hususunda neler söylemek istersiniz?

Abdullah Azzam,  ümmet adına kaygı duyan, ümmetin birliği, dirliği ve dirilişi için gayret gösteren bir insandı. Abdullah Azzam, Siyonist devletin kuruluşuna şahit olmuş, onlarla mücadele etmiş ve oradan da kendi gözlerinin önünde İslam topraklarının elimizden kayıp gittiğine şahit olmuştur. İngiliz emperyalizminin bölgedeki işgallerini, zulümlerini görmüş, daha sonra Amerikan işgalini de yaşamıştır. Abdullah Azzam bir dava ve bir ilim adamı olarak üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışan bir kişiliğe sahipti. Azzam aynı zamanda Arap dili ve gramerine, İslami literatüre sahip bir kimseydi. Abdullah Azzam, makam ve mevkiyi, akademisyenliği bırakıp yokluk içerisinde yaşamayı göze almış, ideal davası uğruna her şeyi göze alabilen bir şahsiyete sahiptir. Bu ilmin, davet ahlakının dava adamlığının getirdiği vakarı, düzgün ve dik duruşu da Azzam’da görüyoruz. Elbette, hiç kimse hatalardan beri değil ama Azzam, İslam’ın istediği tipte ideal bir Müslümandı. Ne geri adım atıyor, ne taşkınlık yapıyor, sadece üstüne düşen vazifeyi yapıyordu. Dünya malında gözü yok. Vasiyetinde de beyan ettiği gibi çoluk çocuğuna mal mülk bırakmıyor. Abdullah Azzam geriye kişilik ve ahlak sahibi bir dava adamlığını miras bırakıyor. Bu bizim için yani bugünkü Müslümanlar için çok gerekli bir şeydir. Azzam’ı dengeli, makul, dirençli, ümmetin geleceğini düşünen ve ona göre kalıcı adımlar atmaya çalışan bir şahsiyet olarak görüyorum.

 

Abdullah Azzam’ın Afgan cihadına ve cihad anlayışına katkısı nedir?

Afganistan’a dışarıdan giden bilhassa Selefi ağırlıklı Arap Müslümanlar, Afganlıların muska takmaları, tarikatçılık, vesile gibi şeyleri gündeme getirerek onları tahkir ediyorlardı. Tekfire varan aşırılıkları da vardı. Azzam bunları yumuşatarak Afgan cihadında bu gerginliği ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Azzam, yayınladığı fetvalarla, Arap ülkelerine gidip verdiği konuşmalarıyla, sahip olduğu irtibatları ile Afgan cihadına Müslümanların bizzat katkısını da sağlamış bir adamdır. O yönüyle Afgan cihadının hem desteklenmesine hem de sıhhatli yürümesine büyük katkısı olmuştur.  Belki de bunun için şehit edildi, onu da bilemiyoruz.

 

Abdullah Azzam kimler tarafından şehit edilmiş olabilir?

Abdullah Azzam, çocukları ile beraber cuma namazına giderken suikasta uğradı ve şehit edildi. Bunun kimler tarafından yapıldığını bilmiyorum. Bugün daha rahat anlıyoruz ki, dış dünya makul, aklı başında mücadeleyi istemiyor. Mücadele edecekse de beraberinde problem olan, yarın öbür gün birbirlerine düşebilen insanların riyasetinde mücadelenin gitmesi dış dünya için daha lüzumlu bir şey. Azzam bu manada bir denge adamıydı. Onu şehit ederek bu dengeyi ortadan kaldırdılar. Allahu A’lem muhtemeldir ki, Azzam yaşıyor olsaydı Afganlılar bu kadar birbirlerine girmezlerdi. Çünkü onun savaş boyunca mücahitler üzerindeki etkisi savaştan sonra da kendisini gösterecekti. Azzam ortadan kaldırılarak denge unsurunun bir ayağı çöktü. Bu Sonuçtan hareketle şunu diyebiliriz; Müslümanların birbirlerini boğazlamasını önleyen kişiler, birileri tarafından öteki addedilir. Ve öyle ya da böyle ortadan kaldırılır. Bir çok söylenti var ama şunlar yaptı diyemem, Allahu A’lem şu bir gerçektir ki Azzam şehit edilmesiydi, arkasından Şah Mesut da öldürülmeyecekti. Rabbani, Hikmetyar, Abdurresul Seyyaf gibi Afgan mücahidlerinin hepsini Azzam etkileyecek ve onlar birbirlerine girmeyecekti.

Şu da söylenebilir ki Azzam yaşıyor olsaydı bugün IŞİD, Nusra gibi gruplar da birbirine girmeyecekti. Azzam orada da bir denge unsuru olurdu. Çünkü Azzam iç düşman ihdas etmeye karşı bir adamdı. Azzam’ın düşmanları aleni açık İslam düşmanları, topraklarımızı işgal eden emperyalistlerdi. Dolayısıyla gösterdiği hedef Azzam’ın kendinden olan birisi değildi. Azzam’ın ötekisi topraklarımızı işgal edenlerdi. Ortadoğu’yu işgal eden İngilizler, yine topraklarımızı işgal eden Siyonist İsrail devleti ve Afganistan’da da Rusya onun ötekisiydi.

Eğer bugün yaşıyor olsaydı topraklarımızı işgal eden emperyalistlere karşı bir cephe oluşturacaktı ve Müslümanlar arasındaki kavgaların önünü alabilecekti. Belki bu söylediğim abartı olarak algılanabilir ama öyle değil. Zaten birkaç aklı başında insanla bu işler yürür ve birkaç fitneci insanlarla işler tersine döner. Azzam bu aklı başında insanlardan biriydi ve bunun için şehit edildi. Ümmetin birliğini istemeyenler Azzam’ı şehit etmiştir

 

Son söz olara neler söylemek istersiniz?

Şimdi bugün Ortadoğu’da cihad eden Küresel Cihad yapılanmalarının hemen hemen hepsi kendini Abdullah Azzam’a atfediyor. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; eğer Azzam yaşıyor veya Azzam’ın düşüncesi, fikriyatı devam ediyor olsaydı bu iç kavgaların hiçbirisi olmazdı. Mesela Suriye’de kimse birbirine düşmez ve ötekisi Esed ilan edilirdi. Esed gidince de o mücahitler kendi ülkelerine dönerlerdi. Çünkü Azzam hiçbir zaman Afganlılara tahakküm etmedi, gelin bana bağlanın demedi. Orada cihada yardıma gitti, üstüne düşeni yaptı. Aynı şeyi Suriye’de ve Irak’ta da yapardı.

Bugün kendisini Azzama’a nispet edenlerin en yakınındaki başka bir grubu öteki addedip öldürmeyi, şehit etmeyi göze almaları Azzam’ın ruhu, düşüncesi, karakteri, hareketi ile hiç bir ortak tarafı yoktur.

Eğer birileri Azzam’ın izinden gidiyorum diyorsa evvela iç kavgaları, iç ihtilafları kesinlikle görmemesi lazım. Azzam ne muska takana ters bakmıştır, ne bir şeyhe bağlananları öteki addetmiştir. Kitaplarında bunu rahatlıkla görürsünüz.

Abdullah Azzam’ın bir özelliği de ümmetin karşı karşıya kaldığı problemleri bir öncelik sırasına koymasıydı. İngiliz, istilacı Siyonist İsrail devleti, Rusya varken Azzam başka şeylerle uğraştı mı? Bugün Esed varken Suriye’de grupların birbiri ile uğraşmasının Batının işine yaramadığını kim söyleyebilir?

Müslüman olarak önceliğimiz imandan sonra belki iman ile beraber işgalin ortadan kaldırılmasıdır. Hür olmayan insanın düşüncesi de hür değildir. Hür olmayan insanın İslam’ına leke gelir. Amerika’nın, Rusya’nın, Avrupa Birliği’nin gölgesinde, çizmesi altında yaşayan insanın ne kadar hürriyeti vardır. Bu kimseler, ne kadar sıhhatli İslam düşüncesine sahip olabilir? Azzam bunları biliyordu.

Öncelikle hürriyet ortamı olacak. Hürriyet demek birinci derecede küfrün çizmesinin oradan kalkması, dolaylı ya da dolaysız sömürüye son verilmesi demektir.

Bugün de Müslümanların vazifesi budur. Yani ötekini görmeyip gelip mahalle bakkalı ile, imamı ile, muhtarı ile kavga etmek ne kadar makul, ne kadar akıllı bir şey. Azzam bütün bunları bilecek kadar fıkh eden bir adamdı. Çünkü o dünya siyasetini biliyordu. Dünyayı dolaşmış biriydi, öyle gözü kapalı biri değildi. Azzam, Amerika’ya gidene başka, Avrupa’ya gidene başka, İslam dünyasında olup ülkesindeki zalimlere karşı mücadele edene başka tavsiyelerde bulunuyordu.

Bugün de, Azzam düşüncesini savunanlar olarak hepimiz birbirimizle uğraşacağımıza birinci ötekimizi sömürgeciler olarak kabul edebilirsek o zaman bir çıkış yolu buluruz. İsrail, Amerika ve Batı adına bağrımıza yerleştirilmiş bir karakoldur. Bunu görmeyip sadece birbirleriyle uğraşmanın ne anlamı var. İsrail nasıl batı için değer ifade ediyorsa Filistin ve İsrail’le savaşta bizim için aynı değeri ifade etmesi lazım. Hamasla kavga etmeyi, öteki saymayı daha rafine bir İslami anlayış olarak görmek kadar akılsızca bir şey yoktur. Ne hikmetse kimse İsrail’in politikasını, yaptıklarını birinci sıraya koymuyor. Burada ümmetin öncelik sırasında bir eksiklik var. Azzam bu öncelik sırasını çok iyi görebilen bir insandı. İnşallah o Azzam düşüncesine tekrar dönülür.

 

Allah razı olsun hocam..

Ecmain.

 Röportaj: Ahmet Ali Yüksel

(medeniyetvakfı)

SON VİDEO HABER

İstanbul'dan Halep'e giden Suriyeliler konuştu

Haber Ara