Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Sağcı / Solcu ve İslami Duruş

İslam, tüm insanlık için kurtuluş reçetesidir ve bu reçeteyi insanlığa sunacak altyapımız da vardır, yeter ki ümmet birbirine güvensin ve hakiki dost ve düşmanını tanısın.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-03-01 12:34:00

Sağcı / Solcu ve İslami Duruş
Kazım Sağlam*

Her insan teki duruşunu kelimelerle, kavramlarla, isimlendirmelerle izah etmeye çalışır. İsimlendirmeler; düşünülen, inanılan, yaşanılanların temsilcileri olarak karşımıza çıkar.

Kim hangi dünyaya ait kavramı kullanıyorsa o dünyanın içine giriyor demektir.

Kavram; kavramaktan gelen bir kelime, her tarafını kaplamak, sarmak, kuşatmak, iyice anlamak, tam anlamak, idrak etmek... Anlaşılır hale getirmek.

Zihin yoluyla idrak etme faaliyeti, anlama, planlama, bir şeyin doğrudan anlaşılmasını sağlama.

Kavranılan, anlaşılan şey, konu veya fikir, bir nesnenin zihindeki yalın tasavvuru... feh etme, farkına varma, mefhum...

Akıl yürütme yoluyla bir şeyi tarif etme, isimlendirme, anlaşılsın diye çerçeveye yerleştirme ameliyesi…….

Müslümanların kavram ihdas etmeleri ve kullanmaları da kendi dünyalarına ait ise İslamî bir değer ifade eder. Biz Müslümanların hayat rehberi, Allah’ın Kitabı ve Rasulünün sünnetidir.

Allah, bize nasıl yaşayacağımızı bildiren bir Kitap göndermiştir, biz bu Kitapla yolumuzu tayin ederiz. Müslüman olmayanlar için Allah’ın Kitabı sıradan bir değerdir, bizin için uyulması lazım gelen yegane kaynaktır, hayat düsturudur.


Allah, bize gönderdiği Kitapta neyi nasıl isimlendireceğimizi, kavramlaştıracağımızı da bildirmiştir. “ Âdem’e bütün isim­le­ri öğ­ret­ti. Son­ra on­la­rı me­lek­le­re gös­te­rip: “Eğer doğ­ru söy­le­yen kim­se­ler ise­niz bun­la­rın isim­le­ri­ni ba­na ha­ber ve­rin” de­di.

“Rab­bi­miz, Se­ni ten­zih ede­riz. Se­nin bi­ze öğ­ret­ti­ğin­den baş­ka bir şey bil­me­yiz. Ger­çek­ten her şe­yi hak­kıy­la bi­len, hük­mü sağ­lam ve hik­me­ti son­suz olan Sen­sin” de­di­ler. “Ey Âdem, on­la­ra (var­lık­la­rın) isim­le­ri­ni ha­ber ver” di­ye bu­yur­du. O da on­la­ra isim­le­ri­ni söy­le­yi­ve­rin­ce: “Si­ze de­me­dim mi ki ger­çek­ten gök­le­rin ve ye­rin giz­li­lik­le­ri­ni Ben bi­li­rim Ben; ne­yi açık­lar­sa­nız ne­yi giz­ler­se­niz yi­ne Ben bi­li­rim” di­ye bu­yur­du.” (Bakara, 2/31-33) İsim koyma, kavramsallaştırma da Allah’ın Kitabına veya Rasulün sünnetine yahut bu ikisinden neşet eden bir dayanağa isnad etmesi gerekir, aksi halde İslamîliği tartışılır. Bir nesneye isim koyabilme yeteneği de Allah tarafından bize bahşedilen bir lütuftur. Kur’ân, rast gale kavramları kullanmamızı hoş karşılamıyor, bunların mutlaka bir dayanağının olmasını istiyor. “…Allah’ın haklarında hiçbir delil indirmediği, kendinizin ve atalarınızın taktığı bir takım adlar (kavramlar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz?” (Araf,7/71)

Hz. Yusuf, zindan arkadaşlarına, kavimlerinin taptıkları putları, peşinden gittikleri sistemleri ve kavramsallaştırdıkları ilkelerini yererken; “Sizin O’nu (Allah’ı)bırakıp taptıklarınız, kendinizin ve babalarınızın adlandırdığı (kavramlaştırdığı) bir takım isimlerden başka bir şey değildir..” (Yusuf, 12/40)

Yine Kur’ân, eski kavimlerin bazı yakıştırmalarını ve sapkınlıklarını -melekleri dişi ve Allah’ın kızları olarak nitelendirmelerini- yererken; “Onlar ancak sizin ve atalarınızın adlandırdığı ve Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği bir takım boş sözlerden ibarettir.” (Necm, 53/23) diyerek heva ve hevese göre kavramlaştırma yapılamayacağını beyan ediyor.

Bir kişiyi, çevreyi veya bir anlayışı değerlendirirken basiret üzere bir anlayış geliştirip hakkında konuştuğumuz kişinin bugüne kadar yapıp ettiklerine bakarak bir yargıda bulunmalıyız. Herhangi bir kişinin, çevrenin bir cümlesi veya bir hamlesiyle yahut bir düşüncesiyle kesin yargıda bulunmak bizi sıkıntıya sokar. Sağcı-solcu, muhafazakâr, gelenekçi gibi kavramları itina ile kullanmalıyız, problemlidirler ucu açık anlayışlara sahiptirler.
Asıl olan; kimin hangi zemine ve arka beslemeye dayanarak kavramları kullandığıdır.

Birine sağcı derken hangi İslamî hükümden yola çıkarak bu kavramı kullanıyoruz. Acaba solun kullandığı manada mı kullanıyoruz yoksa İslamî referanslarımızdan yola çıkarak mı kullanıyoruz.

Türkiye’de yürürlükte olan ve üzerinde fazlaca düşünülmeyen sağ-sol algısı, peşin hükümlü ve tarafgirlik üzerine bina edilen bir yaftalamadır. Böyle toptancı bir etiketleme, insanı markalı meta haline sokmaktır.

Sağ kelimesi genel anlamda olumluluk arz eder. Sağduyu, sağlam, sağ selim gibi deyimler sağ kelimesinin olumluluk taşıdığını gösterir. Peki, bu kadar olumluluk bize yeter mi? Hayır yetmez.

Sol kelimesi veya kavramı da öyle problemlidir. Ashab-ı şimal, günahkârlar için kullanılır, cehennemlikler için kullanılır. Hâlbuki bugün bu tabir bu anlamda kullanılmıyor, mevcuda biraz itiraz etmek anlamında kullanılır. Mevcuda itiraz her müminin görevi değil midir? Bunca zulüm ve tuğyan varken mevcudu muhafaza etmek ve itiraz etmemek dilsiz şeytan anlamına gelmez mi?

Eğer ucu açık ve bizim dünyamıza ait olmayan kavramları kullanma hususunda ısrar edersek açmaza gireriz. Cari anlayışa göre solcu olmayan herkes sağcıdır. Sağcı olmayan herkes solcudur. Farkına varmadan sağ-sol ayrışmasını Müslümanlar hakkında kullanarak birilerini sağcıların birilerini de solcuların saffına itmiş oluruz.

Mesela, Mehmet Kaplan “Şiir Tahlilleri” kitabında, Erdem Beyazıt’ı değerlendirirken onu solcu diye itham eder. Kaplan’a göre sağcı olmayan herkes solcudur. Erdem Beyazıt, Müslüman’ı tarif ederken zulme karşı duran ve hakkını arayan bir mümin portresini çizer. Bu anlayış, Kaplan’a göre solculuktur. Çünkü ona göre din; sevgi işi muhabbet işidir. Müslümanın direnişle, zulme karşı kıyam etmekle alakası olamaz. Sayılan hususlar solcuların işidir.

Hâlbuki rahmetli Erdem Beyazıt, Anavatan Partisinde görev almış bir insandı. Sağcılığa belki daha yakındır diyebilmek mümkündür.

Benzer bir durum Sezai Karakoç için de geçerlidir. Sezai Bey, solcu olmadığı için sol çevrelerce sağcı, muhafazakâr olarak addedilir. Hâlbuki kullandığı dil ve mevcut yanlış duruma itirazı bir mümin duruşudur. Sol söylemin etkisinde kalan zihin yapısına sahip olanlar bu yaftalamayı rahatlıkla yapabiliyorlar.

Üzerinde durulması gereken ve dikkat edilmesi lazım gelen bir husus da mevcudu muhafaza her zaman doğru değildir. İslam gönderildiği günden bugüne kadar zulme ve haksızlığa savaş açmış bir dindir. İslam’da erki ve sermayeyi elinde tutana zulüm kapıları kapatılır, rüşvet, karaborsa, fırsatçılık yasaklanır…. Böylesi hassas bir denge üzerine bina edilen İslam anlayış ve duruşunda bugünün güdük ve kapalı sağ anlayışıyla insanları ve dünyayı algılamak, değerlendirmek yanlıştır, sığdır ve dahası tarafgirliktir.

Meri işleyişle İslam anlayışının bir alakası yoktur, mevcut düzen İslam yerine ikame edilmiş gayri İslamî bir işleyiştir. Bu işleyiş, tüm kurum ve kuruluşlarıyla İslam dışı bir nizamdır. Bu nizamın zihin yapısı ve değer biçme kıstasları da yanlıştır, en azından İslamî değildir. Sadece Türkiye idaresi ve yapısı için bu böyle değildir, tüm dünyanın içinde bulunduğu anlayış ve kavramsallaşma da buna dâhildir, yani İslam dışıdır.

Anlaşılıyor ki, İslamî manada bugünkü sağ-sol kavramları meramımızı ifade etmekten uzaktır.

Başka bir açmaz, Müslümanların bu yanlış isimlendirmeye bina ettikleri; düşünme, yazma, anlatma, örgütlenme biçimleridir.

Akıl yürütmemiz bize ait değilse başka bir anlayışın akıl yürütmesiyle bir hüküm çıkarıyorsak isabet ettirsek bile ileride zararları ortaya çıkacaktır. Onun için günlük ve mevsimsel menfaatleri ve maslahatları değil, geniş ve hayat boyu menfaatleri hesaplayarak adım atmalıyız.

Bilgilenme biçimimiz, akıl yürütme metodumuz, kainatı anlama biçimimiz, insan terbiye etme yol- yöntemimiz, eğer bize, yani İslam’a has ve ait değilse, bizim diğer insanlardan farkımız yok demektir. Hem İslamî bir yol izlediğimizi iddia edeceğiz hem İslamî olmayan bir akıl yürütmeyle bunu sağlamaya çalışacağız bu yaman bir çelişkidir.

Burada bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum o da şudur; bir şeyden yararlanmak başkadır onun yörüngesine girmek başkadır. Tabii ki tüm insanlığın tecrübe ve birikiminden faydalanacağız, fakat dikkat edilecek husus bizim vahiyle sağlama yapma mecburiyeti ve vahye muhatap olma üstünlüğüdür.

Telif etmede de aynı yolu izleyeceğiz, Allah’ın vahdaniyetini gölgeleyecek hiçbir ilim veya icad bize uymaz, bize uymayan bir şey ne ise o, insanlığa da fayda sağlamaz, beraberinde yığınla maraz getirir. Bilim tarihine bu gözle bakarak yeniden değerlendirmemiz lazım gelecektir.
Birbirimizle ilişki biçimlerimiz de İslamî olmalıdır. Aile içi ilişkiler, fert toplum ilişkisi, toplumu örgütleme biçimi İslamî esaslara dayanmalıdır.

Örgütleme biçimi İslamî olmayanların, ya sağcı örgütlenme biçimi olur veya solcu bir örgütlenme biçimi olur.

Sağcı olursak, mevcudu muhafaza etmek adına erke yaslanır ve İslamî olmayan düzeni muhafaza ve müdafaa eder duruma düşeriz. Bizim ötekimiz mevcut işleyişe başkaldıran herkes olur. Zulüm kavramını da Kur’ân bakış açısından çıkarır dünyadaki işleyen küresel kapitalizmin anlayışına yakınlaştırır ve üzerine bir İslam kisvesini geçirerek Müslümanlaştırırız.

Solcu kafa yapısıyla örgütlenir ve işleyişi sola özenerek yaparsak, bu sefer solun düşman bildiği her şeyi düşman sayar, varlığımız bay muhalefet olur, her şeye karşıyız anlayışı merkeze koyarak hareket ederiz. Sonunda varacağımız yer, insanlarla aramıza setler oluşturmak, kendi hatalarımızı düzeltme yerine suçu dışarıda aramak noktasına geliriz. Biz daima haklıyız suçlu olan bu uyuşuk sağ kafalı insanlardır.

Muhalefetimiz, her şeye muhalefet etmek olur, düzgün işleyen ne varsa hepsi statik ve ebuecdad dini olarak algılanır ve takbih edilmesi gerekir, böyle yapmayan zaten İslam devrimcisi olamaz.

Bu gözle tarih okursak, isyan etmiş olan her hareketi İslamî kabul edeceğiz, meşru İslam devletine isyan etse de o kıyamdır ve alkışlanmalıdır. Haklı olduğumuzu ispat etmek için de İslamîliği, tenkid ve tahlile tabi tutarız sonunda “gerçek İslam diye bir şey bugüne kadar olmamıştır” hükmüne varır ve rahatlarız.

Bu söylenenler arasında büyük bir yekunu doğru da olabilir. Fakat burada bir ruh halinden bahsediyorum yanlışı doğru kabul etme diye bir dert taşımıyorum. Yanlış daima yanlıştır. O başka bir fasıldır.

İslam; Sağcılık, solculuk, liberalizm, kapitalizm, sosyalizm, milliyetçilik.. vb. kavramlarla izah edilemez, böyle benzetmeler tükenmiş ruh halinin veya birilerine şirin görünmek isteyişin tezahürüdür. İslam’ın ön veya son eklere ihtiyacı yoktur. İslam Sosyalizmi, İslam Liberalizmi, Demokratik İslam…. gibi kavramlar; İslam, bu çağın problemlerini çözemez ruh halinin dışavurumudur.

İslam, tüm insanlık için kurtuluş reçetesidir ve bu reçeteyi insanlığa sunacak altyapımız da vardır, yeter ki ümmet birbirine güvensin ve hakiki dost ve düşmanını tanısın. İnsanlığa en büyük huzuru büyük İslam anlayışı getirecektir, yarasalar istemese de İslam güneşi doğacak, daha doğrusu karanlık perdeler kaldırılacak ve insanlık rahat bir nefes alacaktır. Fıtratı bozulmamış tüm insanları bu çatı altında toplayacak bir yüce şemsiyeyi hep beraber oluşturacağız. Bunu da kendi kavramlarımız ve kendi icatlarımızla yapacağız.

Bugünün diliyle yeni İslamî kavramlar ve bu kavramların ördüğü yeni çıkış yolları, sonunda dünyayı düzeltecek İslam nizamını gündeme getirecek ve insanlık küresel kapitalizmden kurtuluş yolunu bulacaktır. Dünyanın İslam’a muhtaç olduğu bu dönemde eğer biz bunu sağlamak için gayret göstermez solun peşine düşersek gene zaman kaybedeceğiz, Müslümanların zaman kaybetmesi insanlık için derin ve köklü yaralar açar.

*Yayıncı-Yazar.
SON VİDEO HABER

Rus askeri Şam'dan ayrıldı! Suriye'den yeni görüntüler

Haber Ara