TIMETURK | 5 SORU
Oyuncu Meltem Cumbul, 24'üncü Uluslararası Adana Film Festivali'nde sunuculuk yapmış, fakat ödülünü almak üzere sahneye davet ettiği yönetmen Semih Kaplanoğlu'nun elini sıkmayarak tepkileri üzerine çekmişti. Kimine göre gündem olmak için bu tavrı sergileyen Cumbul, kimlerine göre ise büyük bir kabalığa imza atmıştı. Peki hangisi ve Cumbul böyle bir hareketi neden yaptı? Geçtiğimiz günlerde uzun uzadıya tartışılan konuyu 5 SORU'nun bugünkü konuğu Star Gazetesi Kültür-Sanat Yazarı Bedir Acar ile konuştuk.
İşte Acar'ın açıklamaları:
1. 24'üncü Uluslararası Adana Film Festivalinde oyuncu Meltem Cumbul'un en iyi yönetmen ödülünü kazanan Semih Kaplanoğlu'nun elini sıkmaması üzerine başlayan tartışmalarla alakalı düşünceniz nedir? Yaşanan tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul ve Antalya başta olmak üzere hemen her ödül töreni, ‘kifayetsiz muhterislerin' kendilerince ‘hasım' belledikleri kesimlere yaylım ateşi açılan platformlar haline dönüştürüldü. Halkın oylarıyla birinci seçilen Diriliş Ertuğrul dizisi ekibini konuşturmayıp apar topar sahneden indiren ‘Kelebek'çiler mi dersin, uluslararası çapta ün yapmış bir yönetmenin elini havada bırakan mı dersin, istemedikleri bir yönetmenin filmini festivale dahi sokmaksızın ‘sıfır' puanla diskalifiye eden ön seçici kurullar mı dersin… Sahnede zulümlerin en çirkinlerinden birini, bundan 10 yıl kadar önce ünlü sinema yazarı Atilla Dorsay, dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a yapmıştı. SİYAD töreninde Çağan Irmak'a verilecek bir ödül için Kadir Topbaş'ı sahneye davet eden Dorsay'ın ağzından mikrofana şu pis salya damladı:‘Size Kadir Bey demeyeceğim, bey lafını kullanmak istemiyorum. Beyefendi demeyeceğim, beygir de demeyeceğim…'
Sorun ne olursa olsun, yüzlerce seyircinin arasında davet ettiğiniz bir misafire reva mıdır bu muamele?
2. Sanatçıların ödül törenlerinde politik içerikli mesajlar vermeleri gittikçe sıradanlaşıyor. Geçtiğimiz yıllarda da Gülben Ergen'in Can Dündar'a selam yollaması konuşulmuştu. Sanatçıların ödül törenlerindeki politik tavrını neye bağlıyorsunuz?
Türk sinemasında üretemeyip hep cepten yiyen bir ‘klan' ısrarla mevzi savaşı veriyor ve bu savaşı çok çirkin bir ‘itibarsızlaştırma' kampanyasına dönüştürüyor. Semih Kaplanoğlu, İsmail Güneş, Derviş Zaim gibi gelenekle, yerlilikle bağ kurma konusunda özen gösteren yönetmenleri oyun dışında bırakmak istiyorlar. Bunu da sanatsal değil siyasi mülahazalarla yapıyorlar. Ben Adana Film Festivali yöneticilerinin yerinde olsam, Cumbul'a ‘manevi tazminat davası' açardım. Çünkü, işi sadece sunuculuk olan ve bunun için cüzdanı şişirilen Meltem Cumbul, işini gereği gibi yapmayıp adam seçerek, hakaretamiz davranışlarda bulunarak, Altın Koza'nın‘kurumsal' kişiliğine halel getirmiştir.
3. Türkiye'deki kutuplaşma tartışmalarının sanata yansımaları hakkındaki düşünceniz nedir? Sanatın buna etkisi ve bundan etkilenişini nasıl yorumluyorsunuz?
Kutuplaşmaların sanata bir katkısı yok. Sanat ve sanatçılar toplumda birleştirici rol oynadıkları sürece geniş kitleler tarafından kabul görebilir. Aksi takdirde sanatçılar kendilerini bir bölgeye, hizibe ve tarafa mahkum etmiş olurlar.
4. Türkiye'de özellikle sinema ve tiyatro gibi sanat alanlarının uzun yıllar belirli kesimlerce istismar edildiği şeklindeki görüşe yaklaşımınız nedir?
Geçmişte, sanatçıların ve sanat kurumlarının toplumu terbiye etmek, batılı değerleri, yargıları ve yaşam biçimlerini topluma aşılamak, halkı güdülecek koyun gibi görmek alışkanlıklarının olduğunu biliyoruz. Ancak bu şekilde bir yere varılamayacağı da aşikar. Nitekim, 'bidon kafalı, kıllı, göbeğini kaşıyan adam' bir türlü terbiye edilememiştir ve 'batıcı sanat' anlayışı çökmüştür. Örneğin CHP'li Bakırköy Belediyesi anlı şanlı bir opera binası (Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi) açmıştır ve fakat dört yıldır tek bir opera bile sahneye koyamamıştır. Çünkü bu işler kes yapıştır işleri değildir. Temelin sağlam değilse çatı tepene çöker.
5. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu yılın Şubat ayında yaptığı “Ülkemizin geçtiğimiz 14 yılda yaşadığı büyük dönüşümün en zayıf halkalarını eğitim ve kültür oluşturuyor” şeklindeki açıklaması günlerce tartışılmıştı. Bu durumun sebeplerini ve değişim ihtimalini nasıl değerlendirirsiniz?
Sanat, tohumu toprağa ekilir ekilmez bir yıl içinde meyva veren bir fidan değildir. Bu yumuşak güç, yavaş yavaş gelişir, kök salar, toprakta su tutar, erozyonu önler. Ancak bunun için de zeytin ağacı yetiştirir gibi bir sabıra ve özene ihtiyaç var. İslami kesim asla ve asla sanata yatırım yapmadı. Sinema, müzik günah mı değil mi tartışmaları yaptı. Resme iyi gözle bakmadı. Görsel sanatlar, plastik sanatların kelime anlamını bile merak etmedi. Nasıl ki Osmanlı son yüzyıllarında bilimi, teknolojiyi izlemekte geciktiyse, İslami kesim de Cumhuriyet tarihimiz boyunca 'sanat ve kültür' konularında aynı yanılgıya düştü. Dolayısıyla bu alan 'Yönünü batıya dönmüş elitlerin oyuncağı' haline döndü. Muhafazakarlar da bu oyuncağa itibar ve iltifat etmedi. Şimdi bu alanlardaki eksiklik fark ediliyor. Ancak yine de, diyelim ki üç evladı olan bir aile, bu üç evladından birini sanatın herhangi bir alanına yönlendirmek gibi bir kaygı taşımıyorsa bu iş yine olmaz. Taşıma suyla değirmen dönmez. Her işin başı eğitim olduğu gibi, sanatın başı da eğitimden geçer.
KİMDİR?
1971 yılında Samsun'da doğan Bedir Acar, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünden mezun oldu. 2001-2008 yılları arasında Kanada'da yaşyan Bedir Acar, burada Toronto George Brown College'da Performing Art Science (Gösteri Sanatları Bilimi) bölümünü bitirdi. Belgesellerde metin yazarlığı, gazetelerde sinema, tiyatro ve sahne sanatları eleştirmenliği yapan Acar, çeşitli televizyon kanallarında kültür sanat programları hazırlayıp sundu. Ulusal ve uluslararası film festivallerinde jüri üyesi olarak görev aldı. 1991 yılında başladığı gazeteciliği halen Star Gazetesi'nde kültür ve sanat editörü olarak sürdürüyor.