Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

'Benim sanatım iki kalp atışının arası kadardır'

Büyüteç altında canlanan 5 milimetrelik portreler, tek kıl bir fırçayla yapılan tarihi figürler, nefesini tutarak eser yaratan bir sanatçı… Mikro sanat ustası Murat Uçar ile büyük dünyanın içindeki küçük evreni konuştuk. Murat Uçar, mikro sanatın kapılarını, teknik sırlarını, ruhunu ve dünya liderleri için hazırladığı eserlerin bilinmeyen hikâyelerini Timetürk'e anlattı.

2 Hafta Önce Güncellendi

2025-12-04 00:09:55

'Benim sanatım iki kalp atışının arası kadardır'

Aydoğan YÜCE / Şakir KURTER

Küçük Bir Dünyanın İçindeki Büyük Sır

İstanbul'un tarihi kokusunun sindiği atölye sessiz. Masanın üzerinde büyüteçler, mikroskop benzeri aparatlar, minik metal plakalar, renkleri neredeyse görünmeyecek kadar inceltilmiş pigment kapları duruyor.

Ve o cümle:

“Benim sanatım iki kalp atışının arası kadardır.”

Murat Uçar bunu söylediğinde atölyede bir anlık duraksama oluyor. Çünkü mikro sanat, yalnızca teknik bir uğraş değil; insan bedeninin, zihninin ve ruhunun eşzamanlı bir konsantrasyonuyla ortaya çıkan bir disiplin.

Uçar, sanatını anlatırken ne fırçadan başlıyor ne boyadan. İlk anlattığı şey:
Kalp atışı.

5 milimetrelik bir portre yaparken nefesini tutuyor, nabzını düşürüyor, kalbinin birinci atışıyla hazırlığını, ikinci atışıyla çizgiyi tamamlıyor. Bir insan yüzünün kaşı, göz bebeği, sakalı… Hepsi iki kalp atışı arasında doğuyor.

Bir ressam için tuval büyük bir dünya olabilir.
Ama Murat Uçar için dünya, çoğu zaman 5 milimetre.

PHOTO-2025-12-01-16-13-10

Sanatın Doğuşu, Kişisel Yolculuk Ve Kaderin Tuttuğu El

Her büyük sanatçı, yolculuğunun tam olarak nerede başladığını anlatırken aslında kendi iç dünyasının bir kapısını aralar. Bazıları için bu bir anıdır, bazıları için bir kırılma, bazıları içinse yıllar içinde fark edilen derin bir çağrıdır. Mikro sanat söz konusu olduğunda bu çağrı daha da özel; çünkü böylesine küçük bir dünyaya girmek, sadece teknik bir tercih değil, kişinin kendisiyle kurduğu ilişkinin de bir tezahürüdür. Murat Uçar'a ilk soruyu yönelttiğimizde, sesindeki sakinlik ve kelimeleri seçişindeki özen, onun bu disipline bir “meslek” olarak değil, bir “kader çizgisi” olarak baktığını hissettiriyor.

– Mikro sanat sizin için nerede başladı? Bu alana yönelmenizde ne etkili oldu?

Murat Uçar:
1999'da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nden mezun oldum ve çok küçük bir süre sonra aynı üniversitenin Geleneksel Türk Sanatları Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak başladım. Bu topraklarda doğmuş olmanın bir sorumluluğu olduğuna inanan biri oldum hep.
Dünyaya gelmiş olmak tek başına anlamlı değil; bir boşluğu doldurmak, bir farklılık bırakmak gerektiğini düşünüyordum.

Resim yapan milyonlarca insan var ama 5 milimetrelik bir dünyada tarihî bir figürü canlandırmak… İşte o başkaydı. Sanki bu alan beni çağırdı.

Küçüklükten beri detaylarla uğraşmayı, minik objeleri, minyatürü severdim.
Ama mikro sanat, minyatürün bile alt katmanı.
Hatta atom altı bir sanat gibi…

Uçar'ın anlattığına göre mikro sanat, sadece bir tekniğe hâkim olmak değil; insanın kendi iç sesini susturmayı da öğrenmesi. “Bu sanat sizi kendinize getirir” diyor.

PHOTO-2025-12-01-16-12-51

– “Benim sanatım iki kalp atışının arası kadardır” sözünüz çok etkileyici. Bunu biraz açar mısınız?

Murat Uçar:
Bu söz aslında yılların özeti.
5 milimetrelik bir yüz yaparken nefesimi tutuyorum.
Fırçamın ucunu dilimle çok hafif nemlendiriyorum.
Kalbim bir kez atıyor… Hazırlık.
İkinci atış gelirken kaşı çiziyorum.

Yani eser, kalp atışları arasında hayat buluyor.
Bedeninizdeki en ufak titreşim, en hafif nefes kırılması bile tüm eseri bozabilir.
Bu yüzden konsantrasyon ve beden kontrolü şart.

Bazen insanlar “sabır işi” der. Bu sabır değil; bu, insan bedeninin sınırlarını keşfetmek.

Mikroskobik Bir Evrenin Kapıları: Görünmeyenin Mimarisi

Mikro sanat, dışarıdan bakıldığında büyüteçle yapılan titiz bir çalışma gibi görünür; ancak işin aslı çok daha derindir. Bu sanat dalı, malzemenin kimyasıyla sanatçının fiziğinin, boyanın karakteriyle nefes kontrolünün, metalle insan elinin kurduğu ince bir denge üzerinde yükselir. Her çizgi bir karardır, her dokunuş bir risk. Ve bu küçücük yüzeyde hayat bulan eserler, aslında görünmeyen bir mimarinin ürünü: formülünü yalnızca ustasının bildiği gizli bir dünya… Murat Uçar'a mikro sanatın teknik sırlarını sorduğumuzda, konuşması bir anda kimya, fizik, sabır ve sezginin ortak diline dönüşüyor.

– Teknik olarak nasıl çalışıyorsunuz? Malzeme seçiminde neler belirleyici?

Murat Uçar:
Kullandığım boyalar akrilik, sulu boya, guaj…
Ama işin sırrı boyada değil, boyanın metale tutunma formülünde.

Metali pürüzlendirmek, solüsyonla kaplamak, boyanın yüzeyde kalmasını sağlamak…
Bunların hepsi özel bir karışım gerektiriyor. Arap zamkı, doğal bağlayıcılar ve kendi geliştirdiğim maddeler var. Bunları tam olarak söylemem doğru olmaz; çünkü bu benim sırrım.

Fırça ise yüzlerce kıldan oluşuyor.
Ama benim çalıştığım kısım, yalnızca ucundaki tek kıl.
O tek kıl benim “rehberim”.

Bir mikro sanat eseri yapılırken aslında yalnızca bir resim ortaya çıkmıyor; sanatçı adeta kendi bedeninin sınırlarını eğitiyor.

– Mikro ölçek hata kabul etmez. Yanlış yaptığınızda geri dönüş mümkün mü?

Murat Uçar:
Neredeyse hiç.
Büyük bir tabloda hatayı kapatabilirsiniz; iki kat boya ile düzeltirsiniz.
Ama mikro sanatta bir kabarcık, bir pigment fazlalığı bile “ölümcül” hatadır.

Bir eseri kazımak imkânsız.
Kazırsanız alttaki yüzeyi bozarsınız.
Boyayı yeniden sürseniz kabarır.

Bazen o tek çizginin geri dönüşü yoktur.
Bu yüzden her dokunuş karar anıdır.

– Mikro sanatın İstanbul'la kurduğu bağı vurguluyorsunuz. Neden İstanbul?

Murat Uçar:
İstanbul bir ilham şehri değil; bir ruh şehridir.
Ley hatları üzerinde, binlerce yıllık kültürüyle insanı besler.

Sultanahmet'te yürürken bile başka bir dünyada olursunuz:
Kubbe sesleri, taşların dokusu, tarihî sarnıçlar, Ayasofya'nın nefesi…
Bu şehir sanatçıyı zorlamaz; besler, büyütür.

Anadolu'da çok kıymetli şehirlerimiz var ama İstanbul'un bu yoğun “tarih titreşimi” başka hiçbir yerde yoktur.

Mikro Dokunuşlarla Kurulan Diplomasi

Mikro sanat, çoğu kişi için büyüteç altında yapılan olağanüstü bir teknik gibi görünür; oysa uluslararası diplomasi dünyasında başka bir anlamı vardır. Kültürel hafızayı, estetik mirası ve ustalığı tek bir kareye sığdırma becerisi… Bu nedenle Murat Uçar'ın eserleri sadece sanat değil, ülkeler arasında takdim edilen, sembolik değeri yüksek birer “kültürel temsil” haline geliyor. Dünya liderlerine sunulan bu küçük ama etkisi büyük çalışmalar, Türkiye'nin sanat alanındaki sessiz fakat güçlü imzası olarak görülüyor. Konu dünya protokolüne gelince, Uçar'ın anlatacakları da bir o kadar dikkat çekici.

– Obama, Putin, Trump, Portekiz Prensi, Papa… Birçok dünya liderine eser hazırladınız. Bu süreç nasıl ilerledi?

Murat Uçar:
2015 G20 Zirvesi için Barack Obama'ya özel bir saat yaptım. İçinde Obama ve eşi Michelle Hanımefendi'nin portreleri vardı.
Vladimir Putin için Kız Kulesi ve Sarayburnu'nu işlediğim bir saat çalıştım.
Donald Trump için Las Vegas'tan bir iş insanı aracılığıyla ulaşıldım; Amerikan başkanlarının heykellerini 1 santimlik alana yaptım.

Son olarak Portekiz Prensi ve eşi için özel bir çalışma yaptım.
Bu işler bir anlamda Türk mikro sanatının dünyaya açılan kapısı oluyor.

– Papa için hazırladığınız ‘Son Akşam Yemeği' saati oldukça özgün bir çalışmaydı. En zor kısmı neydi?

Murat Uçar:
“Son Akşam Yemeği” dikdörtgen formdadır.
Benden yuvarlak forma uyarlamam istendi.

12 havari ve Hz. İsa, yuvarlak bir kompozisyonda…
Her figür birbirine temas halinde olmalı.
Orijinalde bir havari masaya eğilmişse, benim yuvarlak formda da aynı duyguyu vermem gerekiyordu.

Bu hem matematiksel hem sanatsal bir meydan okumaydı.
Kompozisyon aylar sürdü.

Gözle Görünmeyen Bir Yolculuk: İnsan Kendine Ne Zaman Yaklaşır?

Mikro sanatın en ilginç tarafı, çoğu insanın düşündüğü gibi fırçanın ucundaki tek kılda değil; insanın kendi zihniyle kurduğu o sessiz mücadelede saklı. Beş milimetrelik bir yüzeyde çalışmak, aslında kişinin kendi iç trafiğini susturmasını, nefesini tanımasını, kalp ritmini duymasını zorunlu kılar. Büyük tuvallerde kaybolan dikkatin, burada saklanacak hiçbir yeri yoktur. Mikro sanat, sanatçıdan yalnızca iyi bir el becerisi istemez; zihinsel dinginlik, duygusal hakimiyet ve sabrın en saf hâlini talep eder. Murat Uçar'a mikro sanatın ruhsal etkisini sorduğumuzda cevabı, bu sanatın insanı sadece şekillendirmediğini, aynı zamanda “terbiye ettiğini” gösteriyor.

– Mikro sanatın insan ruhunda nasıl bir etkisi var?

Murat Uçar:
Bu sanat sizi “sakin olmayı” zorlar.
Nefesinizi kontrol edemiyorsanız çalışamazsınız.
Kalbinizi dinlemiyorsanız çizemezsiniz.

Ben çok hareketli bir insandım. Mikro sanat beni disipline etti.
Soluk alıp vermeyi, kaslarımı, parmaklarımı, hatta göz kırpma sıklığımı bile kontrol etmeyi öğrendim.

Bazı öğrencilerim kısa sürede büyük eserlerdeki detayları mikro gibi görmeye başlıyor.
Çünkü mikro sanat size şunu öğretir:
Detay bir bütündür. Detayı gören, bütünü okur.

– Genç sanatçılara, öğrencilerinize ve “bu alana girmek isteyenlere” mesajınız nedir?

Murat Uçar:
Çok çalışmak…
İnanmak…
Ve sabır.

Bugün 5 milimetrelik portreleri yapabiliyorum ama bunun arkasında binlerce başarısız deneme var.
Konfüçyüs'ün dediği gibi:
“Hiç kimse başarı merdivenlerini eli cebinde çıkmamıştır.”

Sanatta da hayatta da hiçbir şey kolay değil ama zor olan, insana en büyük tatmini verir.

Büyük Hikâyeler Bazen En Küçük Alanlara Sığar

Atölyeden çıkarken masaya son kez bakıyoruz.
Çıplak gözle sadece nokta gibi görünen bir metal plaka, büyüteç altında bir dünyaya dönüşüyor.

Bir yüz…
Bir bakış…
Bir duygu…

Hatta bir hikâye.

Murat Uçar, sanatını yalnızca bir iş olarak değil, bir ders olarak da görüyor.
İnsanın kendine, bedenine, zihnine ve sabrına dair büyük bir ders…

Ve belki de bize hatırlattığı en önemli şey şu:
Hayatın en büyük sırları bazen en küçük alanlarda gizlidir.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara