Her şey 56 yıl önce başladı.
Türk işçi göçünün Almanya'ya gelmesiyle ülke yeniden kalkındı.
Zor işleri onlar yaptı. Kömür madenlerinde, fabrikalarda, akord işlerde yine onlar vardı.
Sürekli çalıştılar.
Gün yüzünü görmeden çaylarını yudumladılar.
SİSTEM RAHATSIZ OLDU
1974 yılında Almanya işçi alımını durdurdu.
Ailelerinin yanlarına gelmesini engellemeye başladı. Çocuk paralarını yarıya düşürdü. Türklerin toplumdaki sosyalizasyonu engellenmek istendi. Ne diyordu yazar Marx Frisch: "İş gücü istedik, insan geldi."
Sandılar ki iç dünyaları yok. Hayelleri yok. Hayata bakış tarzları yok.
Helmut Kohl 1982'de Türklerin sayısını yarıya düşüreceğini söyledi. 10 bin Mark teklif ederek sadece bir kaç bin kişinin gitmesini sağladı.
Türkler çok iyi organize olarak camilerini ve derneklerini kurdular. Sportif ve kültürel faaliyetler düzenlediler.
Alman toplumu onları içlerinde görmek istemedi. Pasaportlarında belli semtlere taşınma yasağı bile getirdi.
Aynı acıyı paylaşan, aynı aşı tadan, yürekleri tek atan bu kitle birilerini rahatsız etmeyi sürdürüyordu.
AYRIMCILIK BAŞLIYOR
80'li yıllarda baslayan ırkçı Almanlar üzerinden seslendirilen Türken Raus (Türkler Dışarı) sloganı sonraları kendini kurumsal ırkçılığa dönüştürdü. Türkler belli iş yerlerine alınmıyor, konut bulmaları zorlaştırılıyordu. Dini hakları verilmiyordu.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi cinayetlere kurban gidiyorlardı. Medya olup bitenleri Türklerin iç hesaplanması olarak veriyordu. Devletin parmağının olduğu anlaşılan NSU cinayetler serisi Almanya'nın savaş sonrası ortaya çıkan en büyük skandalı olarak tarihteki yerini aldı.
TÜRKLERİ BÖLÜYORLAR
Türklerin Alevisiyle Sünnisiyle, Kürdüyle, Lazıyla birarada yaşaması, eğlenmesi, evlenmesi yine birilerini rahatsız etti.
Önce etnisite üzerinden Kürt-Türk ayrımcılığı yaptılar. Bununla birlikte mezhep ve yaşam tarzı üzerinden bölmeye çalıştılar.
Kürtçü ve Alevici kimlikler ortaya çıkarttılar.
Birilerinin önleri açtılar. Belli pozisyonlara getirdiler. Sorumluluk verdiler.
Politikada, kökleri Türkiye'den gelen Alevici, Kürtçü ve ateist olan adayları seçilecek listelere yerleştirdiler. Onları müslüman Türklere yönelik piyon olarak ön cephede ateş hattına ittiler. Görev bilinciyle lejyoner mantığıyla görevlerini idame ettirdiler.
NELER YAPTIRMADILAR Kİ!?
Ermeni yasasını meclise getiren Cem Özdemir'di.
Atalarımıza ve dolayısıyla bizlere katil yaftasını yapıştıran Alman ders kitaplarında yer alacak 'Türkler katildir' sözcüğünün öncülüğünü onlara yaptırdılar. Türk asıllı 11 milletvekilinin hiç biri meclisteki oylamada hayır oyu kullanamadı.
Sünnet olmak yasaklansın teklifini Memed Kılıç'a yaptırdılar.
Okulda namaz kılmak için mescid isteyen gence ilk tepki Özcan Mutlu'dan geldi.
PKK'nın meclis ve televizyonlardaki sözcülüğünü Sevim Dağdelen'e verdiler.
Aleviliği tüm Batı eyaletlerinde resmi 'din' olarak tanıdılar. Okullarda ders müfredatına koydular. Buna karşılık İslam din dersi bazı eyaletlerde mahkeme yoluyla elde edildi.
Tüm bunlar olurken Türklerin genel ekseriyeti yıllarca medya ve siyeset üzerinden İslam tehlikesi, namus cinayetleri, zoraki evlilikler, Erdoğan düşmanlığı üzerinden köşeye sıkıştırılmak istendi. Horlandılar. Irkçı partilerin önü açıldı.
TÜRKİYE YATIRIM YAPMALI
Tüm bunlar yaşanırken Almanya şimdilerde, Türklerin geleceği konusunda ne yapacağını pek kestiremiyor. Toplumu ayrıştırmak hatta sindirmek için neredeyse her yol denendi.
Bundan sonrası biraz da Türkiye'nin dış politikasına bağlı. Almanya'da eğitim ve kültürel anlamda yapacağı yatırımlar çok önemli. Almanyalı Türk'ü sadece seçim yatırımı olarak görmemesinde yatıyor. Yedi yıl önce başlatılan projelerin arttırılması ve daha ciddiyetle yürütülmesi gerekiyor.
Almanya hafife alınacak bir yer değil.
Burada yaşayan Türkler hiç değil.