Sağdan soldan bir sürü bilgi yağıyor. İnsan neye inanacağını şaşırıyor. Biri İmamoğlu'nun kol saatinin resmini göndermiş. O fiyata da saat var mı bilmiyorum. Ne saatlermiş bu saatler! Para kasada durduğu gibi durmuyormuş meğerse. Hani şarap için derler ya, “Şişe'de uslu durur, fazla içen kudurur.” Bunu para için şöyle uyarlayabilir miyiz: “Kasada uslu durur, haram yiyen kudurur”
Biri yazmış: “İmamoğlu mal varlığını açıklasın” diyor. Bakın bu iddiaların iddiacısı değilim. Herkes neyle karşılaşacağını bilsin.. Eğer yetim malına el uzatmışlarsa, karşılığını görürler. Her şeyi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. Bir din günü var. Misgal-zerre kadar iyilik yapan da görecek karşılığını, kötülük yapan da. İftira eden de görecek günü, iftiraya uğrayan da! “Zalimler için yaşasın cehennem.” Değilse, kimse üstüne alınmasın bu sözleri. “Para onda çok” diyor, tanıdığım biri. Orada oturuyor. “Bataklığa inşaat ruhsatı” diye not düşmüş. “Mevcut, yerine seçilen başkan onun gizli kasası” diyor. CHP'lileri de yakından tanıyor bu arkadaş ve diyor ki: “Esenyurt eski belediye başkanı N. Kadıoğlu'nu araştırıyorlar. Damat üzerinden gidecekler. Erdoğan'ı vurmak için B. Yıldırım'ın oğlu üzerinde çalışıyorlar.” Keşke hepimiz hatamızdan dönsek, tevbe etsek bazı işlerden. Neden inatlaşıyoruz.
Bana bunları anlatana göre, istisna kaideyi bozmaz ama, “bu işlerde neredeyse temiz kimse kalmadı”. “Rüşvet almadığı kimse kalmadı.” Sosyal media'da yazılıp çizilenler zaten artık hesaba kitaba gelmiyor. Bir arkadaş facebook'dan, İmamoğlu'nun karakol basma görüntülerini göndermiş, Kanal 24'den. Başkanın adamlarının “Bonzai satıyor” suçlaması ile birçok masum insanı işinden-yerinden ettiğini söylüyor. İmamoğlu Karadenizli ya, Karadenizliler de bölünmüş. “İmamoğlu yalnız değil” diyor. Kim kimden habersiz yapıyor ki, yapabilir ki bu işleri! Bir belediye başkanı bu işleri yapıyorsa, genel merkezi bu işlerden habersiz olamaz. Milletvekilleri de, il teşkilatları da. AK Partililer de İmamoğlu için dosya hazırlıyorlardır. Bir arkadaş “CHP'li belediyeler, Büyükçekmece'de Akgün'le ilgili bilgi - belge” soruyor. O da Trabzonlu. Bu konularda ne kadar çok Trabzonlunun adı geçiyor. Akgün de İmamoğlu da Trabzonlu imiş.
Biri “Çebi'den başlasınlar” diyor. “Beylikdüzü - Gürpınar belediye başkanı akıl hocaları idi, bunlar onun açtığı yoldan ilerliyor” diyor ötekisi. Bu iddialara inanmak istemiyor insan. Kimsenin daha çok günah işlemesi beni mutlu etmez. Ama bunlar olmuşsa, bilsinler ki, siyaset, onlar için “dua ile istenen bela”ya dönecek, onlar kim ise! Bugünler daha fırtına öncesi sessizlik. Bunun arkası gelecek. GS'nin aylık toplantısında konuşulanları duydunuz değil mi! Allahım bize, zalimler topluluğuna karşı güç ve kuvvet ver. Sabır ver bize.
Ben bu karmaşa, kavgadan rahatsızım. Aslında AK Parti de, CHP de yıpratılıyor. Yeni bir siyasi oluşum için zemin oluşturuluyor. Sadece iç politika yeniden dizayn edilmiyor, kapsama alanı içinde İsrail de var, Kıbrıs da. Ege de var. Biz gözlerimizi teröre ve Suriye'ye çevirdiğimiz bir zamanda bölgede başka şeyler de oluyor. Ama iç siyasi cedel'den çevremizde olup bitenleri bile göremiyoruz.
Ben bu süreçte öfkeyle kalkanların zararla oturacaklarını düşünüyorum. Öfke aklı zail eder. Ben “seçimi nasıl kazanırız” diye bakmıyorum. Bu çok açık ve net. “Allah'ın rızasını nasıl kazanırız” ona bakıyorum. “Bir kişi ya da topluluğa olan öfkemizin bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi gerektiğine” inanıyorum. “Haklı olmak, kimseye haksızlık etme hakkı vermez”. Haksızların da hakları olabilir. Bize düşen adil şahidler olmaktır. Tamam yanılabilirim ama, ilkem bu. “Zalim babam da olsa, mazlum düşmanım da olsa”. Ben birçok konuda “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabileceğine” inanıyorum.
“CHP ve AK Parti'yi yenide dizayn edecekler, onun için tarafları birbirine kırdıracaklar” diyor birileri. Yani bir operasyon yiyor olabiliriz.
Şişedeki cin çıktı. Pandora'nın Kutusu açıldı. Ortalık çamur deryasına dönecek. “İmamoğlu” diye sokağa çıkan sanatçılar, tencere - tava çalanlar daha durun, bakın, neler olacak. Bu işe ecinniler karıştı. ABD, AB, NATO, FETÖ, HDP, herkes bu işe bulaştı. Herkes Makyevelist oldu sanki. Rakiplerini yıpratma, caydırma, bastırma için kimse merhamet etmeyecek. Elinden geleni arkasına koymayacak.
Biri not göndermiş. “İmamoğlu'nun Portakal üzerinden Soros'la bağlantılı” olduğunu söylüyor. Fox Tv benden alıntı yapıyor ya, onu hatırlatıyor bir yandan arkadaşımız. İmamoğlu - FETÖ ilişkisinden söz eden var, Aziz Sancar ile ilişkisinden, ABD ile temasından söz eden var.
Oda Tv, A. İhsan Karahasanoğlu'yla olayı farklı okumamız üzerinden bizim karşı karşıya geldiğimizi söylüyor. Bunu görünce hemen Twitter'den şu mesajı attım: “Değil mi saflarımız sık, istikamet doğru. Ben fikrimin misyoneri değilim. Beni okuyan Ali İhsan kardeşimi de okusun. Kendi kararını kendi versin. Kimse kafasını kimseye kiraya vermesin. Biz karşı karşıya gelmeyiz. Farklı düşünüyor olabiliriz. Yanılabiliriz de. Bize doğru gelen yanlış, yanlış gelen doğru da olabilir. Bunlar akli konular. Karşı karşıya değil yan yanayız. Kurul yanlış teşkil edilmişse esasen mevcut durumdaki ihtilaftan önce esas olan bu konuda yasa yapıcı iradenin endişesini esas almak gerekir. Bu da seçimin temel güvenliğidir.
YSK gerekçeli kararı açıkladı. Ben müracaata bağlı olarak talepleri incelerim diyor. O zaman buyurun yeni talep geldi. Bu dar yorum sebebiyle bu işler bu kadar uzadı. Onun için “Efradına cami, ağyarına mani” dedim. YSK “İlçeler için ihtilaf sonucu değiştirecek nitelikte değil” diyor. Onun için ilçelerde iptal kararı vermemiş, ama toplamda Anakentte sonucu değiştiriyormuş. Buradan yola çıkınca, o zaman doğrudan bu olguya dayalı yenileme kararı verilirdi, ama bu defa bunu seçim kurullarının teşkilindeki hukuksuzlukla ilişkilendiriyorsunuz. Bakın bu karar başka alanlara da sirayet eder. Geçmiş seçimlere de uzar bu. Ben bunun mantığının açıklanması gerektiğini söylüyorum. AK Parti lehine sonuç oluşturacağı düşünülerek kendi içinde “sirayet marazı” taşıyan bir kararı niye savunayım. Zaten YSK kararı şöyle ya da böyle kesin.
AK Parti yönetimi herkesi kazanacağız diyor, ama öte yandan, sokaktaki, Media'daki ve sosyal media'daki, “öl de ölelim, vur de vuralım” kafasındaki “kapı kulları” herkese saldırıyor.
Geçen gün Nihat Genç bu konuyu ele almış. Genç diyor ki: “Sandık Kurulu Başkanlarını ben atamadım, suçlusu da ben olamam.” Bakın bu iş bu hali ile “kara mizah” halini aldı. Kimse Ramazan Ramazan milletin sinir sistemi üzerinde trampet çalmasın. Kimse hiçbir zaman “Korka korka ve dürüstçe doğruları söyledim” demesin bu memlekette. Hep birlikte bu korkuları üretenlerin üzerine gidelim. Rüşvetçilerin, hırsızların üzerine gidelim.
Bu üslup, bu gidişatla, kim kazanırsa kazansın, Siyaset kaybeder, Türkiye kaybeder. Kim kazanırsa kazansın, ben kaybederim!
Sahi, bugün gelinen noktada Borsada, piyasada, dövizde durum ne. Sahi, Ramazan'da gıda fiyatlarındaki artışın asıl sebebi muhtekirler mi, maliyet artışı mı, tüketimdeki artış mı!
Neyse, durum bu. “Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım.” Bilmem derdimi anlatabildim mi. “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!”
Bakın bu işler ahlaki bir zemine çekilemezse, ortalık çamur gölüne dönecek. Bu iş burada bitmeyecek. Tartışma, baskılar, meydan okumalar devam edecek. Olan millete, olan memlekete olacak. Bu dil değişmeli. Bu üslub değişmeli, bu mantık değişmeli.
Bu arada geçen günki yazımda, “Sahi Kılıçdaroğlu, Gül ve İsrail maslahatgüzarı ile ne görüştü, geçtiğimiz günlerde.” Sanki Gül İsrail maslahatgüzarı ile görüşmüş gibi bir anlam da çıkıyor. Bu iddia daha önce günlük bir ulusal gazetede çıkmış ve tekzip edilmiş. Akit Tv'de sunucu arkadaş böyle bir haber olduğunu söyleyince bu ifadeyi daha sonra köşemde dile getirmiştim. Abdullah Gül konuyla ilgili olarak aradı ve Filistin konusundaki hassasiyetini dile getirdi ve “asla böyle bir görüşmenin olmadığını” söyledi. Düzeltir, özür dilerim. Selâm ve dua ile.