Seçim bitti. Gazete tirajları yerlerde sürükleniyor. Seçim sonuçları üzerine yapılan tartışmalarda kullanılan dil ve üslub da aynı şekilde basın için “yüz karası” bir durumdu. Bilgi, analiz, ihtimal hesabı değil, telkin vardı. Meydan okuma, tehdit, korkutma, yıldırma, caydırma, bastırma... Media siyasiler için bir “sopa” gibi kullanıldı ve media da kendini kullandırttı.
Seçimin son haftası tirajlara bakacak olursak, 200'lerdeki ilk 3 gazete, Sabah, Hürriyet ve Sözcü'nün toplam tirajı 800.000'i zor buluyordu. 100'lük seviyede 8 gazete vardı ve toplamı 1 milyona yaklaşıyordu. 2 spor gazetesini çıkarsanız 250.000'de kalırsınız. Toplam tiraj 2 milyondan az fazla.
Aynı nakaratı tekrarlayayım;
-Bu tirajların bir kısmı gerçek değil, naylon. Daha fazla resmi ilan almak için uydurulmuş tirajlar. Bunların sayısı en az %25.
-Bu tirajların %20'si promosyon, satılmıyor, dağıtılıyor
-Bu tirajların %25'ini kamu satın alıyor. Merkezi Hükümet ve yerel yönetimler.
-Bu tirajların %20'sini STK, Vakıf, Dernek, Oda, Sendika, otel, berber gibi sivil kurumlar alıyor. Bu tirajların %10'u ancak gerçek kişiler tarafından alınıyor.
Radyo ve Televizyonların durumu daha iyi değil. Bazı izlenen programlar var, yoksa kanalların izleyicileri de kalmadı. İnandırıcılıklarını ve ciddiyetlerini kaybettiler.
Seçim bitti, şimdi tirajlar biraz daha düşer. Ardından yaz geliyor, tirajlar biraz daha düşer.
Zaten naylon tirajları çıkarsanız 1,5 milyona düşer, haziran-temmuzda seçim sonrası, yaz tatili diye biraz daha düşerse 80 milyonluk Türkiye'de gerçek gazete tirajları 1 milyona geriler. Niye gazeteci ve yazarlar cemiyetleri bir şûra yapıp, bu konuyu müzakere etmezler bilmiyorum. Patronlar zaten büyük ölçüde sırtlarını bir yerlere dayamışlar, gazetecilik zaten yan işleri, parayı veren düdüğü çalıyor.
Sermaye ve siyaset birlikte medianın köküne kibrit suyu döktüler sanki. Bunlar medianın bedenine sahip oldular ama işin manevi derinliğini ıskaladılar.
Sermaye ve siyaset, media ile tek kullanımlık ilişkiye girdi. Kullandı ve attılar. Bindikleri dalı kestiler. Meydanı internet mediasına bıraktılar. Görürler günlerini ve herkes bu anlamda ağır bir bedel öder. İnternet mediası önemli ama oraya da fincancı dükkanına giren fil gibi giriyoruz. Herkes “malı ele geçirmek” isteyen “açgözlü kabzımal” gibi hareket ediyor. Bunun sağı-solu yok, birileri mediayı bir tetikçi gibi kullanmak istiyor sanki. Aynı ekip sosyal mediada troller üzerinden iş tutuyor.
Media ve çalışanlarının sermaye ve siyasetin gözündeki yeri bir futbol takımı ya da futbolcu kadar bile değil. Futbolcuya teşvik ve muafiyetler sözkonusu, fikir işçilerinin esamesi bile okunmuyor. Yazık! Ayak-bacak baştan değerli sanki!
Ha, mevcut gazetelerin en çok okunan sayfaları, dış politika, iç politika, ekonomi, kültür-sanat sayfaları değil spor sayfaları. 1. sayfayı geçin, magazin sayfaları öne geçer. Zaten artık din, siyaset bilim, her şey magazinleştiriliyor. Sansasyon peşinde herkes.
Dergi tirajları zaten yerlerde sürünüyor. Belediyeler, kurumlar, bir sürü bedava dergi çıkarıyorlar. Herkes kendini övüyor genelde. Bol resimli magazin haberleri. Şimdi biraz turizm haberleri, yemek ve sağlık haberleri, yeni kişisel bakım, teknoloji, gıda ürünleri ya da “sağlıklı yaşam setleri” veya “daha stressiz, başarıya odaklı” yaşam koçlarının eğitim seminerleri ilan ve haberleri.
Dinde aradığını bulamayınca, ona aradığını vaad eden birilerinin peşine takılıyorlar. Din ve devlet aslında dünyevi arzu, heveslerin aracı haline geldi sanki. Din giderek bireysel planda vijdanlara, toplumsal planda mabetlere hapsedilmeye, ritüel ve seremonilere, ikonalara indirgenmeye çalışılıyor sanki. Yarı ezoterik yarı mistik bir kişilik profili çıkıyor ortaya. Vijdan ve kalp temizliğine indirgenmiş hümanist ve liberal bir kişilik bu. Bunun karşısında yer alanlarsa geleneğe sığınıyorlar. O da yeniden kurgulanmış ve bilim, teknoloji, piyasa ile sentezlenmiş bir gelenek. Aslında farkında değiliz ama, sol İslam'ı laikleştiremedi ama bizimkilerin eli ile ciddi bir sekülerleştirme süreci yaşıyoruz, kiminin bilerek yaptığı, çoğunluğun bilmeden peşine takıldığı bir süreç bu.
Din giderek bireyleştiriliyor ve cemaat atomize oluyor. Nötralizasyon sürecinden sonra bu gençler ya Deist olacak ya da Agnostik, söyleyeyim. Din ciddi anlamda bir “Religio”laştırılıyor. Zaten “Din adamı: Ruhban” anlayışı fiilen var artık. Resmi olarak da var, gayri resmi olarak da. Eğitim kurumlarında din bir “kültür ve gelenek” olarak ele alınıyor. Ve moral, etik ile bezenmiş bir “Ahlak”tan söz ediliyor. Reklamlara bakın, piyasa bu! Siyasi söylem bu, mektep bu, media bu! O zaman ne bekliyorsunuz. Sonuç belli. Kime şikayet edelim halimizi. Birileri bu şikayetleri anlamsız, gereksiz görüyor. Yaşar Nuriler, Zekeriya Beyazlar kazandılar aslında.
Bakın son haftanın gazete resmi tirajları neydi biliyor musunuz. Düşünsenize ülkemizde, bölgemizde, dünyada şok edici gelişmeler yaşanıyor, tirajlar tepe takla. Gazete, radyo, Tv, internet mediası, sosyal media artık inandırıcı, güvenilir değil. Hepsi sahibinin sesi. Herkes orada karşı tarafa laf yetiştirmeye çalışıyor. Kimsenin karşısındakini dinlediği yok. Zaten dinlemeye değer bir şey de yok sözlerinde genel anlamda, küfür, tehdit, hakaret, yalan, tahrif, bunlar yakışıyor mu!.
29 Nisan-5 Mayıs gazete tirajları şöyle: Sadece Akit, Yeni Şafak, Aydınlık ve Karar tiraj artırmış. Aydınlık 2821, Yeni Akit 5414 tiraj artırmış, diğerleri 200 seviyesinde. Sabah 272 ile 1., Sözcü 6.053 tiraj kaybı ile 2., yine 200.000 seviyesinde Hürriyet 3'üncü.
Bakın, bu da bir seçim. Bu da bir referandum. Bu sonuçlar da “hormonlu”.
Posta, Türkiye, Milliyet, Yeni Şafak, Güneş, Akşam, Takvim ve Star “Resmen” 100.000 seviyesinde. Fanatik ve Fotomaç'ı saymazsanız, ki onlar da 70.000 seviyesinde, 50.000'in üzerinden Korkusuz, Yeni Akit ve Yeni Asır var. 30.000 ve altında Yeni Birlik, Cumhuriyet, 20.000 altında Aydınlık, 15.000 altında Doğru Haber ve Karar var. 10.000'in üzerinde tirajı olan 21 gazetenin durumu bu. Tabii bunların daha çok okuyucusu olan internet mediası var. Bu seçim mediayı bitirdi sanki. Bu media da siyaseti bitirmeye çalışıyor gibi. Siyaset ve media “Rus ruleti” oynuyor.
Keşke bizim mediamız, hep başkalarına akıl vereceğine biraz da kendi geleceğimizle ilgili fikirler üretsek. Bakıyorum da ne patronlar, ne çalışanlar, ne de yazarlar, 2025 digital devrim konusunda ciddi bir hazırlık içinde değiller. Ölü toprağı mı serpildi üzerimize ya hu! Ne kamu, ne özel, ne İslam dünyası arasında bir media networkumuz da yok. Allah'ım bize akıl ve basiret ver.
Selâm ve dua ile.