Suriye’de IŞİD’in elinde esir kaldığı 40 günü kitabında anlattı
Suriye’de IŞİD’in elinde esir kaldığı 40 günü yeni kitabında anlatan gazeteci Bünyamin Aygün: Kafası kesilerek öldürülen gazetecileri görünce 'Ben ne yaşamışım ki?' dedim.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-01-24 11:29:32
Gazeteci Bünyamin Aygün 26 Kasım 2013'te Suriyeli Türkmenlerin hikayesini yapmak amacıyla gittiği Suriye’de kaçırıldı.
IŞİD hakkında ‘infaz’ kararı verdi ancak bu, mucize denilebilecek pek çok olay nedeniyle gerçekleşmedi.
Kendisini ertesi sabah öldüreceğini söyleyen kişi o gece çatışmada öldü.
6 Ocak 2014'te Özgür Suriye Ordusu'na bağlı birlikler ve İslami Cephe'ye bağlı Ahraruş Şam hareketinin düzenlediği operasyonla özgürlüğüne kavuştu ve Türkiye’ye döndü.
IŞİD’in elinden kurtulabilen az sayıda gazeteciden biri olan Aygün yaşadıklarını ‘IŞİD’in elinde 40 gün’ kitabında anlattı.
“Öldürülen gazetecileri görünce ‘Ben ne yaşamışım ki?’ diye sordum’ diyen Aygün kitabı da IŞİD’in öldürdüğü gazetecilere adadığını söyledi.
Aygün, kitabı, Suriye’de yaşadıkları ve IŞİD hakkındaki izlenimleriyle ilgili Al Jazeera Türk’e konuştu.
Suriye’de birçok gazeteci bir şekilde IŞİD ile muhatap oldu. Kaçırılıp serbest bırakılanlar oldu, IŞİD ile birkaç gün geçirenler oldu. Ancak ilk kitabı yazan gazeteci siz oldunuz, neden bu kitabı yazmak istediniz ve neden belli bir süre geçtikten sonra yazdınız?
Ben ilk buraya geldiğimde kitap yazmayı düşünmüyordum. Gazeteye pek çok yayınevinden geldiler bunu kitap yapalım dediler. Ama ben bu işin çok derin bir şekilde acısını yaşadığım için mesele kapansın gitsin taraftarıydım. Gazeteye yazı dizimi yazdım, söyleyeceklerimi söyledim ve tamam dedim. Bu kararımı değiştirmemde öncelikli etken öldürülen gazeteciler oldu.
Bir diğer sebep de öyle bir noktaya geldik ki IŞİD, Haziran 2014’te Musul gibi bir şehri birkaç saatte ele geçirdi. Mahmur kampını bir gecede düşürdü. Kobani’yi abluka altına aldı. Bütün dünya bir örgüte karşı birleşti. Bütün dünya bir örgütü konuşmaya başladı. Bu tarihte çok ender gerçekleşmiş bir olaydır. Sonra IŞİD hakkında pek çok şey yazılıp çizildiğini gördüm. Maalesef bunların doğruyu yazamadığını farkettim çünkü IŞİD çok kapalı, gizemli bir örgüt. Gazetecileri de pek içine almıyor. Gücünü biraz da bu gizemli gizli tarafından alıyor.
40 gün bu örgütün savaşçılarıyla temasım oldu. Çok şey biliyorum bunu yazmayayım mı diye düşündüm.
Sizin kaçırıldığınız dönemde IŞİD bölgede bugünkü kadar güçlenmemişti. Dünyanın da bu kadar yakından ilgilendiği bir grup değildi. Siz Suriye’ye gitmeden önce IŞİD’in sahadaki gücünü ve etkisini biliyor muydunuz?
Evet, son bir iki yıldır El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi’nin çok güçlü olduğunu biliyorduk. Ama onların içinde başka bir grubun da çok etkili olduğunu biliyorduk. Ben Nusra Cephesi’nden bazı kişilerle bile temas kurmayı başardım ancak onların içine giremiyordum. Suriyeli muhaliflerle temasa geçtiğim zaman da, IŞİD için ‘Onlardan uzak dur, onların eline geçen kurtulamıyor” diyorlardı.
“Kitaba farklı kesimlerden farklı tepkiler geliyor. ‘Stockholm sendromu yaşıyorsun’, ‘Katiline aşık olmuşssun’, ‘Neden IŞİD’i bu kadar övüyorsun’ diyenler var. Ben onlara sadece gazetecilik yaptığımı ve orada gördüklerimi yazdığımı söylüyorum.”
Ancak elbette bütün dünyanın karşısında birleşeceği ancak yine de geri adım attıramayacağı bir grup olabileceğini kestirememiştim. Yine de güçlü ve etkili olduklarını biliyordum Türkiye’ye geldiğim zaman bunu buradaki arkadaşlarıma da anlatmaya çalıştım ama “Bunu 30-40 tane silah adam kaçırmış ve korkmuş” diye düşündüler. Pek çok insana IŞİD’in bu gücünü anlatamadım, bu konuda onları inandıramadım.
‘Katiline aşık olmuşsun diyorlar’
Kitabı yazdıktan sonra nasıl tepkiler aldınız?
Farkl kesimlerden farklı tepkiler geliyor. ‘Stockholm sendromu yaşıyorsun’, ‘Katiline aşık olmuşssun’, ‘Neden IŞİD’i bu kadar övüyorsun’ diyenler var. Ben onlara sadece gazetecilik yaptığımı ve orada gördüklerimi yazdığımı söylüyorum.
Tehdit aldınız mı?
Herhangi bir tehdit almadım. Bazı mesajlar geldi “Biz sana bu kadar kötü davranmadık, abartıyorsun’ diye. IŞİD mensubu olduklarını iddia ediyorlar ama öyle mi emin değilim.
Sahayı bilen uzun süredir yakından takip eden bir gazetecisiniz, Suriye’de pek çok farklı grup var. Sizce bunların içinden nasıl sadece IŞİD bu kadar büyüyebildi?
Bir kere dışarıya kapalı olmaları meselesi var, dışardan ne olduklarını kestiremiyorsunuz bu yüzden insanlar merak ediyor. Dediklerini yapıyorlar, “Yakıp yıkacağım, keseceğim” diyorlar ve bunu yapıyorlar. ‘Allah için savaşıyoruz’ diyorlar, cihad faktörünü ön planda tutuyorlar. Cihad meselesi bölge insanı için çok önemli. Suriye’deki bütün gruplar ‘Biz cihad için buradayız’ diyorlar, ancak hiçbiri IŞİD kadar kararlı değil.
Kitapta anlattığınız bir detay var. IŞİD mensuplarının anlattığına göre belli kesimlerde halk farklı grupları IŞİD’e şikayet ediyor, bunun üzerine örgüt bu gruplara saldırılar düzenliyor. IŞİD’in bölgede halkla ilişkisi nasıl. Korku salarak ve baskı yaparak mı büyüyor ve etkisini artırıyor?
Halk başı sıkıştığında ne yapar? Güçlü olan kimse, kimi güçlü görüyorsa ona şikayete gider. Sadece korkuyla olacak bir iş değil bu. IŞİD’in şöyle bir iddiası var; Ben burada bir devlet kurdum, burada benim kurallarım geçerli. Kim olursan ol bana uyacaksın, uymazsan cezalandırırım. Halk IŞİD’in bölgede diğerlerinden daha büyük bir güç olduğunun farkında, ordu yok asker yok polis yok bu yüzden IŞİD’e gidiyor. IŞİD de bunu kaale alıyor.
IŞİD de bu durumdan faydalanıp, ‘halkın ihtiyaçlarına cevap verme’ görüntüsüyle öne çıkmaya mı çalışıyor?
Evet aynen öyle. Zaten ele geçirdiği bölgelerde şunu yapıyor, ehliyet veriyor, pasaport veriyor hatta Rakka’da evlilik cüzdanı veriyor. Ben burada devlet oldum diyor. Görmezden gelinen bu, kimse bundan bahsetmiyor. Tabandan çok ciddi bir desteği var, dolayısıyla IŞİD’in buradan atılması çok zor.
‘Çocuk öldürmek IŞİD’in yapısına uymuyor’
IŞİD hakkında doğal olarak çok fazla şey yazılıp çiziliyor. Siz örgütün iyi tanınmadığını söylüyorsunuz. Sizin gözlemlerinize göre bu yazılanlar içinde yanlış olan ne?
Bir kere mezhepçi bir grup değil bana göre. Bana Kur’an-ı Kerim’i gösteriyor. “Ben burada yazılanlara göre yaşarım” diyor. ‘Ben Sünniyim’ diyorum, “Neden Sünnisin, açıp kitabı okusana burada her şey yazıyor” diyor.
Bahsedilen bazı suçlar öldürmeler, işkenceler var bunları elbette IŞİD yapmıyor demiyorum ama sahada “Biz IŞİD’iz” diyen ve bu suçları işleyen binlerce farklı grup da var.
“Ben orada çok zor günler yaşadım. Oturup 5000 sayfa da yazabilirim. Gözün bağlı her an ölüm korkusuyla yaşıyorsun. Ama ölen gazetecileri gördükten sonra kendime “Ben ne yaşamışım ki” dedim. Benim yaşadıklarım hiçbir şey değil. Tek istedikleri haber yapmaktı. İnsanlara bilgi vermekti. Belki öldürülmeselerdi, döndüklerinde sahadaki gerçekleri anlatacaklardı.”
Yani pazarda kadınların satılması, öldürülen insanlar, infaz videoları, sigara içtiği için kolu kesilenler, bunları IŞİD gibi davranan grupların yaptığını mı söylüyorsunuz?
Ülkede adını sanını bile bilmediğimiz binlerce irili ufaklı grup var. 10 kişi eline silah alıp örgüt kuruyor. Silah almak çok kolay bir iş. Nizam yok, yasa yok, hiçbir hak yok. İsteyen istediğini yaptığı için ortam yalan habere de müsait, manipülasyona da müsait.
Elbette ‘IŞİD’e iftira atılıyor’ demiyorum, ama çocuk satmak ya da çocuk öldürmek bence IŞİD’in yapısına uymuyor. Mesela uyuşturucu kullandıklarına dair iddialar da doğru değil.
Peki IŞİD gazetecileri kafalarını keserek öldürdüğünde neler hissettiniz?
Ben orada çok zor günler yaşadım. Oturup 5000 sayfa da yazabilirim. Gözün bağlı her an ölüm korkusuyla yaşıyorsun. Ama ölen gazetecileri gördükten sonra kendime “Ben ne yaşamışım ki” dedim. Benim yaşadıklarım hiçbir şey değil. Tek istedikleri haber yapmaktı. İnsanlara bilgi vermekti. Belki öldürülmeselerdi, döndüklerinde sahadaki gerçekleri anlatacaklardı. Ancak bu şekilde öldürülmelerini kelimelerle ifade etmek çok zor. Gazetecilerin öldürüldüğünü gördüğümde kendi ölümümü görmüş gibi oldum. Bana vurmuşlar, iki tane yumruk yemişim, tekme yemişim çok önemli değil. İnsanların canları gidiyor. Bu yüzden kitabı ‘mesleği uğruna hayatını kaybeden gazeteciler’e, elbette Abdi İpekçi gibi gazetecilere ama James Foley ve diğerlerine adadım.
‘Suriye’den sonra sıra Türkiye’de diyorlar'
40 gün boyunca size saatlerce ne yapmak istediklerini neyi hedeflediklerini anlatıyorlar. Sizin izleniminize göre en çok neye ve kime öfkeliler?
En çok ‘Müslümanım’ deyip Müslüman olmayanlarla hareket edenlere öfkeliler. ABD’ye çok öfkeliler, İsrail’e çok öfkeliler. Türkiye’ye çok öfkeliler, Türkiye için ‘tağut’ (Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen) benzetmesi yapıyorlar, ‘Önümüzde Esed var o bittikten sonra Türkiye’ye sıra gelecek’ diyorlar.
Ama kitapta anlattıklarınıza bakılırsa, ABD’yi, Türkiye’yi hatta Özgür Suriye Ordusu’nu ağır eleştirirken Esed ve Suriye rejimi hakkında hemen hiç olumsuz bir ifade kullanmıyorlar.
Evet doğru bir tespit ama bana sorarsan onlar şu anda rejimi görmezden geliyorlar. Ciddi bir düşman olarak görmüyorlar. Uzun süre rejimle çatışmadılar çünkü saldırdıkları bölgelerden rejim çekildiğinde IŞİD’e silah bırakıyordu. ÖSO ve diğer gruplar IŞİD almasın diye silahları imha ediyordu. Burada IŞİD bir taktik yürütüyor. IŞİD’in Suriye’de rejimle karşılıklı bir çıkar ilişkisi var. Oturup bir anlaşmaya varmalarından söz etmiyorum ama göz göze geliyorlar ve birbirlerini anlıyorlar.
Suriye’ye tekrar gitmeyi düşünüyor musunuz?
Önümüzde bir proje var ama kesin değil. Elbette gazetecilik için giderim ama IŞİD’in olduğu her yerden uzak durmak gerekiyor.
ERMAN YÜKSEL / Al Jazeera
Timetürk'ün notu: Bünyamin Aygün'ün IŞİD'in elinden kurtarıldığı operasyonun Al Jazeera tarafından Özgür Suriye Ordusu tarafından yapıldığı haberleştirilmiş ancak operasyon Özgür Suriye Ordusu ve İslami Cephe'ye bağlı gruplar tarafından gerçekleştirildiği için sadece o bölüme müdahale edilmiştir.
Haber Ara