Davutoğlu, Körber Vakfındaki etkinlikte, Paris'te gerçekleştirilen anma töreninde insanlık için bir araya gelindiğini ve dünyaya güçlü bir mesaj verildiğini belirterek, "Hepimiz insanlık için özgürlük için ve istikrar için ve her şeyden önemlisi kıtamızda ve dünyamızda barış ve çok kültürlülük için birlikteyiz mesajını verdik" diye konuştu.
Konuşmasında 2007 yılıyla 2015 yıllarını karşılaştırabileceğini belirten Davutoğlu, geçen yıl yaptığı bir araştırmada Soğuk Savaş sonrasında "üç deprem"in gerçekleştiğini gördüğünü söyledi. Davutoğlu, "Dün aslında Fransa'da gördüğümüz olay bu bütün depremlere verilen tepkiydi. Deprem aslında bence güzel bir benzerlik çünkü biz Türkler olarak depremi çok iyi biliriz. Deprem öncesi dönemde belli bir dönem olur deprem sonrasında apayrı bir dönem olur buna da farklı müdahale edilmesi gerekir. İlk deprem 1991'de Sovyetler'in dağılmasından sonraki dönemde, burada Soğuk Savaş Dönemi koşulları ortadan kayboldu ve hepimiz aslında bir sonraki 10 yılda neler yaşadığımıza iyi bir şekilde tanık olduk" değerlendirmesini yaptı.
İkinci depremin 11 Eylül 2001'de gerçekleştiğini ve bunun güvenlikle ilgili bir deprem olduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları söyledi:
"Güvenlikle ilgili kavramlar değişti ve kültürel çeşitlilik ve güvenlik kavramları arasında paradigma değişiklikleri yaşadık. İlk depremde Bosna Savaşı, Kosova Savaşı vardı, ikinci depremden Afganistan Savaşı ve Irak'a müdahale gerçekleşti. Üçüncü deprem, 2008 yılındaki küresel finansal krizdi. Bundan sonra da sosyal politik deprem, Akdeniz çevresinde ortaya çıktı ve 2011'de Arap Baharı'yla karşılaştık. Analiz yaparken her zaman uluslararası bağlamın nasıl değiştiğini dikkate almalıyız. İdeallerimiz, normlarımız var fakat aynı zamanda bütün bunları çok etkili bir şekilde zorluklara tepki verebilmeliyiz."
Meydana gelen bu depremler sonrası şokların halen devam ettiğini gördüklerini söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Mesela 1991'de Bosna Savaşı'ndan, Kosova Savaşı'ndan sonra Balkan uluslarının bir araya gelmesinden Doğu Balkan ülkelerinin değişikliklerinden sonra NATO ve AB olarak biz bu eski jeopolitik kemerde istikrar bekliyorduk. Doğu'yu ve Batı'yı ayıran kemerde bunu bekliyorduk ancak Ukrayna'da yaşanılan kriz aslında bu jeopolitik depremin bitmediğini gösteriyor. Yani aslında daha birçok Doğu Avrupa ülkesi Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen bu deprem sonrası şoklar devam ediyor. Yani aslında bu gibi olaylar uluslararası istikrarı sürekli değiştirebiliyor. Nagorna Karabağ, Azerbaycan, Ermeni konusu, Abhazya, Gürcistan yine bu 2008 yılında ortaya çıkmıştı ve aynı zamanda Bosna Hersek'te bu ülkelere baktığımızda hala daha donmuş durumları görüyoruz. Hepimizin müdahalesiyle etkisiyle istikrarın kurulması gerekiyor. Yaşadığımız olaylar hepimize aslında bu coğrafyadaki olayların hala daha çok hassas olduğunu gösteriyor. 11 Eylül'den sonraki durumlara baktığımızda aslında yeni bir güvenlik kavramıyla karşı karşıya kaldık. Teröre karşı mücadele Afganistan'da devam ediyordu bu şimdi 10 yılı aştı ve Türkiye'de bunun bir parçasıydı, koalisyonun bir parçası olarak. Ancak terör tehdidinin her yerde olduğunu hatta Paris'te bile olduğunu görüyoruz."
Avrupa politikasında ayırıcı ve sağ kanat hareketler ortaya çıktı
Davutoğlu, İstanbul'da ve başka yerlerde terörist saldırılara maruz kalındığını belirterek, İstanbul'da Paris'ten bir gün önce böyle bir tehdidin olduğunu söyledi.
Ekonomik krize bakıldığında bunun da Avrupa'da yeni bir atmosfer yarattığını dile getiren Davutoğlu, ekonomik krizden dolayı kitlelerin hayal kırıklığına uğradığını belirtti.
Bunun sonucunda Avrupa politikasında ayırıcı ve sağ kanat hareketlerinin ortaya çıktığına dikkati çeken Davutoğlu, bazı ülkelerdeki politik eğilimlere bakıldığında Yunanistan gibi ülkelerden farklı yeni politik eğilimler görüldüğünü, bu eğilimlerin ekonomik zorluklar sonrasında ortaya çıktığını vurguladı.
2011'de Arap Baharı'ndan sonra bu ekonomik küresel krizle uluslararası alanda bütün temel taşların sallandığını anlatan Davutoğlu, "2011'de Arap Baharı'yla ilgili bütün ülkelere soru soracak olsaydınız herkes umut doluydu Tahrir Meydanı'nda Suriye'de Humus'ta ve Libya'da her bir kişi size umutla cevap verecekti. Aynı zamanda Bosna Hersek, Romanya, Polonya'daki halkların umutla cevap vereceği gibi. Bizim şu an karşılaştığımız uluslararası bağlamda çok daha detaylı bir karmaşık yapı" diye konuştu.
İlk jeopolitik depremin 1991'de gerçekleştiğini hatırlatan Davutoğlu, 11 Eylül depreminin ikinci deprem, ekonomik krizin Arap Baharı'nın üçüncü deprem olduğunu ve bunun hala daha devam ettiğini dile getirdi.
2007'deki yaptığı analizde Türkiye'nin politik vizyonunu açıkladığını anımsatan Davutoğlu, bunun içerisinde neler yapmaya çalıştıklarını ifade ettiğini belirtti.
Arap Baharı'ndan birkaç yıl önce bu bölgede Türkiye'nin bir vizyonunun bulunduğunu ve yapmak istenilen şeyler olduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Aslında 2008 yılında İsrail ve Suriye arasında Türkiye'nin uzlaşma çalışmaları başarılı olsaydı 2008 Aralık'ta diplomatik çalışmalar sonrasında biz İstanbul'da bir toplantı gerçekleştirdik. Bu toplantıda uzlaşma çalışmalarımıza zaten başlamıştık. Ancak nihai anlaşma öncesinde İsrail Gazze'ye saldırdı ve ilk günde yüzlerce kişiyi öldürdü ve bütün uzlaşma süreci durdu. Şimdi ben bugün düşünüyorum, geçmişe dair, o zaman Suriye ve İsrail arasında bir barış gerçekleşebilseydi şu an bölge acaba ne durumda olurdu."
Ortadoğu'daki kaynakların heba edildiğini dile getiren Davutoğlu, "Ekonomik kaynaklar, kalkınma için değil, totaliter rejimlerin operasyonların devamı için harcanıyor. Evet, çok kültürlü toplumlarımızın olması gerek. Türk dış politikası iki temel üzerine kuruludur. Bunlardan biri insani bakış açısı. Başarıyı sağlamak için kesin değerlere ihtiyacımız var. İkinci ise istikrara dayanan stratejik boyut. Tüm dünya liderlerinin, uluslararası sistemde normatif bir değerler sistemi oluşturulacak şekilde gerçekliği değiştirmek sorumluluğuna sahiptir" diye konuştu.
Suriye rejimi insanları öldürdüğünde herkes sessiz kalındığını dile getiren Başbakan Davutoğlu, Irak ve Suriye'de iki milyon insanın sığınmacı durumuna düştüğünü, Türkiye'nin Irak ve Suriye'den iki milyon sığınmacıyı kabul ettiğini kaydetti.
Başbakan Davutoğlu, "Suriyeli mültecilere kapımızı açtığımızı ilan ettiğimizde, hiç kimse milyonlarca mülteciyi, Suriye'den kaçanları kabul etmeyi istemedi. Bizim duruşumuz açık ve net. Suriye rejimi masum insanları bombalamaya, Scud füzeleri atmaya ve saldırmaya başladığında biz bir seçim yapmak zorunda kaldık. Biz asla halkını öldüren otoriter rejimlerle işbirliği yapmayacağız" dedi.
Ortadoğu'daki geçiş sürecinde destek gerçekleşmedi
Arap Baharı süresince Türkiye'nin demokratik talepleri destekleme konusunda tutarlı bir politika izlediğini anlatan Davutoğlu, meşruiyet olmaksızın hiçbir ülkenin sürdürülebilir bir istikrara sahip olamayacağını kaydetti.
Davutoğlu, şunları söyledi:
"Maalesef, uluslararası toplum tarafından Ortadoğu halklarının demokratik talepleri ekonomik ve siyasi olarak yeterince desteklenmedi. Size, demokratik geçiş konusunda Doğu Avrupa'nın yaşadığı bir başarı örneğini gösterebilirim. Doğu Avrupa... Doğu Avrupa, Avrupa Birliği'nin ekonomik ve politik desteklerinden, NATO'nun savunma şemsiyesi ile geçiş sürecini başarılı şekilde gerçekleşti. Maalesef, Ortadoğu'da geçiş sürecinde herhangi ekonomik ve stratejik bir destek gerçekleşmedi."
Somali'de 2011 ve 2012'de bebeklerin ve çocukların terör ve açlık nedeniyle öldüğünü anlatan Davutoğlu, Türkiye Cumhurbaşkanı ve kendisinin başkent Mogadişu'ya gittiğini hatırlattı.
Uluslararası toplumun Somali'ye unuttuğunu söyleyen Davutoğlu, "Biz, ailelerimizle Somali'ye vardığımızda bir damla su bulamadığı için önümüzde ölen bebekleri asla unutmayacağız. Türkiye, Somali'ye 200 milyon dolar yatırım yaptı" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Suriye'de ağır insan hakları ihlalleri işlendiğini ancak uluslararası sistemin bu gidişi durduramadığını belirterek, Birleşmiş Milletler sisteminde reforma ihtiyaç olduğunu vurguladı. Davutoğlu şunları kaydetti:
"Binlerce Suriyeli sivilin öldürülebileceğini, onları öldüren kişinin ise hala koltuğunda oturabileceğini, hatta bazı ülkelerin onun iktidarını memnuniyetle karşılamaya devam edeceğini hiç düşünemezdik. Suriye'de insanlığa karşı tüm suçlar işlenmiştir. Bu BM sisteminin başarısızlığının bir göstergesidir. Aynı zamanda uluslararası sistemde, uluslararası örgütlerde reforma gitme ihtiyacını da açıkça göstermektedir. Bugün bu hepimizin karşı karşıya olduğu en büyük sınamadır."
Uluslararası sistemde reform
Uluslararası politikada yeni bir normatif siyasi çerçeveye ihtiyaç olduğunu vurgulayan Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğer BM sistemi Suriye'de rejim tarafından insanlığa karşı işlenen suçları engelleyemiyorsa Ortadoğu'da ve diğer bölgelerde terörist örgütlerin ortaya çıkmasını engelleyemiyorsa o zaman yeni bir yaklaşıma ihtiyaç bulunuyor. Bu yaklaşımda idealler ve insani değerler, istikrar için temel oluşturacaktır."
Türkiye'nin Suriye politikası
Türkiye'nin değerler temelinde bir dış politika izlediğini, Suriye konusunda izlediği politika ile de bunu gösterdiğini vurgulayan Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İnsan hakları, mülteciler, demokrasi, en az gelişmiş ülkelere yardım etmek: bunlar Türk dış politikasının normatif temellerini oluşturmaktadır. Ve biz asla pozisyonumuzu değiştirmeyeceğiz. Birçok kişi bizi eleştirebilir. Ancak Suriye halkı için açık kapı politikamızı sürdüreceğiz."
Hükümetin Suriyeli sığınmacılar için bugüne kadar 5 milyar dolar harcadığını, Türkiye'nin demokrasi ve istikrarın hakim olduğu bir Ortadoğu istediğini vurgulayan Davutoğlu, "Bunun için çalışmaya devam edeceğiz. Ancak kendi vatandaşlarını öldürmüş olan bir rejimin herhangi bir şekilde meşru görülmesini asla kabul etmeyeceğiz" ifadesini kullandı.
Türk demokrasisinin ve ekonomisinin son 12 yılda, komşu coğrafyalardaki istikrarsızlıklara rağmen geliştiğini anlatan Davutoğlu, Türkiye'nin uluslararası kurumlardaki etkinliğinin de arttığını vurguladı.
Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Türk dış politikası bir yandan, son 20 yılda oluşan jeopolitik, güvenlik, ekonomik ve sosyopolitik depremlerin yol açtığı sorunlara çözümler aramaktadır. Aynı zamanda da istikrar ve ekonomik kalkınma için yollar ve enstrümanlar geliştiren yeni bir dış politika yaklaşımı geliştirmektedir. Son 12 yılda Türk ekonomisi, dünyadaki krize rağmen, 4 kat büyümüştür."
Konuşmasında, Türkiye-Almanya ilişkilerine de değinen Davutoğlu, Başbakan Merkel ile kapsamlı değerlendirmeler yaptıklarını, görüşmede Türkiye ile Almanya arasında yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyi mekanizması oluşturma kararı aldıklarını bildirdi.
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye ve Almanya, iki istikrar sağlayıcı unsuru olarak, birlikte çalışmalıdır. Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Karadeniz'de ve Ortadoğu'da yeni bir dönem için Almanya ile AB ile ve tüm uluslararası partnerlerle birlikte çalışmaya hazırız. Aksi takdirde bu jeopolitik kaymalar, aynı zamanda bazı devletlerin yapılarındaki kırılganlıklar uluslararası toplumu yeni sorunlarla karşı karşıya bırakabilir."
Türkiye'nin G20 dönem başkanlığı ve öncelikleri hakkında da bilgi veren Başbakan Davutoğlu, dünyanın karşı karşıya olduğu büyük sorunların çözümü için işbirliğine ihtiyaç olduğunu aktardı.
Davutoğlu, "Hepimizin sorumluluğu, dün Fransa'daki resimde olduğu gibi, hepimiz omuz omuza verip birlikte, etkin bir şekilde çalışmalıyız. Terörizme karşı, vahşi rejimlere, ekonomik adaletsizliğe karşı, uluslararası barış ve istikrar arayışında omuz omuza vermeliyiz" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin Suriye'deki terörist gruplara müsamahakar yaklaşıyormuş şeklinde kirli kampanyalar yapıldığını ve bazı çevrelerin Paris'teki terör saldırısını Türkiye'ye gelmiş bazı kişilere bağlamaya çalıştıklarını belirten Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Türkiye'nin Suriye'de ya da dünyanın başka bölgelerinde terörist faaliyetlere hiçbir müsamaha gösterdiği yönünde kimse hiçbir delil gösteremez" dedi.
Her türlü eleştiriye açık olduklarını ve Türkiye'nin ifade özgürlüğünü benimsemeye devam edeceğini vurgulayan Davutoğlu, gazetecileri ve aydınları önyargılarla değil, Türkiye'ye gelerek, gerçekleri yerinde inceleyerek olayları anlamaya çalışmaya davet etti.
Davutoğlu, "Bazı uluslararası medya kuruluşları Türkiye'de bir gösteri olduğunda, savaştalarmış gibi maskeyle yayın yapıyorlar, Avrupa'da benzer olaylar olduğunda normal görüyorlar" tespitinde bulundu.
Fransa'daki yürüyüş
Davutoğlu, Fransa'da katıldığı yürüyüşle ilgili sorular üzerine şunları söyledi:
"Paris'teki tablo, tüm Avrupalı liderlerin teröre karşı olduğuydu. Türkiye Başbakanı olarak liderlerle teröre karşı yürüdüm. Bu, diğer kültürler ve dinlere yönelik önyargılara ve teröre karşı tablo çok netti. Daha sonraki konuşmamda 'Türkiye AB üyesi olsaydı Paris'teki bu tablo Brüksel'de olacaktı ve tüm Avrupalılara doğru mesaj verilmiş olacaktı' dedim. Türkiye'nin AB üyeliğinin Müslümanların Hristiyanların Yahudilerin ve tüm dinlerin AB şemsiyesi altında birlikte yaşayabildikleri gösterecek küresel barış projesi olduğunu söyledim. Fakat laik ve ılımlı bir ülke olan Türkiye, kültürel önyargılar nedeniyle AB'ye kabul edilmezse Avrupa halkına ve dünyaya, kültürel ve dini farklılıklar eksenli bölünme konusunda gerçekten çok olumsuz bir mesaj verilmiş olacak. Bu bir tehlikedir."
Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin Hamas'ı nasıl gördüğünün sorulması üzerine "Halid Meşal 2 hafta önce Konya'daydı. Bugün Mahmud Abbas Ankara'da, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'la görüştü. Yarın kendisiyle görüşeceğim. Türkiye Filistin halkının büyük dostu. Tüm Filistinli liderlerle temasımız var. Bizim için Hamas terör örgütü değildir, hiçbir terör eylemi yapmamıştır. Hatta dün Paris'teki terör saldırısını Hamas çok net şekilde kınadı. Eğer toprakları işgal edilmemiş olsaydı Filistinlilerin bu tür örgütlere ihtiyacı olmayacaktı" cevabını verdi.
Filistinli bakanın öldürülmesi
Davutoğlu, İsrail vahşetine, katliamlarına göz yumuldukça ve işgale direnen Filisitinlilere terörist denilmeye devam edildikçe Ortadoğu'ya barışın gelmesinin çok zor olduğunu kaydetti.
Ahmet Davutoğlu, "barış için ne yaptığı, ne planladığı" sorusunun sadece Hamas'a değil, yerleşim politikasına devam eden, protestoya katılan Filistinli Bakanı katleden İsrail yönetimine de sorulması gerektiğini belirtti.
Filistinli bir bakanın, bir protesto esnasında öldürüldüğünü anımsatan Davutoğlu, "Bana demokrasiyle ilgili birçok soru sordunuz. Evet, her türlü soruyu cevaplamaya açığım. Fakat İsrail tarafına şu soruyu sorduk mu? Filistinli bakanı hangi sebeple öldürdüler? İsrail tarafına böyle bir soru soruldu mu? Böyle bir ölümle ilgili kendilerine hiç soru sorulmadı" diye konuştu.
Önemli olan hususun Filistin sorununa detaylı bir çözüm ve barış getirmek olduğunu ifade eden Davutoğlu, sadece Filistin tarafının eleştirilmesi ve onların terörist olarak suçlamanın hiç doğru olmadığını bildirdi.
Ocak 2011-Şubat 2011 arasından, Eylül 2011'e kadar yaşanan dönemde bölgede demokratik taleplerin arttığını ve Suriye'de tıpkı Tahrir Meydanı'ndaki gibi bazı barış dolu taleplerin bulunduğunu aktaran Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Bu dönemde bizim Esed ile ilişkilerimiz çok iyiydi. İyi bir komşu ve dost bir liderdi. Ben bu dönemde Suriye'nin kendi halkına karşı güç kullanmaması için nisan ve ağustosta Beşşar Esed'i ziyaret ettim. Kendisiyle ofisinde 7 saat geçirdim. Daha sonra toplantıda ayrı bir 4 saat geçirdim. Kendisine seçime gitme önerisinde bulundum. Seçime gitmiyorsa da bazı reformlar gerçekleştirmesini önerdim. Böylece taleplerin bir kısmını karşılayabilecekti. Biz Türkiye olarak onları ekonomik ve siyasi açıdan destekleyeceğimizi söyledik. Hatta Sayın Recep Tayyip Erdoğan, seçime giderseniz gelerek sizi destekleyeceğim mesajını verdi. Tek istediğimiz insanlarına karşı askeri müdahalenin yapılmamasıydı. Maalesef kendisi bizi dinlemedi."
Davutoğlu, bu süreçte uluslararası topluluğun da Türkiye'nin çabalarını desteklemediğini ve Esed'in de orduyu kullanma konusunda ısrarcı davrandığını aktardı.
İkinci dönemde Esed'in askeri müdahale gerçekleştirdiğini, birçok kişinin rejimden uzaklaştığını ve bu saldırılara karşı, ordunun halkına, hava saldırılarına karşı direniş başlattığını anlatan Ahmet Davutoğlu, bu noktada Türkiye'nin muhalifleri desteklediğini ancak uluslararası topluluğun hiçbir destek göstermediğini bildirdi.
Davutoğlu, "Suriye'nin dostlarından bahsediyorum. Aslında o dönem değişiklik yapabilmek için yeterli bir muhalefet vardı. Ülkelerin ismini vermeyeyim ama zaten biliyorsunuz. Ancak bu dönemde ılımlı demokrasi yeterince destek almadı. İlk dönemde Esad'ı ikna etme konusunda başarılı olamadık. İkinci aşamada yeterince güçlü bir muhalefet yoktu" değerlendirmesini yaptı.
Üçüncü aşamada ise DEAŞ ve terörist grupların ortaya çıktığını ifade eden Başbakan Davutoğlu, ülkedeki ılımlı güçlerin de gitgide zayıfladığını belirterek, "Maalesef şu an üçüncü dönemdeyiz. Kimyasal silahlar kullanıldı. Suriye rejimine açık bir mesaj verilebilseydi o dönem şu an DEAŞ gibi organizasyonlar ortaya çıkmazdı. Yani aslında değişimle ilgili umut kaybedildiğinde radikal hareketler ve terörist organizasyonlar güçlendi" diye konuştu.
İnsanlık krizi olacak
Geçen yıl Şubat ayında ikinci Cenevre görüşmeleri gerçekleştirildiğini ancak Suriye yönetimine yeterince baskı yapılamadığını ifade eden Davutoğlu, şunları belirtti:
"Aslında çok anlamlı bir metin vardı. Hükümetin ortak karar ile kurulması öneriliyordu ancak maalesef Suriye bunu kabul etmedi. Bugün neyle karşılaşıyoruz? Karşımızda bir terör tehdidi var. Bir diğer yandan da acımasız bir rejim var. Bu acımasız rejim gerektiği kadar insanı öldürmeye açık. Suriye'deki duruma baktığımızda bunun sürdürülebilir olmadığını görüyoruz. Halkın yüzde 25'i mülteci. Çok büyük bir trajediden bahsediyoruz. Uluslararası topluluk bunu tam olarak anlamıyor."
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Suriye'de barış nasıl olabilir? Eğer bir gün yeni bir politik durum ortaya çıkarsa yani mülteciler ülkeye geri dönme kararı alırsa istikrarlı bir gelecek umudumuz olabilir. Bunun için kim bir şeyler yapmalı? Ben hiçbir tarafa sorumluluk yüklemek istemiyorum, suçlamak istemiyorum. Ancak P5 çok önemli. P5'in içindeki müdahale edememe aslında DEAŞ'a karşı zayıflığın sebebi. İşte tam bu yüzden Birleşmiş Milletler sisteminde bir değişikliğe ihtiyaç var diyorum. Bir ülke bile ret oyunu kullandığı zaman her bir ülke istediği kadar kişiyi katledebilir. Biz Suriye ve Filistin krizinden bunu öğrendik. Bir ülke ret oyunu kullanıyor ve her türlü süreç duruyor.
Bugün yapmamız gereken şey Suriye'nin geleceği için entegre bir strateji. Entegre strateji ne demek? Uluslararası terörizme karşı mücadele etmek. Yabancı savaşçıları önlemek. Aynı zamanda Suriye rejimini gerçek bir politik değişime zorlamak ve bu şekilde de tüm ılımlı güçlerin bir arada olduğu bir sistemin kurulması. Bunun içinde muhalifler de olmalı, politik sistem içindeki kişiler de olmalı. Ama bu kişilerin insanlığa karşı suçlar işlememiş olması lazım. Mümkün mü? Geçtiğimiz yıl belki daha kolay olabilirdi ancak bugün daha hızlı bir şekilde karar vermemiz ve harekete geçmemiz lazım. Yoksa bu sadece Suriye krizi olmayacak, önümüzdeki yıllarda devam edecek insanlık krizi olacak maalesef."
Bir katılımcının "Sayın Başbakan, ben kendi adıma ve Suriye Koalisyonu, Türkiye ve tüm dünyadaki Suriyeli mülteciler ve Suriye halkı adına, size, hükümetinize, ülkenize, herkese bu açık kapı politikanız dolayısıyla teşekkür etmek istiyorum. Suriyeli halkların buna çok ihtiyacı var. Lütfen bu politikanızı asla durdurmayın" değerlendirmesi üzerine Davutoğlu, endişe edilmemesi gerektiğini belirterek, "Krizin ilk gününden itibaren biz bu ilkemizi söyledik. Kapılarımız tüm Suriyelilere açık. Etnik veya mezhepsel farklılıkları asla gözetmeden sadece kapımızı değil, kalplerimizi Suriyelilere açtık. Sadece Suriyelilere değil, bütün bu acımasız saldırıların mağdurlarına açık. Saddam zamanında da birçok kişi Türkiye'ye gelmişti. Miloseviç'ten mağdur olan birçok kişi yine Türkiye'ye geldi. Türkiye bu tarz menfur saldırılara maruz kalan herkese açıktır" dedi.
Suriye ile Türkiye arasında duvarlar olmadığını, köyler bulunduğunu aktaran Davutoğlu, ne olursa olsan Türkiye'nin her zaman Suriye halkının destekçisi olacağını bildirdi.
Güvenli liman olmaya devam edeceğiz
Suriye, Irak ve bölgedeki sorunun çözümünde Türkiye'nin yapıcı muhtemel rolüne ilişkin soru üzerine Başbakan Davutoğlu, Suriye'deki acımasız saldırılar ve Mısır'daki darbe yüzünden bu ülkelerde gitgide daha otoriter rejimlerin ortaya çıktığını vurguladı.
Ilımlı muhaliflerin desteklenmediğine vurgu yapan Davutoğlu, "Biz ne yapıyoruz? Olumlu bir değişim olduğunda destekliyoruz. Irak ile olan ilişkimiz de bu şekilde" diye konuştu.
Geçen yıl Kasım'da Irak'ı ziyaret ettiğini anımsatan Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Biz elimizden gelen her şeyi yapacağız Irak'ın istikrarı için. Politik sistemin çok mezhepli olmasını destekliyoruz. Şu an çok iyimserim. Çünkü şu an hükümet yapısında çok güçlü politik liderler var. Ancak tabii ki ülkenin kimi bölgelerini yönetemiyorlar. Şimdi Türkiye'nin rolü nasıl? Bizim Irak'taki liderlerle çok iyi rolümüz, iyi bir ilişkimiz var. Hükümetin kurulması konusuna da destek verdik. Bu sürece yardımcı olmak için liderlerle de konuştuk. Ne zaman güvenilir bir lider olursa biz her zaman destekleyeceğiz. Bütün Türk şirketlerine yeniden inşaat faaliyetlerine devam etmek için Irak'a davet ediyoruz."
Bölgede hangi ülkede kriz yaşanırsa mağdurların Türkiye'ye geldiğini hatırlatan Davutoğlu, "Biz, güvenli liman olmaya devam edeceğiz" ifadesini kullandı.
Uluslararası toplumla terörizme karşı mücadeleye devam edeceklerini ifade eden Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Barış dolu müzakerelerle çalışmaların olumlu bir şekilde devam etmesine destek vereceğiz. Sadece Türkiye'nin çabaları yeterli olmayacaktır. Geçmişte elimizden gelen her şeyi yaptık. 2010'da birden çok mekanizma işliyordu. Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün arasında dört taraflı vizelerin serbest olduğu ve ticaretin serbest olduğu bir mekanizmaya çok yakındık. Bu çok vizyonel bir yaklaşım ancak maalesef olumsuz olaylar da oluyor. Bunların kısıtlanması da lazım. Zorluklara rağmen bence gelecekte yine kimi fırsatlar ortaya çıkacaktır. Daha istikrarlı, demokratik bir şekilde seçilen ülkelerin çalışması için."
Kırım'ın işgalini tanımıyoruz
Ukrayna'nın doğusunda ve Kırım'daki gelişmeler hatırlatılarak, Türkiye'nin bu konudaki yerinin sorulması üzerine Başbakan Davutoğlu, "Bizim tutumumuz oldukça açık. Biz Kırım'ın işgalini tanımıyoruz" cevabını verdi.
Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü desteklediklerini vurgulayan Davutoğlu, şunları bildirdi:
"Bunun içinde Kırım da var. Kırım'ın buna dahil olmaması düşünülemez. Krizin daha ilk günlerinde Türkiye her iki tarafla da iyi ilişkiler içerisindeydi. Türkiye, Avrupa'da bir ülke olan ve iki tarafla da iyi ilişkileri olan tek ülkeydi. Kırımlılarla Kırımlı Tatarlarla tarihi bir bağımız var ve tarihin getirdiği sorumluluklarımız var. Şu anda Türkiye'de Tatar kökenli çok kişi var. Şu an hala da Kırım'da yaşayan 300 bin kadar Kırım Tatarı var. Onların refahı, esenliği bizim için çok önemli. Kırım, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün içerisindedir ve biz bunu destekliyoruz. Bizim Ukrayna ile ilişkilerimiz çok iyi, Rusya ile de ilişkilerimiz çok iyi. Bu noktada bahsettiğim temeller üzerinde çalışmalarımıza devam edeceğiz."hatırlatm