'İsrail din savaşı istiyor'
Filistin Kurtuluş Cephesi Genel Sekreter Danışmanı Halit Barakat, Al Jazeera Türk'e verdiği mülakatta, 'İsrail Filistin meselesini dini mitolojiler üzerinden yürütmek ve dünyayı bu şekilde etkilemek istiyor' dedi.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-11-16 15:43:58
İsrail, Kudüs'te ve Batı Şeria'da Filistin halkına yönelik ihlal ve saldırılara devam ediyor. Filistin'deki sol hareket Filistin Kurtuluş Cephesi Genel Sekreter Danışmanı Halit Barakat, Al Jazeera Türk'e yaşanan gerginlikleri değerlendirdi.
Kudüs ve Batı Şeria'da neler oluyor? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kudüs’te her gün meydana gelen olaylar aslında Gazze’ye saldırılar başlamadan önce, Muhammed Ebu Hudeyir’in vahşice öldürülmesiyle birlikte alevlendi. İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yaptığı ihlallerden sonra Kudüs ve Batı Şeria’da İntifada’ya benzer bir halk ayaklanmasına şahit oluyoruz. Tüm dünya bilmeli ki, İsrail şu an Kudüs’te Filistin halkına karşı kültürel soykırım uyguluyor. Bu şehirde Filistin kimliğiyle alakalı olan her şeyi silmeye çalışıyorlar. İsrail bununla yetinmeyip bu savaşa din imajı yüklemeye çalışıyor. Yahudilerin Mescid-i Aksa üzerinde iddia ettikleri ve hiçbir tarihi gerçeği olmayan Süleyman Mabedi’ni inşa etmeye çalışıyor. İsrail’in buradaki hedefi meseleyi özünden uzaklaştırmak, dini mitolojiler üzerinden yürütmek ve dünya kamuoyunu bu şekilde etkilemektir. Fakat meselenin özüne baktığımız zaman, bu tamamen bir işgal sorunudur. Bir halk toprağının işgal edilmesidir. Bu siyasi ve insani bir sorun. İsrail ve Siyonist hareket, bu meselede din maskesiyle çıkar elde etmeye çalışıyor.
Aynı zamanda gerek Filistin’in içinde gerek Arap ve İslam dünyası ülkelerinde bazı İslami çevrelerin bu konudaki tavrı, Siyonist hareketin sergilediği imajın daha etkin bir şekilde ortaya çıkması ve rol almasında bilerek ya da bilmeyerek etkili oluyor. Bu çok tehlikeli çünkü gerçekleri göz ardı ederek davayı yanlış yönlendiriyor ve olması gereken uluslararası desteği de sınırlıyor. Elbette Mescid-i Aksa Filistin halkı ve Müslüman halklar için kutsaldır, fakat asıl mesele din üzerinden gitmiyor. Asıl mesele
“İsrail şu an Kudüs’te Filistin halkına karşı kültürel soykırım uyguluyor. Bu şehirde Filistin kimliğiyle alakalı olan her şeyi silmeye çalışıyor. ”
İsrail’in 1948 yılında başlayan Filistin’i işgal etmesinden başlıyor. Kudüs, Müslümanlar, Hristiyanlar ve bölgedeki tüm halklar için kutsal ve önemli bir şehir. Çabalarımız, Kudüs ve onunla beraber tüm Filistin şehirlerini İsrail işgalinden kurtarmak üzerinde olmalıdır. Filistin Halk ve Kurtuluş Cephesi olarak Kudüs’ü Filistin’in ebediyen başkenti olarak görüyoruz. Kudüs, bizim için vazgeçilmez birleştirici bir şehir. Onun bir karışından bile vazgeçemeyiz. Aynı zamanda Hayfa’yı da unutmayız. Bizim için tüm Filistin toprağı değerli ve işgalden kurtarılması lazım. Filistin halkı, meşru hakları ve özgürlüklerini geri elde etmek için savaşıyor. Bunun içine Müslümanlar ve Hristiyanlar için kutsal olan yerleri korumak da giriyor.
Kudüs’te tarih boyunca tüm dinler barış içinde yaşamıştır. Fakat Siyonist hareketin kurulması ve Filistin’i işgal etmesinden bu yana İsrail, bu şehri sadece Yahudilerin şehri olarak yansıtıyor ve oradaki Filistinlilerin varlığını bitirmek için çeşitli yöntemler izliyor. İsrail, Kudüs’ü Filistin’in genelinden izole etmeye çalışıyor. Bu kutsal şehirde asıl toprak sahibi olan Filistinlileri evlerinden çıkarabilmek için yapmadıkları kalmadı. Sık sık askeri baskınlar, ekonomik baskılar, fakirleştirme ve bilinci yok etme politikaları uyguluyor.
Filistin halkı İsrail’in işgal gücüne karşı savaşta kendisini tek başına buldu. Halkımız, bu direnişi 100 yıl önce, Hamas, El Fetih veya Halk Cephesi'nden önce başlatmıştı.
Bu yüzden halkın içindeki bütün güçlerin tek bir görüş içinde toplanması lazım. Halk ve ulusal kurtuluş üzerinde birleşmemiz lazım, dini veya siyasi görüş üzerinde değil.
Üçüncü İntifada'nın benzeri yaşanıyor dediniz. Neden tam olarak İntifada diyemiyoruz? İntifada olabilmesi için neyin olması gerekiyor?
Öncelikle şu an Kudüs ve Batı Şerai’da halkımızın hemen hemen her gün her yerde yaptığı protestolarda İsrail’e karşı direnmesi anlamında intifadalar yaşanıyor. Bu da zaten işgalden bu yana hiç durmamıştır. Fakat İntifada’nın asıl olması gereken temel özelliklerine bakmalıyız. İntifada’nın en önemli unsurlarından bir tanesi kapsayıcı ve birlik üzerinde olmasıdır. İntifada, halk tabanından tüm sınıf ve siyasi güçleri kapsadığı bir hareket, bir ayaklanma niteliği taşımalı. İntifada için tüm siyasi güçler birleşmiş olmalı. Bu henüz ortada görünmüyor. İntifada siyasi birleştirici nitelikte sloganlar taşımalı. Bugüne baktığımız zamanda kapsayıcı bir İntifada yolunda ilerleyen bir halk ayaklanması görebiliyoruz. Halkın tüm engelleri aşıp bu yolda ilerleyeceği ve İntifadası’nı elde edeceği kanaatindeyiz. Bunu elde etmenin vazgeçilmez şartı ise, aynı siyasi ajanda üzerinde ulusal birlik kurmaktır.
“İsrail, güvenlik koordinasyonu ile Filistin Yönetimi’nin güvenlik aracına dönüşmesini, Batı Şeria’da Siyonizm’in kirli rolünü üstlenmesini istiyor.”
İntifada, aynı zamanda uluslararası desteğe sahip olmalı. Dünyanın tüm özgür insanları bu görevi yerine getirmek için Filistin halkının yanında durmalı.
Bu anlamda Filistinli grupların şu an hem olumlu hem de olumsuz rolleri var. Geçtiğimiz günlerde bakarsanız Kudüs ve Batı Şeria’da verdiğimiz şehitler El Fetih, Hamas, İslami Cihad ve Halk Cephesinden geldi, yani her hareketten şehidimiz var. Demek oluyor ki halk tabanında tüm gruplar üyeleriyle birlikte bu ayaklanmada fiili anlamda yerini alıyor. Asıl sorun siyasi liderlerden kaynaklanıyor. Siyaset sahnesinde bölücü ve dışlayıcı tavır sergiliyorlar. Grupların tabanı ise işgale karşı ayaklanmada yerini alıyor ve her gün şehit, yaralı veya tutuklu veriyor.
Batı Şeria’da Filistin Yönetimi’nin İsrail ile yaptığı güvenlik koordinasyonunu nasıl görüyorsunuz? Halkın ayaklanmasını nasıl engelliyor? Bu engeli nasıl aşabilirsiniz?
Batı Şeria’da Filistin Yönetimi’nin İsrail ile yaptığı bu güvenlik koordinasyonu tam anlamıyla bir ihanettir. Bu Filistin halkını adeta sırtından vurmaktır. Biz Halk Cephesi olarak bundan dolayı çok zor durumda kaldık, çok sıkıntı çektik. Genel sekreterimiz ve birçok yoldaşımız güvenlik koordinasyonu aracılığıyla tutuklandı. Aynı şekilde Hamas, İslami Cihad hatta El Fetih hareketi kendisi bile bu koordinasyondan çok zarar gördü çok mağdur oldu. Filistin Yönetimi, bu utanç verici davranışını bir an önce durdurmalı. Güvenlik koordinasyonu işgal güçleriyle direkt işbirliği yapmaktan ibarettir. İsrail, Filistin Yönetimi’nin güvenlik aracına dönüşmesini, Batı Şeria’da Siyonizm’in kirli rolünü üstlenmesini istiyor. Bir yere baskın düzenlemek istiyorsa bu görevi Abbas yönetimine veriyor. Tabi yönetim bunu yapmadığı zaman da İsrail
“İsrail, Filistinlileri uzun vadeli müzakerelere alıştırarak uzun vadede işgalini kalıcı kılmak istiyor.”
kendisi yapar. İsrail’in kirli görevini kendisinin yapmasını bir Filistinlinin bunu yapmasına tercih ederiz açıkçası. Çünkü bu bize ihanettir. Aynı zamanda bu güvenlik koordinasyonu Filistin siyaset sahnesindeki gerilim ve bölünmüşlüğün temel tetikleyici unsurlardan bir tanesi. Bu koordinasyon kaldırılırsa birleşmeye daha hızlı gideceğiz.
Güvenlik koordinasyonunu aşmak için halkın ayaklanması lazım. Halkımız tüm sınıflarıyla sokağa dökülüp Mahmud Abbas’a hayır demeli. Ona karşı sert bir tavır gösterip bu koordinasyonu bitirmeye zorlamalı. Halkımızın bunu dillendirmesi lazım, sadece siyasi güçler ve entellektüel kesimler değil.
Filistinli siyasi gruplar arasında bölünmüşlüğü nasıl değerlendiriyorsunuz? Filistin Halk ve Kurtuluş Cephesi olarak bu konuda rolünüz nedir? Neler yapıyorsunuz?
Biz uzun zamandır Filistin’de siyasi anlamda ve Hamas ile El Fetih arasındaki ilişkiler anlamında karmaşık bir durum yaşıyoruz. İki siyasi grup arasında onlarca görüşme ve birçok anlaşma gerçekleşti. Kahire’de, Mekke’de, Doha’da anlaşmalar yaptılar fakat anlaşmanın şartlarını yerine getirmediler. Yine ileride bir anlaşma imzalayacaklar ve bozacaklar. Bunun çok basit bir sebebi var; iki grup arasındaki anlaşmazlık siyasi ajanda veya programlar ile ilgili değil, koltuk ve otoriteyle ilgilidir. Her iki güç de bölgede bazı eksenlere tamamen bağlı. O yüzden aldıkları kararlar bağımsız kararlar değil. Herhangi bir siyasi akım kararını kendisi alamadığı zaman da bölgesel ajandalara bağlı kalır. Pratikte de gerçekleşen bu. Halkımıza doğruları ve gerçekleri anlatmalıyız. Fetih ile Hamas arasındaki gerilim, Filistin üzerinden değil de otorite üzerinden devam ederse, Filistin'in sorunları devam edecektir. Batı Şeria’da Fetih kendi otoritesini hakim kılarak Hamas’ı dışlıyor. Gazze’de ise Hamas Fetih’e aynısını yapıyor. Bu dışlayıcı zihniyet durdurulmalı. Biz Halk Cephesi olarak defalarca denedik. Gerek Fetih ve Hamas ile direkt temas kurarak gerek FKÖ aracılığıyla bu duruma son vermeyi denedik. Görüşmeler hala devam ediyor. Onlara çağrımız; gelin birleşelim, ikili yollara girmeyin, aranızda bölüşmeyin, diğer siyasi akımları karar alma sürecine dahil edin. Diyoruz ki; halkın içinde birbirimizle birleşelim halk bizi birleştirsin. Anlaşma ve uzlaşma görüşmeleri halkımızın sponsorluğuyla olsun başka kimsenin sponsorluğuyla değil. Bizim uzlaşmamız birilerinin istihbarat birimlerine bağlı olmasın.
Bölgede ve uluslararası camiada sol hareketlerin Filistin davasıyla ilgili tutumunu nasıl görüyorsunuz?
Sol kesimin hareketleri de tıpkı İslami kesimin hareketleri gibi çeşitli. Sol’un içinde de devrimci akımlar, iktidar peşinde olanlar veya bölgesel ajandalara bağlı olanlar var. Türkiye’deki sol hareketin Filistin davasıyla ilgilenmesini ise tarihi olarak görüyoruz. Filistin davasına ilk dönemden itibaren destek verdiler. Ancak son yıllarda Türkiye solunun Filistin davasına verdiği desteğin zayıfladığını görüyoruz. Bu sadece Türkiye’deki koşullarla değil, uluslararası dengelerle de ilgili. Son 10-20 yıl içinde solcu hareketlerin İslami hareketler karşısında zayıf kalmasına şahit oluyoruz. Filistin davası giderek daha çok İslamileştirildi.
“Son 10-20 yıl içinde sol hareketlerin İslami görüşlerin yükselişi karşısında zayıf kalmasına şahit oluyoruz.”
Ama Avrupa ve Latin Amerika’da solcu hareketler Filistin davasıyla dayanışmayı bir esas mesele olarak görüyorlar. Özellikle Latin Amerika’da bu konuda çok önemli gelişmeler var. Mesela Bolivya’nın aldığı karar hiçbir Müslüman veya Avrupa ülkesinde alınmadı. Bolivya İsrail ile ilişkileri kesmek, İsrail’i terör devleti olarak tanımlamak ve büyükelçisini geri çekmek gibi adımlar attı. Latin Amerika’da hem halk hem de devletler Filistin’e destek veriyor.
Ancak şunu söylemek gerekir ki Filistin davasıyla ilgili sol içinde genel anlamda bir zayıflama var. Özellikle Arap ülkelerindeki sol hareketler. Bu nedenle Filistin konusunda bölgedeki sol hareketler birleşmek zorunda.
Gazze’ye saldırılarıyla alakalı uzun vadeli ateşkes anlaşmasının müzakerelerinde son durum nedir?
İsrail’in Gazze’ye saldırılar yaptığı zaman gerçekleştirmek istediği hedefleri gerçekleştiremedi. Şimdi ise siyaset alanında o hedefleri gerçekleştirmek peşinde. İsrail, uzun vadeli müzakereler ve Filistinli grupları da bu uzun soluklu müzakerelere alıştırmak istiyor. Biz Halk Cephesi olarak uyanığız. Bu şekilde yürümesini istemiyoruz. O yüzden şu an o müzakerelere katılmıyoruz. Çünkü İsrail bunu uzun vadeli bir kazanç olarak kullanıyor. Aynı zamanda, Gazze’yi geri imar etme konusunda halkımıza siyasal para dediğimiz yardımlarla şantaj yapıyorlar. Bunu, halkın direnişin kabul etmediği şartlara uyması için bir baskı aracı olarak kullanıyorlar.
Kaynak: Al Jazeera
Haber Ara