Dolar

34,9519

Euro

36,6142

Altın

3.021,02

Bist

10.058,63

Türkmenlerin 14 Temmuz travması

Türkiye Iraklı Kürtler ile ilişkileri daha da geliştiriyor. Ama Türkmenler Erbil'e hala mesafeli. Birçok Türkmene göre Bölgesel Kürt yönetimi ile olan siyasi soğukluğun sebebi güvensizlik. Güvensizliğin kaynağı ise pek bilinmeyen tarihi bir olay.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-07-21 12:36:01

Türkmenlerin 14 Temmuz travması
Can Hasasu / AL JAZEERAerkük’ün tam merkezinde, Atlas caddesinin başında bir heykel kenti ziyaret eden herkesin dikkatini çeker. Bronzdan yapılma ‘duran adam’ heykeli, 50 yıldır Kerkük kalesinin tam karşısında, yüzü Bağdat’a dönük bir şekilde sessizce bekliyor. Baas yönetimi tarafından dikilmiş olmasına rağmen, Saddam rejimi sonrası yıkılmayan tek heykel. Ancak Kerkük kentinin en trajik günlerinden birine ithaf edilen bu heykelin hikâyesini Türkmenler dışında çok az kişi bilir.

Kaidesiyle birlikte beş buçuk metreyi bulan heykel Kerküklü Türkmenlerin tanınmış liderlerinden Ata Hayrullah’a ait. Hayrullah, 14 Temmuz 1959 günü evinden alınmış ve Kerkük kışlasında ayak üstü yargılandıktan sonra öldürülmüştü. Ata Hayrullah’ın cesedi kışla önündeki direklerden birine asılarak çürümeye terk edilmişti. Resmi rakamlara göre Hayrullah ile birlikte toplam 31 Türkmenin öldürüldüğü olay, Irak Türkleri tarafından ‘Kerkük katliamı’ olarak bilinir. Türkmenler, milliyetçi Kürtleri bu olayların faili olarak suçluyor. Birçok Kerküklü bu olayı Türkmen siyasetçilerin günümüzde Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ne duyduğu güvensizliğin çıkış noktası olarak tanımlıyor. Al Jazeera Türk 55 yıl önce meydana gelen olayı tanıklarına sordu.





Hem tanık oldu hem de araştırdı

Emekli Tuğgeneral Suphi Nazım Irak ordusunun en seçkin birliği olan Cumhuriyet Muhafızları'na girmeye hak kazanmış tek Türkmen subay. Kerkük’te yaşanan 14 Temmuz 1959 olayına tanıklık ettiğinde henüz 14 yaşındaydı. Yıllar sonra harp akademisine girdi ve bir subay olarak Irak ordusuna katıldı. 1988 yılında emekli olduktan sonra Bağdat’ta bulunan Arap Tarihi Yüksek Araştırmalar Enstitüsü'nde çalıştı. Üçü askeri alanda olmak üzere 19 kitabı bulunan Nazım’ın en titizlikle araştırdığı konulardan biri de genç yaşta tanıklık ettiği 14 Temmuz 1959 Kerkük olayları:

“O yaşıma kadar hiçbir şiddet olayına tanık olmamıştım. Hayatımda ilk ölü insanı o zaman gördüm. Daha sonra askerlik kariyerim boyunca başka ölmüş, öldürülmüş insanlar da gördüm. Ama Kerkük katliamındaki kadar hunharca işlenmiş cinayete tanık olmadım. Cesetler direklere asılıyor, halka ibret olsun diye araçlarla sokaklarda sürükleniyordu. Bazı kurbanlar zıt yönlere giden iki araca bağlanarak parçalandı. İnsanların böylesine vahşice öldürülmesi o zamanlar Kerkük’te şok etkisi yaratmıştı. Amaç da oydu zaten. Türkmenleri korkutmak ve onları Kerkük’ten kaçmaya zorlamak”

Her şey askeri darbeyle başladı


Emekli Tuğgeneral Suphi Nazım, 14 Temmuz olaylarını mahkeme kayıtları ve tanıklar üzerinden araştırdı.

14 Temmuz 1958 tarihinde Irak’ta kraliyet yönetimini darbe ile deviren General Abdülkerim Kasım, devrimin ilk yıllarında karşı devrimciler olmasından endişeleniyordu. Kanlı bir şekilde ele geçirdiği iktidarı kaybetmemek için en ufak bir ihtimali bile ciddiye alıyordu. Gününü savunma bakanlığında geçiren Iraklı darbeci general, kendisini devirme hazırlığı içindeki gruplarla ilgili gelen her ihbarı değerlendiriyordu. Mart 1959’da Musul’da Albay Abdülvahap El Şavvaş’ın darbe girişimini ilk günde bastırmayı başaran Kasım, Kerkük’te bulunan 4.Tümen komutanı Tuğgeneral Nazım Kazım el Tabakçalı’nın da aynı planın bir parçası olduğunu öğrenince yerine yeni bir komutan atadı. Silah arkadaşları tarafından Stalin’den daha çok komünist olarak tanımlanan Tuğgeneral Davut El Cenabi'yi. O dönemde Irak Komünist Partisi de Arap milliyetçisi Baas yanlılarına karşı darbeci general Abdülkerim Kasım'ı destekliyordu. Komünist Partisi üyeleri ve milis güçler Musul'da üç gün boyunca terör estirdi. Ordu müdahale edene kadar kentte yağma ve öldürme olayları yaşandı. Musul'dan sonra ise gözler Kerkük'e çevrildi.
Emekli Tuğgeneral Suphi Nazım o dönemi şöyle anlatıyor:

“Cenabi göreve geldikten sonra Komünist Partisi'ne ve Kürt gruplara geniş özgürlükler tanıdı ve Türkmenleri de Osmanlının ve Türkiye’nin uzantısı olarak gördüğü için sıkboğaz etmeye başladı.”

Olaylar planlıydı


Emekli Tuğgeneral Nazım, uzun yıllar 1959 Kerkük olaylarını araştırdı. O döneme ait askeri ve sivil belgeleri inceledi, tanıklarla bizzat görüşme fırsatı buldu. Ona göre 14 Temmuz Kerkük olayları Türkmen halkını korkutmak ve yıldırmak için aylar öncesinden planlanmıştı:

“Kerkük katliamı, 14 Temmuz 1959 günü kendiliğinden başlamış bir olay değildir. Hazırlıkları çok daha önceye dayanan planlı bir eylemdir. General Abdülkerim Kasım’ın 1958 darbesinden sonra Irak’ta olağanüstü askeri bir yönetim vardı. Bu da ordunun günlük yaşamdaki rolünü arttırmış, sivillerin yasal birçok güvencesini elinden almıştı. Bu nedenle de ordu güvenlik tehdidi görmesi halinde istediği evi basıp arama yapabiliyordu. 14 Temmuz öncesi dönemde, bu türden baskınlar ile Türkmenler tamamen silahsızlandırıldı. Ruhsatlı silahı olanın ruhsatı geri çekildi, ruhsatsız silahı olanların bazıları baskınlar sonucu tutuklandı. Baskında ele geçmesin diye de birçok kişi silahlarından kurtulmak zorunda kaldı. Ordunun kriterleri o denli sıkıydı ki evlerde büyük bıçak bile kalmamıştı. Çünkü büyük bıçaklar kesici silah olarak değerlendiriliyordu. Tabii bu silahsızlandırma hamlesi yalnızca Türkmenlere yönelikti. 14 Temmuz günü gördük ki diğer kesimler o zamana kadar bilmediğimiz silahlarla donanmıştı.”

Nazım’a göre silahsızlandırma muhtemel bir Türkmen direnişinin önüne geçmek için planlanmıştı. Kerkük’teki 4.Tümenin başına geçen Tuğgeneral Davut El Cenabi Irak Komünist Partisi ile tam bir işbirliği içindeydi ve Kerkük’e hakim olma arzusundaki Kürt milliyetçileri de onlar için iyi bir partner oldu. Ama Türkmenler silahsız olarak da risk olmayı sürdürüyordu. Nazım’a göre planın ikinci kısmı bu noktada devreye giriyordu:

“Katliamın planlı yapıldığını gösteren bir diğer konu da sürgünlerdi. Türkmen komutanlar, müdürler ve memurlar ya emekli edildi ya da Kerkük’ten uzağa sürgün edildi. Kıdemli subayların çoğu emekli edildi. Genç Türkmen subaylar ise Kerkük’ten uzak bölgelerde görevlendirildi. Avukatlar, ticaret erbabı ve Kerkük’ün eşrafı hükumet karşıtı olma suçlamasıyla, birkaç hafta gözaltında kaldıktan sonra, sürüldüler. Memurlar ise sürgün edilemedikleri için tayinler ile uzaklaştırılmaya başlandı. Aniden gerçekleşen bu sürgün olayı nedeniyle birçok aile erkeksiz kalmıştı. Çocuklarının eğitim durumu ve evlerini birden bire taşıyamadıkları için, sürgün edilen birçok Türkmen, ailelerini Kerkük’te bıraktı ve yeni görev yerine tek başına gitti. Türkmenlerin önemli isimlerinin kentte olmayışı, katliamla ilgili yapılan hazırlıklardan haberdar olmamalarına da neden oldu.”

Devrimin yıldönümünde can pazarı

Türkmenler Abdülkerim Kasım darbesinin yıldönümünde Irak genelinde yapılacak kutlamalara katılma konusunda müteredditti. Ancak 14 Temmuz öncesi Davut El Cenabi’nin aniden Bağdat’a çağrılması ve sürgündeki Türkmenlere af çıkması büyük sevinç yarattı. Bunun üzerine Türkmenler, devrimin birinci yıldönümü kutlamalarına katılmaya karar verdi. Büyük paralar harcanarak sokaklar süslendi, çocuklara ve büyüklere yeni elbiseler dikildi. Ama Türkmenler o gün kendilerini neyin beklediğini tahmin bile edememişti. Emekli Tuğgeneral Nazım, o gün kardeşi ve kuzeni ile birlikte törenleri izliyordu:

“Köprünün üzerinde Kale tarafından gelecek tören kortejini bekliyorduk. Sürgünden yeni dönen amcalarım da kortejdeydi. Onları görmek ve selamlamak istiyorduk. Kortej köprüyü henüz geçmişti ki iki el silah sesi duyuldu. Her şey ondan sonra başladı. Bir anda kortejin içindeki bazı gruplar çıkardıkları sopa ve silahlarla sağa sola saldırmaya başladı. Daha sonra anladık ki o iki el silah sesi aslında operasyonu başlatan sinyaldi. ”

‘Failler özür dilemeli’


Kerkük'te meydana gelen bu olay kentin iki etnik grubu arasındaki uçurumu daha da büyüttü. Kasım 1958 yılında, sürgünde olduğu Sovyetler Birliği'nden, Abdülkerim Kasım'ın davetiyle Irak'a dönen Kürt lider Molla Mustafa Barzani'nin bir Bağdat dönüşü Kerkük'e de uğraması kentte Türkmenler ve Kürtler arasındaki gerginliği artırmıştı. Arap milliyetçisi Baas Partisi muhalefetine karşı Irak Komünist Partisi ile işbirliği içinde olan Kasım, o zamana kadar Sovyetler Birliği'nin himayesinde olan Mustafa Barzani ile stratejik bir ortaklık yaparak iktidarını daha da güçlendirmek istiyordu. Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP) Barzani Rusya'da iken kurulmuş, Kerkük'te de faaliyet gösteriyordu. Türkmenler Baas yanlısı olmamalarına rağmen Kasım, Irak Komünist Partisi ve KDP ile de aynı safta yer almıyorlardı. Kerkük'te Türkmenler, iktidar için güçlerini birleştirenlerin gözünde, muhalifti. İktidarın milis gücü olan "Halk Direnişi" Kerkük'te büyük bir çoğunlukla Kürtlerden oluşmaktaydı. 4. Tümen Irak Komünist Partisi destekçisi bir askerin komutasındaydı.

Kerkük Vakfı başkanı Prof. Dr. Suphi Saatçi, 1959 Kerkük olaylarını Türkmenler için dönüm noktası olarak görüyor. Saatçi’ye göre Türkmenler, bu olay nedeniyle Kürt partilere güvenmiyor:



Kerkük Vakfı başkanı Prof.Dr. Suphi Saatçi, Kürt yetkililerin bu olayla ilgili olarak Türkmenlerden özür dilemesi gerektiğini düşünüyor

“Irak Komünist Partisi lideri Adil Abdülselam, ki daha sonra idam edildi, anılarında 'Kürt militanlar bizi aldattılar ve katliamı Kominist Partisi’nin üzerine yıktılar. Oysa biz böyle yapmayacaktık' diyordu. Zaten bu olaydan sonra Komünist Partisi Irak’ta büyük bir darbe yedi. Abdülkerim Kasım’ı destekliyorlardı ama bu olaydan sonra Kasım da onlarla ilişkilerini kesti. Bağdat’ta Mar Yusuf Kilisesi'ndeki tarihi konuşmasında 'Bu vahşeti Moğollar bile yapmadı' diyerek Kerkük katliamı ile ilgili kendisine ulaştırılan fotoğraflara tepki göstermişti. Bu katliam acı hatırası nedeniyle Türkmen siyasiler belli kesimlerle görüşürken tutukluk gösteriyor. 'Aman dikkat, bunlara güven olmaz!', 'Sabıkalı bunlar!' ihtiyatı ile hareket ediliyor. İnsan hata yapabilir ama sonra, en azından özür dileyebilir. Bize karşı bu olayları yapanlar da hiçbir zaman özür dilemediler. Böyle bir şeyi kabul etmeye yanaşmadılar. Kürdistan parlamentosunun açılışında Barzani, 1996 yılında Saddam güçleri ile işbirliği yaparak, Talabani güçlerine karşı savaştığı için özür diledi. Bizden de hâlâ böyle bir özür dilenmediği için Türkmen toplumu Kürt siyasilere güvenemiyor ve sıcak bakmıyor.”

‘Tarih mi tekerrür ediyor, hatalar mı ?’

Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM)’inde Ortadoğu uzmanı olarak çalışan Ali Semin 1959 olaylarının yalnızca Kerkük Türklerini değil, Irak’ta yaşayan tüm Türkleri etkilediğini düşünüyor:



“Türkmen-Kürt ilişkilerinde 1959 ciddi bir sorundur, dönüm noktasıdır. Türkmen siyasiler bu acı deneyim nedeniyle Kürt muhataplarına karşı ihtiyatlılar. Bütün bunların üzerine Kürt yönetimi bir de ‘Kerkük’ü Kürdistan’a bağlayacağız’ diye açıklama yapınca, sorunun çözümüne katkı sunmuyor. 1924’te ve 1946’da da Kerkük’te Türkmenleri hedef alan şiddet olayları meydana gelmiştir. 1959 Kerkük katliamı bunun en büyüğüdür. Ama günümüzde, özellikle de 2003’ten sonra Iraklı Türklere yönelik adı konmamış en büyük katliam uygulanıyor. Suikastlar, bombalı saldırılar ve adam kaçırmalar… Tuzhurmatı, Kerkük ve Telafer gibi bölgelerde bunu türlü çeşitleriyle görüyoruz. Bütün bunlar, Türkmenleri yaşadıkları yerleri terk etmeye ve onları korkutmaya yönelik eylemler. Türkmenlere ölümü gösterip sıtmaya razı etmek istiyorlar. Türkmenler can derdine düşüp asıl meselelerini unutuyor. Kerkük katliamının belgeleri var. Bunun uluslararası mahkemelere taşınarak belgelenmesi gerekir. Hukuki olarak belgelenmesi halinde tazminat ödenmesi bile gündeme gelir. Böylece Türkmenler bu olayların etkisinden kurtulup kendi sorunlarına yönelebilirler. Kürtler, Araplar ve Irak'ta yaşayan diğer unsurlarla daha sağlıklı bir ilişki kurabilirler.”

14 Temmuz'dan sonra

Abdülkerim Kasım 8 Şubat 1963 günü yönetimine karşı ayaklanan Baasçılar tarafından öldürüldü. Üç gün süren olaylarda Kasım'a iktidarı boyunca destek veren yüzlerce Irak Komünist Parti üyesi öldürüldü. 14 Temmuz olayları öncesi Kerkük 4. Tümen komutanlığını yapan Davut El Cenabi Bağdat'taki evinde öldürüldü. Yönetime gelen Baas Partisi 14 Temmuz Kerkük olaylarıyla ilgili dosyaları yeniden açtı ve mahkemece suçlu bulunan 28 zanlı Haziran 1963 tarihinde kentin üç ayrı meydanında, halka açık bir şekilde idam edildi.

Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşed Salihi 14 Temmuz olayları anısına yayınladığı mesajda 1959 yılında olduğu gibi 2003 Nisan ayından sonra Irak'ta yaşananların gene Türkmen liderlerini yok etmeyi, halkını yıldırmayı, ekonomik ve toplumsal açıdan zayıflatmayı amaçladığını belirtti. Salihi, Irak'taki tüm siyasi partileri, Kerkük'teki kardeşliği baltalamak isteyenlere fırsat tanımadan, Kerkük katliamını kınamaya çağırdı.

Al Jazeera Türk'ün sorularını yanıtlayan Salihi, son dönemde Irak Ulusal Meclisi'ne getirilen ve 1963 yılında idam edilen komünist parti üyelerine siyasi şehitlik statüsü vermeyi ön gören tasarıyı değerlendirdi:

"Abdülkerim Kasım döneminde belli politik akımlar arasında çatışma vardı. Baas Partisi, Irak Kominist Partisini hasım olarak görüyordu ve kanlı olaylar yaşandı. Bazı arkadaşlar 1963 yılında idam edilen Iraklı koministlere iadeyi itibarda bulunulması ve siyasi şehit olarak değerlendirilmeleri için Irak Ulusal Meclisine başvuruda bulundu. Biz Türkmenler ne koministlere ne de diğer siyasi gruplara karşı değiliz. Her türlü siyasi görüşe saygılıyız. Ama Kerkük'te 1963 yılında idam edilen 28 kişinin hükmü siyasi görüşlerinden dolayı değil işledikleri sabit bulunan cinayetlerden dolayı infaz edildi. Parlamentonun Türkmen vekiller olarak, iadeyi itibar kapsamına alınacak kişilerin cinayet hükmü yememiş olması gerektiği şartını ekledik. Amacımız, masum insanları öldüren katiller ile yaşamını siyasi görüşü uğrunda feda etmiş insanların aynı kefeye konmamasıdır."


Can Hasasu / AL JAZEERA
SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara